Ortak kullanım ağları, ortak tüketim ağları, paylaşım ekonomisi… Ne olarak bilirseniz bilin, birçok örneği yurtdışında ve Türkiye’de faal olarak kullanılan ve giderek yayılan, yükselen bir alan.
Dünya genelinde çok fazla örnek var; İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde başladı, ilk kavramsallaştırılması da What’s Mine is Yours kitabının yazarı Rachel Botsman tarafından “collaborative comsumption” (ortak kullanım ağları) şeklinde yapıldı.
İçerisinde takas, hibe, ödünç gibi çeşitli sistemler olduğu gibi, becerilerinizi paylaştığınız “zaman bankaları” gibi platformlar da mevcut.
Başkasının Hakkından Bana Ne'yi izlerken birden “Başkasının ihtiyacından bana ne” diye sordum, paylaşım grupları içinde olan insanların hayatları nasıl değişiyor, çevrelerinde nelerle karşılaşıyor ve geliştirdikleri fikirler, çözümler neler?
Türkiye’de bu alanda ilk tez yazan Aslı Tosuner ile paylaşım deneyimlerini, Eşya Kütüphanesi’nin kurucuları Aysu Erdoğdu ve Ayşe Gökçe Bor’la ödünç alma sistemini, verrr.com’un kurucusu Ömer Arı’yla bilinçli kullanımı, olevole’nin kurucusu Muhittin Küçükosman’la herkesin paylaşacağı bir şey olduğunu, Freecycle İstanbul Grup Yöneticisi Taner Ertunç ve Moderatör İpek Ag ile freecycle sistemini ve insanların bakış açılarında neler değiştiğini konuştuk.
“Yardımsever yanımız ortaya çıkıyor”
Ortak kullanım üzerine ilk yüksek lisans tezini yazan ve doktora çalışmalarını sürdüren Aslı Tosuner, blogunda bu hareketlerin Türkiye’de ve yurtdışındaki örneklerini inceliyor. Aslı Tosuner, paylaşmanın insan ilişkilerindeki güçlü organik bağın doyumunu, tüketim toplumundaki bireylerin eşya/hizmet karşılığındaki hazla karşılaştırıyor ve sizi umursayan bir çevre dahilinde olmanın, paylaşma ruhunu taşımanın yaratacağı güven duygusunu ortaya koyuyor. Tosuner, Zumbara’da neler paylaştığını, nasıl kullandığını anlattı:
“Zumbara’ya ilk üye olduğum dönemde, ne paylaşacağıma karar veremedim bir türlü ve bunun endişesini yaşadım. Sonra en çok yaptığım şeyleri, okulda aldığım dersleri falan düşünüp, tez, makale yazma, iletişim kuramlarına giriş gibi teklifler açtım.”
“Armağan kültürü üzerine yaptığım bir araştırma için de kişiler yine servis açarak Zumbara’dan buldum ve çok yardımcı oldular. Başta çekingenken, insanların açıklığını, onların verdiği güveni ve samimiyeti görünce, açılmak daha kolay oluyor ve birbirimizden çok şey öğrenebiliyoruz. İlişki kurma becerilerimiz gelişiyor, daha az hesapçı olmaya başlıyoruz, para ilişkisi olmayınca, yardım sever yanımız daha fazla ortaya çıkıyor.”
Satın almak yerine ödünç almak
Startup Weekend İstanbul’da birinci olan proje Library of Stuff, şu anki adıyla Eşya Kütüphanesi’ni yürüten Aysu Erdoğdu ve Ayşe Gökçe Bor, sosyal girişimcilikte buluşan iki arkadaş.
Güney Afrika’da bir sosyal etki çalışması yaptıktan sonra Türkiye’de neler yapabilirim diye düşünerek işe başlayan Aysu Erdoğdu ve İsveç’te tasarım yüksek lisansının ve sade yaşamak üzerine düşüncelerinin de bu alana katkı sağlayacağını fark eden Ayşe Gökçe Bor, yüz yüze anketlerle başlayarak, uzman kişilerden görüşler alarak yola koyuldular.
