Yunanistan, Fransa ve Türkiye arasındaki Doğu Akdeniz gerilimi, bir süredir birbiri ardına gelen karşılıklı açıklamalarla yükseliyor.
Yazı dizimizin ilk gününde bir önceki Yunanistan Dışişleri Bakanı (SYRIZA dönemi) Georgios Katrougalos ile konuştuk.
Katrougalos, iki tarafın da güç gösterilerinin durumu daha da kötüleştirdiğini söylemişti. İkinci gün, akademisyen ve yazar Soli Özel'den dinledik.
Şimdi, Batı Trakya'da yayımlanan Azınlıkça adlı dergi ve haber sitesinin yayın yönetmenliğini yapan Evren Dede'ye kulak verelim.
"Kıbrıs'ta sorunun çözüldüğünü hayal edelim..."
Doğu Akdeniz gerilimini siz nasıl okuyorsunuz? Nasıl bir çözüme ulaşılabilir size göre?
Kıbrıs'ta nihai çözüme varılmadan Doğu Akdeniz'de bir gerilim biter bir başka gerilim başlar. Bazı sorunlar buzdağının sadece tepesi gibi oluyor.
Doğu Akdeniz gerilimi olarak adlandırılan ve son birkaç aydır gündemde olan sorun işin gerçeği Kıbrıs'taki ihtilaf ve bölünmüşlüğün yan etkilerinden. Bir an olsun Kıbrıs'taki sorunun çözüldüğünü hayal edelim.
Kıbrıslı Türklerin de, Kıbrıslı Rumların da ve garantör Türkiye ve Yunanistan'ın da rıza gösterdikleri bir çözüm bulunmuş olsaydı Ada'da, bugün Doğu Akdeniz gerilimi adlı bir süreci yaşamıyor veya savaş tamtamları duymuyor olacaktık.
Şu anda maalesef çözümün daha da uzağına gittik Kıbrıs'ta. Bunun olumsuz yan etkileri var. Durduğu yerde durmuyor. Şimdi Doğu Akdeniz'e sıçradı yarın bir başka şekilde ve bir başka yerde sorun olarak çıkacak.
O yüzden şunu kabul etmeliyiz. Sorun Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge, hava sahası gibi teknik görülen anlaşmazlıklar değil, sorun Kıbrıs temelinde bir egemenlik hakları sorunudur.
O yüzden çözüme ve barışa da ancak Kıbrıs sorununa odaklanarak gidilebilir. Maalesef bu mevcut şartlarda bir hayalden ibaret. Dolayısıyla şunu öngörebiliriz:
İrili ufaklı gerginliklerin ve hatta zaman zaman anlık çatışmaların bile yaşanabileceği (tıpkı geçende Türk ve Yunan savaş gemilerinin çarpıştığı gibi) bir süreç devam edecek. Türkiye ile Yunanistan arasında büyük bir savaş iki ülke de NATO'da durduğu müddetçe çıkmayacaktır. Kısa anlık çatışma riski var. Ve bundan böyle savunma adı altında silahlanmanın artacağı bir süreç yaşayacağız.
"Yunanistan-Fransa silah işbirliği genişliyor"
Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou'nun son açıklamaları Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları... Kullanılan dile ne diyorsunuz? Bununla birlikte Yunanistan-Fransa anlaşmalarına...
Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu alanında son derece eğitimli, son derece bilgili ve uzman bir hukukçu. Ülkenin en üst hukuk sisteminde en yüksek görevleri almış ve başarıyla yürütmüş bir isim.
Aslen Batı Trakya kökenlidir, şimdi cumhurbaşkanı oldu. Yunanistan tarihinde bir ilk oldu bu. İlk defa bir kadın cumhurbaşkanı var.
Öte yandan Yunanistan'da cumhurbaşkanlarının ülkenin siyasi gidişatında çok bir önemi yok. Ülkeyi idare eden ve kritik bütün kararları alan hükümet ve başındaki başbakandır.
