Ekonomist Uğur Civelek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ithalat ve ihracatta yerli parayla ticaret yapılması fikrini değerlendirdi.
Civelek cumhurbaşkanının yerel paralarla ticaret konusunda söylediklerinden şu mesajı çıkardığını söyledi.
“Batıyla ilişkiler bozuluyor.
“Eskiden olduğu gibi gerekli kaynak girişi yok, Türkiye’nin büyümeyle ilgili problemleri artıyor.
“Alternatif arayışları var ve bu arayışlar yeni düzen konusunu gündeme getirmiş gibi görünüyor.
“Daha önce Şanghay İşbirliği Örgütü’yle ilgili söyledikleri de aynı şeyi işaret ediyor.”
Erdoğan Rusya, Çin ve İran'la yapılacak alışverişlerde yerli paranın kullanılması için görüşmeler yaptıklarını söylemişti.
"Biz Rusya, Çin ve İran ile alışverişlerimizi yerli parayla yapmak üzere adımlar attık. Yarın akşam başbakanımız Rusya’ya gidiyor. Oralarla ticaretimizi yerli parayla yapmanın adımlarını atacağız. Onlardan bir şey alıyorsak onların parasıyla, onlar bizden alırken bizim paramızla alacaklar. Merkez bankamıza talimatı verdik. Bu oyunlar tutmayacak. Biz de kendi oyunumuzu oynayacağız.”
“Kısa vadede pratik değeri yok”
Pratikte hiçbir şey değişmeden, mevcut işleyiş farklılaşmadan, Çin’le, Rusya’yla, İran’la yerel paralar cinsinden ticaret bugünkü sorunu çözer mi?
Çin’le ve Rusya’yla büyük bir ticaret açığımız var, İran’la da keza öyle...
Diyelim ki, sözkonusu ülkelerden mal alıyoruz... TL olarak ödersek onlar bunu kabul edecek mi? Diyelim ki Ruble, Yuan ya da Tumon cinsinden ödeme yapıyoruz; bu durumda şöyle bir hal çıkıyor: Biz net olarak o paraları almak için bir yerlerden dolar bulmak zorundayız, ki satın alalım, ödeme yapalım. Eğer bulamıyorsak da Rusya’dan, Çin’den, İran piyasalarından borçlanma yapmamız lazım.
Yani Batı’dan bulamadığımız borçları oralardan alabilecek miyiz? Ne onların altyapısı buna izin verir ne de bizim bu ihtiyacı karşılamamız mümkün olur.
Bunu orta/uzun vadeli bir düzen değişikliği yönünde bir söylem olarak dikkate alıyorum. Yoksa kısa vadede pratik bir değeri yok.
Diğer ülkeler bunu kabul eder mi?
Eğer bu ülkeler arasındaki çıkar uyumsuzlukları törpülenir, sağlıklı işleyecek bir düzen konusunda asgari müştereklerde birleşilirse o zaman ticaret dengesizliklerini azaltacak çabalar da devreye girebilir ve zaman içinde böyle kademeli bir geçiş mümkün olabilir.
TIKLAYIN - EKONOMİNİN ÜÇ YILLIK YOL HARİTASI AÇIKLANDI
“Cumhurbaşkanı risk almaya çağırıyor”
Aynı zamanda cumhurbaşkanının dolarları bozdurun çağrısı var. Bu çağrıları analiz edersek, nasıl bir manzara çıkıyor, insanlar ne yapsın?
Cumhurbaşkanının yaptığı çağrının kökeninde şu var. TL cinsi taşınan risk 400 milyar doların üzerinde; bu gayrısafi yurtiçi hasılanın yüzde 50’sine denk geliyor. Yerliler ve yabancıların taşıdığı toplam kur riskinin büyüklüğü bu.
Yabancılar bu riski azaltmak istiyor, bunda kararlılar. Önlerini göremiyorlar. Farklı sebepleri var, hem dünyaya ilişkin endişeler hem Türkiye’ye ilişkin endişeler bu sonuçta belirleyici oluyor.
Kurların dalgalanmaması için yabancılar risk azaltırken içeridekilerin, yerleşiklerin riskini arttırması lazım, buna koşut bir şekilde. Bu sağlanamadığı için kurlarda dalgalanma görüyoruz. Cumhurbaşkanı da yerleşikleri risk almaya davet ediyor.
Yerleşikler kimlerden oluşuyor?
Biri kurumsal yapı diyelim, bunu da ikiye ayıralım: finans kesimi ve diğer kesimler.
Bir ikinci bölüm de yerleşik bireysel tasarrufçular.
İçeride kurumsal yapıya baktığımızda iş dünyasının 200 milyarın doların üstünde net kur riski var. Daha fazla almaları onların kredi imkanlarını daraltır. Yabancıların Türkiye’ye bakışını da olumsuz etkiler; zaten fazla, bunun daha az olması lazımdı.
Finans kesimi?..
Onların da zor bir dönemden geçtiğini görüyoruz. Daha fazla risk taşıma imkanları yok.
Demek ki kurumsal yapının fiyat istikrarını korumak yönünde verebileceği destek sınırlı. Merkez Bankası’nın rezervlerindeki erime de onun katkısını sınırlıyor.
Çağrıların sonucu
Bireyler ne yapabilir? Yastık altında gerçekten devreye sokabilecekleri, ihtiyacı karşılayacak stokları var mı?
Eğer 2002’nin Türkiyesi gibi olsaydı, her yüz kişinin sadece 4,3’ü borçlu olsaydı, derdik ki, yastık altında vardır birşeyler; bu çağrı cevap bulursa bir süre idare ederiz, kurlardaki hareket durdurulabilir kısa vade için.
Ama bakıyoruz, tablo böyle değil. Her yüz kişiden 60’ı borçlu. Borçlu insanın evinde tasarruf tuttuğunu düşünmek çok tutarlı değil.
O nedenle bu çağrıların umulan sonucu vermesi, kurlardaki aşırı hareketi geri püskürtmesi ve istikrarı sağlaması için sonuç vereceğini beklemek biraz saflık olur.
Ben tüm bunları birleştirince şunu görüyorum... Cumhurbaşkanını danışmanları bu konuda bilgilendirmiştir. Bu biraz kızım sana söylüyorum gelinim sen anla diye iş dünyasına tehdit içeren bir mesaj olabilir. Ama onların da buna cevap verebilecek imkanları yok.
Başbakan Yıldırım ekonomi paketini perşembe günü Rusya dönüşü açıklayacağız dedi...
Perşembe günü eğer kurlar 3,60’ın üzerinde olursa açıklanacak önlem paketinin içeriği daha geniş, dozu daha sert olabilir, birtakım yasaklamalar içerebilir.
Eğer 3,50’nin altında olursa içerik daha sınırlı, doz daha düşük olabilir.
3,60’ın üzerinde olursa hükümet içinde yapılacaklara karşı çıkan bazı bakanlar olabilir, istifa eden ya da zamanla ayrılacak bakanlar olabilir. O nedenle perşembeye kadar döviz piyasasında yaşanacaklar önemli. (YY)