Girdiğim sokağın iki yanına sıralanmış taburelerde oturan insanların büyük kısmının siyah rengi, sorularımın yanıtlarını bulduğumu gösteriyordu.
İlk girdiğim otelin lobisindeki kanepede siyah küçük bir çocuk uyuyordu. Annesi, süresi belirsiz bir bekleyişin kıyısında durmuş, elindeki yelpazeyi sallayarak, onun küçük bedenini sıcaktan korumaya çalışıyordu.
Sekiz aylık Abdullah, anne rahminde Somali'den yola çıkıp, İstanbul Şişli Eftal Hastanesi'nde yeryüzüne "merhaba" demiş.
Beş dolarlık odaya sığınan hayatlar
Annesi Neçime 33 yaşında. Ülkesinde 1991'den bu yana süren iç savaşta annesini, babasını ve kocasını kaybetmiş. Beş çocuğunu Somali'de bırakıp bilinmezlerle dolu bu yolculuğa çıkmış. Bir yıl önce geldiği İstanbul Aksaray'da kaldığı kiralık evin dört duvarı arasından, sadece doğumevine gitmek için çıkmış.
Beş aydır İzmir'de otelde kalıyor. Oda ücreti olarak beş dolar ödedikleri otelin 30 odasında ağırlıkla Somalili mülteciler kalıyor. Yemeklerini ortak pişirip, beraber yiyorlar.
Gözleri ışıl ışıl Neçime'nin. İzmir'de öğrendiği Türkçesi'yle kendini ifade etmeyi başardığı gibi, zaman zaman başka arkadaşlarına da tercümanlık yapıyor. Oda çok sıcak olduğu için lobide oturduğunu anlatıp; "Her gün buradayım, bir kere Eşrefpaşa Hastahanesi'ne gittim, onun dışında hiçbir yeri görmedim." diyor. Çocuklarıyla son dönem telefonla konuşamadığını, haber alamadığını anlatırken bulutlanıyor gözleri.
Neçime'ye özlemlerini, hayallerini soruyorum; "Keşke 5 çocuğumu buraya getirebilsem, burada yaşasak ama, bu imkansız" diyor. "İş istiyorum, yok. Mesela çocuk her gün su istiyor, süt istiyor. Para yok. Etraftan arkadaşlar (Somalililer) veriyor. Somali'de kabileler arası savaş var. Şimdi onların savaşı bitiyor, bu kez de ABD ve Etiyopya ile savaş var. Her gün en az 15 Somalili ölüyor. Savaştan dolayı geldim ve İzmir çok güzel maşallah" diye ekliyor.
Abdullah uyanıyor biz konuşurken. Gülücükler dağıtıyor çevresindeki herkese. Kucağına alan dolaştırıyor onu. Uçmak için kanat alıştıran yavru kuşlar gibi kucaktan kucağa dolaşıyor oteller sokağında .
Backari: İtalya diye İzmir'e bırakıldım...
Otelden çıkışta, yanında Moritanyalı rehberi ile gelip, konuşmak istediğini söyleyen Backari'nin yaşadığı odaya gidiyoruz. Son derece bakımsız bir otelin ikinci katında yer alan odası, kısa ve dar bir koridor ebatlarında. Solda eski bir dolabın üzerinde televizyon, sağda bir yatak var. Yatağın karşısındaki duvara çocuklarının fotoğraflarını bir bant ile tutturmuş.
Odanın tek ışık kaynağı, karşı taraftaki küçük pencere. Yatağın bittiği yerle pencere arasındaki boşluğa sıkıştırılmış eski sehpanın üzerinde demlik ve birkaç bardaktan ibaret mutfak eşyaları duruyor.
Sıcaktan dolayı odada nefes almak zor. Pencerenin önüne oturup fotoğraf çekmemi bekliyor.
Elinden eksik etmediği yelpazesi ile sıcağa direnmeye çalışırken, arkasından gelen ters ışıkta esmer yüzünün hatları iyice kayboluyor.
Diğer sığınmacılara çok benzeyen hikayesini anlatmaya 1973 doğumlu olduğunu söyleyerek başlıyor Backari.Fildişi Sahilinden Libya'ya gitmiş. Libya'dan İtalya'ya gitmek için bin 200 dolar ödemiş. Burası İtalya diye İzmir'de bırakmışlar onu. İtalya'ya gidebilmek hayaliyle sekiz aydır burada yaşıyormuş.
Odasındaki televizyon Afrika kanallarını çekiyor. Hevesle kanaldan kanala geçip, bize kendi diyarlarını, kendi bölgesinden kadınları, erkekleri gösterirken yüzünde gururlu bir gülümseme ışıldıyor.
Odadan çıkarken, yerde duran yoğurt kasesinin içindeki küflenmiş yoğurdu göstererek, yaşamak için yardıma ihtiyaçları olduğunu anlatıyor.
Backari ile vedalaşıp girdiğim sokakta oturan insanların sohbetinde, daha geçen hafta onlarla birlikte yaşıyor olan, 20 yaşında bir genç kızın, Somali'li Sucaad'ın, Kuşadası'ndan Yunan adalarına giderken batan botta noktalanan kısa yaşamının hüznü dolaşıyor.
Birkaç çekyattan ibaret evler...
Sonra, Dönertaş'ın köşesinden sola giden yol üzerindeki bir eve gidiyorum. Evdeki yedi odada toplam yirmi dört kişi kalıyor. Girişteki holü ortak mutfak olarak kullanıyor ve her oda için aylık 100 dolar kira ödüyorlar.
Bina tam bir sosyal konut görünümünde. Odalardaki eşya, eski birkaç çekyattan ibaret. Çekyatlarda, sıcaktan bunalmış çocuklar uyku ile baygınlık arası bir halde yatıyor.
Sağdaki odada yaşayan Deqa'nın hikayesi de Somali'de başlamış. Kendisi ve beş çocuğu için düzenlenmiş sığınmacı belgelerini göstererek, BM'in sığınma talebine yanıt beklediğini anlatıyor.
Ülkelerindeki savaştan, ölümden, şiddetten kaçarken sevdiklerini geride bırakıp, dilini, kültürünü bilmedikleri ülkelere sığınmak zorunda kalan, mülteci hakkını almak ve kendilerini kabul edecek yeni bir ülke bulmak umuduyla yola çıkan insanlardan bir kısmının bekleyişi, Basmane Oteller Sokağında uzunca bir süredir devam ediyor.
Bu bekleme sürecinde barınma, beslenme, tedavi, haberleşme gibi temel ihtiyaçlarını kendileri sağlamak zorunda. Dünyanın en yoksul ülkelerinden geldikleri göz önüne alınırsa, yardıma ihtiyaçları olduğu çok açık.
Bu ucu bucağı olmayan bekleyişte, yaşadıkları kötü koşullarda "derya içre balıklar, derya nedir bilmezler" misali İzmir'de yaşayan bu çocuklar, bu kadınlar, bu adamlar için bir şey yapmalı.
Yoksa, Abdullah'ın kara gözleri üstümüzden eksilmeyecek hiç. Ve biz insan olmaktan utanarak yaşamak zorunda olacağız hep. (Gİ/EÜ)