Girişimcilik Fabrikası’ndan, Zumbara’dan, anlattıkları birçok kişiden destek alıyorlar, paylaşım çevresinden çok memnunlar bu tutumla yaklaştıkları için.
Paylaşım sistemleri hareketli platformlar; eşya veren-alan ne konumda? Anket sonuçlarında dikkatinizi çeken ne oldu? Bu sonuçlara göre platformda neler olacak, tercih edilen dağıtım kanalları neler?
Bor: Eşya sahibi aynı zamanda başka bir eşya için ihtiyaç sahibi de olabilir; şu anda ihtiyacım varsa gider parasını öderim mantığı var biraz. Biz bunu kırmaya çalışacağız. Sitede taleplere göre zumbarada olduğu gibi hem al hem ver şeklinde iki havuz oluşturmayı düşünüyoruz. Akla öylece gelmiyor, bu eşyaya başkası ihtiyaç duyar mı, diye. Örneğin, kedi taşıma kutusu, ihtiyacınız olabilir o an, paylaşılsın.
Çevrenizdekiler ve sizin için hayatınızda nasıl bir değişim yarattı ortak paylaşım ağlarına dahil olmak?
Aysu Erdoğdu: Kurumsal bir yerde çalışırken, ihtiyacım yokken bile alışveriş yapardım, ama şimdi kredi kartımı iptal ettirdim, borçlu yaşamak istemiyorum, on yıldır araba kullanıyordum, artık toplu taşıma kullanıyorum. Değişim istiyorsan kendinden başlamalısın sözünü uygulamaya çalışıyorum.
Ayşe Gökçe Bor: Ben uzun süredir bu düşünceler içindeyim, bu proje düşündüklerimi toparlayıp hayata geçirmemi sağladı. Çevremde beslenebildiğim, besleyebildiğim insanlarla beraberim artık. Üç yıldır derdimi anlatmaya çalışıyordum, artık yorulmaya başladığım bir noktada bu projeye başladık. Birlikte açıklamaya gerek duymadan iletişim kuran birçok insan görmek beni çok rahatlattı.
Yakın çevreden de hediye ve ya paylaşım ekonomisi ile ilgili bilgi edinip bizimle paylaşanlar arttı, herkes çembere dahil oluyor, bunu görmek çok keyifli.
“Bilinçli tüketim değil, bilinçli kullanım”
Verrr.com geri dönüşüm yerine yeniden kullanım mottosuyla “paylaşmayı sever” diyerek yola çıktı. Zımpara makinesini ne yapsak diye düşünürken belgeselde gördükleri ahşap üzerine sedef kakmacılığı kursunda öğrencilerin bunu kullanılabileceğini farkeden Ömer Arı ve eşi, kursu veren ustayla iletişime geçip, makineyi gönderdiler.
Bu olaydan ilham alınarak “paylaşma” ihtiyacını gidermek ve herkesin bu sorununa çözüm bulmak için harekete geçen Ömer Arı, Startup Live in İstanbul’da bu projeyi sundu ve ikinci seçildi. 1 Ocak 2013’te verrr.com açıldı, henüz ikinci ayını dolduran sitede bebek karyolası, bilgisayar, ayakkabı, kıyafet gibi çeşitli eşyalar Türkiye’nin birçok yerine ulaştırıldı.
Öncelikle paylaşma ihtiyacını duyumsadığında, başkalarının da paylaşımlarını yapabileceği bir alan oluşturmak için harekete geçen Ömer Arı, sitede kitap, kıyafet, elektronik cihaz gibi birçok eşyanın paylaşıldığını, Türkiye’nin genelinden katılım olduğunu söyledi.
Sizin çıkış noktanız nedir, nasıl başladığınızdan söz ettiniz, Startup Live İn İstanbul nasıl geçti? Site için neler yapıyorsunuz, en çok neler soruyor üyeler?