Dolayısıyla Yunan başbakanının sözleri ve kararları Yunan devletinin tutumunu belirleyici rol oynar. Elbette ülkenin dış politikası cumhurbaşkanı ile bir uyum içerisinde sürdüğünden Sakelaropulu'nun sözleri de mevcut hükümetin silah satın alımına onay verdiği ve Yunan halkına bunu söylediği bir süreç yaşıyoruz.
Cumhurbaşkanı da hükümetin silah alımı kararını uygun bulduğunu açıklayarak geleneklere uygun bir sisteme devam edilmiş oluyor.
Cumhurbaşkanı Sakelaropulu çok doğal olarak ülkesinin menfaatleri doğrultusunda açıklamalarda bulunuyor. Öte yandan bahsettiği eski Yunan atasözü de gerçeği gayet doğru söylüyor, üstelik sözlerdeki anlam hiç eskimeden...
2020 yılında bile bütün ülkeler güçlü bir ordu sayesinde istikrar ve barışı sağlama kuralını sürdürüyorlar. Yunanistan bugün Fransa ile menfaatleri kesiştiği için işbirliğine gidiyor.
Savunma sanayi işbirlikleri bir çırpıda değiştirilemiyor. Aldığınız silahların bakımı, modernizasyonu ve yan ekipmanları derken uzun süreli bir işbirliğine imza atmış oluyorsunuz.
Yunanistan'ın Fransa ile savunma alanındaki işbirliği Yunanistan'ın zaten sahip olduğu Mirage Fransız savaş uçakları nedeniyle vardı. Şimdi yenileri ve ayrıca savaş gemileriyle birlikte bu işbirliği uzun yıllar sürecek daha geniş bir alana yayılıyor.
"Taraflar fedakarlık yapana dek böyle sürer"
Türkiye'nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel hatlarıyla Ege ve Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin tavrını Yunanistan'ın tavrı belirliyor, Yunanistan'ın tavrını da Türkiye'nin tavrı belirliyor.
Anlaşılsın diye basit dille söyleyeyim, Yunanistan her şey benim diyor, adalar, kayalıklar, kıta sahanlıkları, hava savası, münhasır ekonomik bölge...
Böyle dediği zaman da Türkiye Ege'de gemilerini geçirecek alan bulamıyor ve buna tepki gösteriyor.
Öte yandan Türkiye de Yunanistan'ın ana karasından uzak ve kendisine yakın diye bir kısım adaların Yunan egemenliğinde olduğunu görmezden gelen bir tutuma girebiliyor.
Teknik detaylar çok fazla ve girift. Ege'nin nerede bittiği ve Doğu Akdeniz'in nerede başladığı konusunda bile Yunanistan ile Türkiye arasında ihtilaf bulunuyor.
Yunanistan Kastelorizo (Meis) adasını Ege'de sayarken Türkiye Doğu Akdeniz'de sayıyor.
Sular durulduğunda Yunan akademisyenlerin veya siyasetçilerin Kastelorizo - Meis gibi Türkiye'den bağırınca sesin duyulduğu bir adada kıta sahanlığı konusunun Yunan ana karası veya Girit adası gibi olamayacağının duyulacağı ve tarafların fedakarlık yaparak sorunun bütününü çözdükleri gün gelene kadar açıkçası bu gidişat aynı şekilde devam edecek.
"Azınlıkların hayatı devletlerin iki dudağı arasında"
Peki bölgede Batı Trakya Türkleri'nin yaşadığı güncel sıkıntılar neler?
Lozan'dan bu yana gerek Türkiye'de gerekse de Yunanistan'da azınlık olarak hayata devam edebilmek, hayata tutunabilmek ve bu büyük değişimin ardından atalarının doğup büyüdüğü topraklarda Müslim veya Gayrimüslim azınlık olarak çizilen çerçevede yaşam sürdürmek kolay değil.
İstanbul'da kalan Rumlarla kader görünmez bir iple Batı Trakya'da kalan Türkleri bağlamış Lozan'da. O gün nüfusları üç aşağı beş yukarı eşitmiş.
