"Türk düşmanı köpek-Ermeni misin, senin ananı... geçmişini... Seni bir gün gelecek Türk milliyetçileri s... Sen şimdilik öt bakalım."
"Senin gibi bölücü şerefsizler bir gün mutlaka hesap verecek, bu ülkenin sahipsiz olduğunu sanma sen birinci sınıf o.ç.."
"Ne kadar daha borunuzu öttüreceksiniz, bence az kaldı."
"Ülkeyi satmak için ne kadar para aldınız, Kürtler eziliyor derseniz 12 Mart gecesi ölmüş olursunuz."
Büyük ihtimalle mesajları alıp polise gider, savcılığa şikayette bulunurdunuz. Bir- çok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi mesajları alan Prof. Dr. Baskın Oran da bu yolu izledi. Azınlık Raporu nedeniyle bir kesimin hain ilan ettiği Oran, tehditlerin soruşturulacağını düşünerek savcılığa başvurdu. Ancak isteğinden bir sonuç alamadı. Tehditleri "araştırmama" süreci şöyle işledi:
Numara belli, sanık meçhul
Oran, ilk şikayetini avukatı Oya Aydın aracılığıyla hakaret ve tehdit içeren telefonlar nedeniyle Sincan Başsavcılığı'na yaptı, kaydettiği numaraları savcıya bildirdi, bu kişilerin cezalandırılmasını istedi. Ancak savcılık, Telekom'dan bu telefon sahiplerinin kimliklerini istemek yerine şikayetçi Oran'ın ev telefonunun dinlemeye alınmasını talep etti. Telekom da savcılığa "telefon müşterisinin (Oran) müdürlükteki araştırmalarda tespitle ilgili müracaatının olmaması nedeniyle tespit yapılamadığı" yanıtını verdi. Savcılık da buna dayanarak takipsizlik kararı verdi. Avukat, tehdit telefonlarının yapıldığı numaranın belli olduğuna dikkat çekip takipsizliğin kaldırılmasını istedi. Bu kez Sincan Ağır Ceza Mahkemesi "meçhul sanık" hakkındaki takipsizlik kararına itirazı redoetti. Dosya böylece kapandı.
Baskın Oran, ikinci şikayetini Nisan 2006'da e-mail aracılığıyla gönderilen tehdit mesajları nedeniyle Ankara Başsavcılığı'na yaptı ve mail'leri gönderen kişilerin tespit edilip cezalandırılmalarını istedi.
Kamu kurumundan mesaj
Savcılık, bunun üzerine Emniyet'e yazı yazdı ve hakaret-tehdit mesajlarının gönderildiği bilgisayarların IP numaraları, ardından kullanıldığı adresler belirlendi. Tehdit mesajlarından birisinin Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü'ne ait bilgisayardan gönderildiği ortaya çıktı. Bir bilgisayarsa Bodrum'da bir otele aitti. Polis, bu bilgisayar sahiplerini saptadıktan sonra ifadelerine başvurdu, ancak şüpheliler suçlamayı reddetti, "Oran'ı da tanımayız" dedi.
Geçen uzun süreye rağmen dava açılmaması avukat Aydın'ın tepkisine neden oldu. Aydın, savcıyla görüşerek somut delillere rağmen dava açılmayacağı endişesini iletti.
"Baskın Oran ifadeye gelsin"
Aydın, daha sonra yaşanan gelişmeleri şöyle anlattı: "Savcıya soruşturmanın çok uzun sürdüğünden yakındım, 11. ayda Baskın Oran'ın ifadesini almak için yazı yazmış. Ben 'Kendisi yurtdışında, ayrıca ne ifadesi alınacak, dosyada zaten şikayet dilekçemiz var' deyince Baskın beye 'hakaret suçu nedeniyle uzlaşıp uzlaşmayacağını soracağını' söyledi. Ben de 'Bunlar basit hakaretler değil, ciddi tehditler, bizim beyanımız da açık' deyince 'Müvekkiliniz buraya gelsin' istemini yineledi. Bana evrakları da vermek istemedi. 'Adresler belli, niye suçun işlendiği bilgisayarlara el koymuyorsunuz?' diye sorunca, 'Avukat hanım bunların biri kamu kurumunda, zaten el koyamayız. Ayrıca bilgisayarınıza birisi girip tehdit gönderse size mi dava açacağız. Bizim eğilimimiz dava açmamak yönünde' dedi. Hatta o anda savcı bey, Dink'in ölüm haberi olan gazeteyi bana gösterip, 'Avukat olarak sizin bilmeniz lazım, bunları tespit, dava açmak zordur. Hem nesine dava açılacak, biraz da hoşgörülü olmak lazım, her şeye dava açılmaz' dedi. Ben, savcıya 'Uzlaşmayacağız' dedim. Ama zorunluysa Baskın Oran 30 Ocak'ta gelecek ve gidip ifade verecek. Muhtemel ki savcılık takipsizlik düşünüyor. Bana istediğim halde ifade çağrısını göstermedi, ama uzlaşma konusunu bana birkaç kez söyledi."
Haberimizi yine bir soruyla bitirelim: Savcıya bu mesajlar gelse ne yapardı? (AK/KÖ)