Tüketim duygusu sahip olmak üzerine kurulu, oysa paylaşmak hafiflemektir. Startup Live İn İstanbul’da sunum yaparken özellikle vurgulamak ve gerekliliği aktarmak üzere şunları sordum:
Evinizde kullanmadığınız kaç eşyanız var, bu eşyalar daha ne kadar kullanılmadan bekleyecek? Peki bu eşyaya başka birinin ihtiyacı olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Eşyalar söz konusu olduğunda insanların sorması gereken, yenisi alıyorum ama eskisi nereye gidecek sorusunun dolaba mı, çatıya mı, bodruma mı seçeneklerini kaldırarak “Dolapları boşaltmanın zamanı geldi! Bir iyilik yapın, kullanmadığınız eşyaları siz de verin” diyoruz, verrr.com’da.
Geri dönüşüm yerine yeniden kullanım sloganınız üzerinde konuşalım biraz, insanlar yeniden kullanacakları eşyalar için ne düşünüyor? Sitedeki paylaşım hikayelerinden bahseder misiniz?
Geri dönüşümde de ortaya çıkan bir atık var, bu işlem için de kaynak tüketiliyor. Kültür olarak zaten paylaşan bir toplumun üyeleriyiz.
Bilinçli tüketimin kendisi çok sorunlu bir kavram, bunun anlamı yok, onun yerine bilinçli kullanım diyoruz. Kullan ve paylaş. Yanlış bir algı var, ihtiyaç sahibi dediğiniz o sözü edilen eşyaya ihtiyaç duyan kişidir, hiçbir şeyi olmayan kişiyi ifade etmez. Örneğin evinizde çok fazla aynı işi gören eşya var, üç tane tavanız varsa öğrencilerle paylaşın, bu şekilde olsa öğrenci evlerinde her şey olur, biraz bu bakış açısıyla değerlendirmek gerek.
Tokat’ta bir ilkokula bilgisayar gönderildi, ve MEB’de teşekkür yazısı çıktı, sitede hikayeleri yer alıyor, bir kişi bile yararlansa bu proje amacına ulaşmıştır.
İhtiyaç sahibi kim?
2010 yılında kurulan Türkiye’nin o zamanki en yeni örneklerinden olan olevole.com’un şu anki adıyla esyapaylas.com’un kurucusu Muhittin Küçükosman, sitenin yazılımının üyelerin çok kolay her şeye ulaşabileceği şekilde tasarlandığı için çok rahat bir şekilde kullanıldığını, 2 bin üyeye ulaştıklarını kaydetti.
Ortak paylaşımda, en önemli soru olan ben bunu paylaşıyorum ama yerine ulaşacak mı endişesinin bulunmadığını, site üzerinde karşılıklı iletişimle paylaşmanın gerçekleştiğini söyledi.
Olevole nasıl kuruldu? O zaman Türkiye’de herhangi bir örnek var mıydı?
Ben olevole.com’u askerliğimi yaptığım dönemde geliştirdim. 2010 yılında olevole.com adıyla kuruldu ve bir ay kadar önce esyapaylas.com alan adı ile çalışmaya başladı.
Çıkış fikrim bölgeler arasındaki gelir dağılımı eşitsizliğine bir çözüm bulunması gerektiğiydi. En batıdaki insan ile en doğudaki insanları aynı platformda buluşturabilirsem gelir seviyesi düşük insanlara önemli katkıda bulunabilirim diye düşündüm.
Diğer bir çıkış noktam ise, İnci mağazasından aldığım takım elbise altına giyilecek kaliteli bir ayakkabım vardı ve bu ayakkabı bir şekilde bana çok rahat gelmedi çevremde verebileceğim kimse de yoktu ve ayakkabı bir seneden beri evde duruyordu.
Bu şekilde herkesin evinde bir şeylerin olabileceğini düşündüm ve bir platform üzerinden kullanılmayan eşyaların paylaşılmasını sağlayacak bir sistem tasarladım. Önce kendi eşyalarımı paylaştım. Türkiye’de böyle bir sistem yoktu, freecycle vardı sistemi farklı bir örnek olarak.
İhtiyaçlar dediğimiz şey ne üzerinden şekilleniyor peki? Eşya paylaş hikayelerinden aklınıza gelenler neler?
Fakirlikle özdeşleşen bir algıdan farklı olarak kaynakların verimli kullanım esas alınmalı. Fakir ihtiyaç duyar, onun dışında kimsenin hiçbir ihtiyacı yoktur diye bir şey yok.