İstanbul'daki azınlık daha eğitimli şehir insanları, Batı Trakya'daki azınlık tarım ve hayvancılık ile uğraşan köylü insanlar. Zaman geçtikçe İstanbul'daki Rumlar sayıları üç beş bine düşen bir olumsuz süreçle karşılaştılar. Onlara karşı organize edilen pogromlar, hedef gösterilmeler, ağır vergiler ve baskılar bu eğitimli topluluğu anavatan gördükleri Yunanistan'a göçe zorladı.
Dönemin devlet mantığı gitmelerini istiyordu. Ne acıdır ki devlet mantığı iki tarafta da aynı işlemiştir. Aynı ağır şartlar asla olmasa da benzer bir süreç Batı Trakya'da da yaşandı.
Bölgedeki azınlık hem köylü ve hem de dağlarla kaplı geniş bir coğrafi alana yayılan irili ufaklı yüzlerce köyde yaşadıkları için göçe zorlansalar da gitmediler.
Baskı süreçlerinde daha çok kasabalı zengin sayılabilecek olanlar belki Türkiye'ye göç etti. Ama nüfusun çok büyük kısmı köyünde kaldı.
Batı Trakya'da da o karanlık yıllarda pogrom yaşandı, Müslüman dükkanları hedef gösterildi, yağmalandı. Müslümanlara ait araziler kamulaştırıldı ve daha bir sürü.
Şimdi geriye dönüp bakınca şunu görüyorsunuz: Azınlıklar devletlerin iki dudağı arasında bir yaşam sürmüşler. Bugünkü güncel sıkıntılar eskinin bıraktığı tortu olarak devam ediyor. Ama mevcut eğitimle ilgili veya dini sorunlar dışında yeni yanlışlar da ekleniyor.
En basitinden küresel pandemi sürecinde Yunan hükümeti halkın aydınlatılması için bir bütçe ayırdı medyaya. Ciddi bir bütçe. Ancak Batı Trakya'da Türkçe yayın yapan azınlık medyası yok sayıldı.
Dolayısıyla Batı Trakya'da sorunların olduğu aşikar. Bunun üstüne ekonomik problemler ve Almanya dahil iş bulmak amacıyla artan göç de eklenince sıkıntılar artıyor.
Her halükarda Türk-Yunan ilişkilerinin düzeldiği ve iyi gittiği dönemlerde görece daha rahat bir hayat sürmüştür azınlıklar. Dileklerimiz Türk-Yunan ilişkilerinin düzeldiği ve azınlıkların iki ülke arasında dostluk köprüsü olduğu günlerin bir an önce gelmesi yönünde.
TIKLAYIN - Doğu Akdeniz geriliminin kısa özeti
Akdeniz'de neler oluyor?Türkiye'nin Oruç Reis sismik araştırma gemisi için ilk Navtex ilanı (Temmuz ayı) Yunanistan ve Fransa'dan sert tepkiler almıştı. Yunanistan'a destek veren Fransa, Akdeniz'deki askeri varlığını güçlendirdi. Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in yürüttüğü diploması sonrası Türkiye Oruç Reis'in faaliyetlerini askıya aldı. Fakat Türkiye Yunanistan'ın Mısır ile deniz yetki alanını sınırlandırma anlaşması imzalamasının ardından Atina'yı "sözünü tutmamakla" eleştirerek sondaj çalışmalarına tekrar başlayacağını açıkladı ve çalışmalar Ağustos'ta tekrar başladı. Avrupa Birliği (AB) dönem başkanı Almanya'nın Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Salı günü hem Atina hem Ankara'yı ziyaret ederek doğrudan diyalog çağrısı yaptı. Hemen ardından yapılan AB dışişleri bakanları zirvesinden yaptırım kararı çıkmadı ancak "çıkabileceği" uyarısı geldi. AB, 24-25 Eylül'de yapılacak liderler zirvesinde konuyu ayrıntılı olarak tekrar ele alacak. |
(PT)
*YARIN: Son 40 yılın barış, insan hakları ve cinsiyet eşitliği aktivisti olarak geçiren Fottini Sianou.