Bunun iki önemli nedeni vardır. Birincisi, o sırada iktidarın esas olarak Türklerin elinde olması ve İttihat ve Terakki Partisinin Türkçülük sloganını merkezine alarak şiddet politikalarını gündeme getirmesidir. Bu nedenle örneğin soykırımda Trabzon bölgesinde çok önemli bir göreve sahip olan Vali Azmi'nin etnik köken itibarıyla Türk olmaması çok önemli değildir.
İkinci neden, Ermeniler arasında, Türk ve Müslüman arasında çok kesin ayırım yapılmamasıdır. 1915'lerde de bugün de, Müslüman ve Türk kavramlarının özdeş olarak kullanıldığı çok durum söz konusudur. Bu nedenle, soykırım sırasında öldürmelerin daha çok Kürtlerin yaşadığı bölgede gündeme gelmesi, konvoylara doğrudan saldırarak Ermenileri öldürenlerin çoğunlukla Kürt sivil halk olması bir ayrıntı gibi durur ve bunlar da Türk olarak tanımlanırlar. Döneme ilişkin anıları okuduğunuzda bu durum çok çarpıcı bir biçimde açığa çıkar.
Tüm bu nedenlerden dolayı, Ermeni toplulukları tarafından kullanılan Türk kavramının sembolik bir kavram olduğunu söylemek yanlış olmaz. Türk, etnik olarak Kürt, Çerkez, Boşnak vb. herkesi kapsayan ve çoğunlukla hepsini birden tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Bu değişik etnik grupların ortak Müslüman kimliği, Türk tanımı ile anlatılıyor gibidir. Türk, Ermeni soykırımını organize eden ve katılan herkesi tanımlayan ortak bir kavramdır.
Tüm bunları, 1915'de Türklerin sorumluluklarını azaltmak veya temize çıkartmak için yazmıyorum. Kavramları bu tarzda kullanmanın yarattığı zorluklara değinmek, bunun diyalog ve sorunların çözülmesi önünde yarattığı engelleri göstermek için yapıyorum.
Ermenilerin, bu tür bir genel, soyut bir Türk kavramından hareket ederek, herşeyi bu "Türk" kavramı ile açıklamaları, Türkler arasında ciddi bir ters tepkiye neden oluyor ve onları ciddi bir savunma mekanizması içine itiyor. Özellikle, bugün kendisini Türk olarak tanımlayan birisi, "Türkler şöyle yaptı, Türkler böyle yaptı" diye anlatılan hikayeleri dinledikçe, doğrudan kendisinin suçlandığı gibi bir intibaya kapılıyor. Sonuçta 1915 üzerine konuşulduğu bile unutuluyor ve sanki bugün yaşayan Türk'ün suçlandığı, onun da kendisini savunduğu gibi bir hava ortaya çıkıyor.
Aslında, bugün yaşayan bir Türk'ü suçlayan, onu sorumlu tutan bir Ermeni'ye rastlamak zor olmakla birlikte, kavramın kullanılış tarzı ciddi bir sorun kaynağı olmaktadır. Çünkü, doğrudan kendisinin suçlandığına inanan Türk, tarihte bu işi yapmış suçlular ile arasına bir mesafe koymaya gitmemekte, hatta geçmişte bu suçu işlemiş olanları savunma yoluna gitmektedir.
Aslında, Talat, Enver, Bahaettin Şakir veya Doktor Nazım'ın suçsuz olduklarını savunurken, kendilerinin suçsuzluğunu savunuyor gibidirler. Bugün yaşayan bir Türk'ün, geçmişte bu suçları işlemiş olanlarla arasına mesafe koymuyor olması, onlarla kendisini özdeşleştirmesi, Ermenilerin Türk kavramını kullanış tarzını güçlendiren başka bir faktör olmaktadır. Çünkü, geçmişteki suçu işleyenle bugün onu savunan arasında büyük bir ortaklık, büyük bir süreklilik vardır.
Burada, eğer Türk kavramı bu kadar genel ve yanlış bir tarzda kullanılmazsa sorun kalmaz, gibi saçma bir fikri savunmadığımı eklemek isterim. Mesele elbette bir tek kavramın bu kadar genel bir tarzda kullanılması ile sınırlı değildir. Ama bu kavramın kullanılış tarzının, sorunun çözümü önünde bir sorun teşkil ettiği görülmek zorundadır.
O halde ne yapmak gerekiyor? Eğer sorunun çözümünü gerçekten istiyorsak yeni bir dilin yaratılması gerektiğini görmemiz gerekiyor. Türk kavramının kullanılışı bu açıdan sembolik bir öneme sahip.
Sorunun özünü, geçmişte bu cinayeti işlemiş, İttihat ve Terakki Partisi ve onun savunucuları ile, bugünkü Türkler arasında mesafe koymayı kolaylaştıracak kavramlar üretmek oluşturur. Bunun için ise, gerek tarihte gerek bugün, bir olayı anlattığımızda, olayın aktörlerini Türkler-Ermeniler vb. gibi genel kavramlarla tanımlamamak gerekir. Kim ise aktör, onu söylemek gerekir. "Türkler şöyle yaptı, böyle yaptı" demek yerine, yapan örgüt, kişi kim ise doğrudan onun adını vermek gerekiyor.
İşte bu noktada 1915-1919 döneminde başka "Türklerin" var olduğu gerçeği önem kazanıyor. Bugün genel olarak kabul edilmektedir ki, Ermeni nüfusun yarıya yakını soykırımdan kurtulmuştur. Bunların çoğu da Türkler-Kürtler-Araplar-Çerkezler vb. yani Müslümanlar tarafından kurtarılmıştır.
Ermeniler arasında bu hikayeler pek açıktan anlatılmaz. Çünkü onlarda bu hikayeleri anlattıklarında "Türk" imajındaki suçlayıcı öğenin azalacağını düşünürler. Oysa bu hikayelerin anlatılması gerekiyor. Ne Türk'ü, Kürt'ü temize çıkarmak ne de suçun önemini azaltmak için... Sadece bugünkü kuşaklar arasında neyin üzerine konuşulduğunun anlaşılmasına yardımcı olmak için bu şart. (TA/YS)