İnternete erişim yoğunlukta, Türkiye’nin neredeyse her yerinden üyeler var, bir ihtiyacı olan kişiye hediye etmek için talepte bulunanlar oluyor. Yalnızca eşya değil, etkinlikleri de paylaşabiliyorsunuz. Konsere gideceksiniz ama o gün işiniz çıktı, bilet-davetiye kısmına ekleyebiliyorsunuz. Bir üyemiz, çocuğuna yunuslarla birlikte yüzme etkinliği almış ancak gidemeyeceği için sitede paylaştı, bir başka üyemiz istedi ve çok memnun kaldığını, çocuğunun ne kadar mutlu olduğunu belirtti, teşekkür etti.
“Mutlaka ihtiyacı olan biri vardır”
Freecycle mail grupları üzerinde paylaşım ekonomisinin ilk başlatılan örneklerinden, şu an dünyada 5 bin 85 şehirde 9 milyon 319 bin 862 üyeye sahip. Türkiye'de ise, Ankara, Bolu, Çanakkale, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Kartepe, Sinop, Tepebaşı Eskişehir’de freecycle grubu var. İstanbul, Ankara ve İzmir'de sırası ile 5 bin 815, 1237 ve 658 üye mevcut.
Freecycle İstanbul grubunun kurucusu Taner Ertunç’la, freecycle sisteminin nasıl yürütüldüğünü konuştuk. Paylaşmaya kendi çevresinden gelen tepkiyi aktarmak üzere Taner Ertunç aracılığıyla görüşlerini paylaşan eşyalarınızın yedeklerini, depolarınızdan çıkarın, paylaşın, çağrısında bulunan moderatör İpek Ag: “En büyük hayalim, bir tür açık pazarda herkesin evindeki yedekleri gün yüzüne çıkarmaları. Tam bir freecycle bayramı!”
Türkiye örneklerden biraz bahseder misiniz? Freecycle şu an ne durumda, ortak paylaşım ağları için başka neler yapılabilir?
Paylaşım ağlarında başka platformlar arasında bir veri alışverişi yapılması amaca dönük fayda sağlayacaktır. Bu veri alışverişi sistemi daha etkin kılacaktır.
Aslında Freecycle'ın büyüme hızı geçtiğimiz yıllara bakıldığında düştü. Son üç dört yıldır eskiden olduğu gibi üye sayımızda aşırı artışlar yaşamıyoruz. Diğer yandan eşya teklif ve talepleri epeyce arttı.
Benim olsun, bende dursun üzerinden tüketim değil, ihtiyaç öncelikli dayanışma gerçekleştirmek: Bu gibi örnekler bu duyguları geliştiriyor, alışkanlıkları değiştiriyor. Siz kendi hayatınızda bu bağlamda neler yapmış olduğunuzu fark ediyorsunuz? Fikir olarak nasıl niteleyebilirsiniz, insanlar başından bu yana nasıl tepki verdiler?
Freecycle İstanbul grubunun moderatörlerinden İpek Ag, paylaşmama-istememe sorununun kaynağı hakkında kendi yaşadıklarını özetledi:
“İlk freecycle öğesini kızım bebekken soktum. İnsanların özenerek bebek ürünlerini satın aldıklarını, sonra da kullanamadan/ azıcık kullanılıp küçülen birçok eşyalarını çevrelerindeki yeni bebek sahibi olmuş insanlara vermeye çekindiklerini gördüm. İnsanlar yanlış anlaşılmaktan ölesiye çekiniyorlardı. Birine elindeki fazla ürünü utana sıkıla teklif ettiğinde karşı taraf ‘Çok şükür gücümüz yerinde biz gider, bu kadar süslü olmasa da yepyeni bir tane alırız’ diyorlardı.
Ben freecycle olduğunu bilmeden freecycle'a başladığımda gelen ilk tepkiler olumlu değildi. Ama bugün, 10 yıl sonra, hayatıma sadeleştirme düzenini yerleştirme gayretinde bir insan olarak, örnek olduğumu görüyorum. Bu arada, hiç bir şey atılacak kadar değersiz değildir, mutlaka ona ihtiyacı olan biri vardır diyorum ve bulup veriyorum.” (BA/AS)