- "Orada bir yer var. Şabat yemeklerine giderdim. Ailesi, özellikle annesi çok tatlıydı. Ama bu evlilik hiç konuşulmayan bir temaydı. Biz ayrıldık ve bunun çok net bir şekilde 'evlilik yaşı geldi, ayrılınması gerekiyorlar'la ilgisi olduğunu düşünüyorum. Ayrılığımız ortak verdiğimiz bir karardı. Odanın içinde sanki bir fil var ve konuşulmuyor. Ailede bir suratsızlık var, kibar olma çabası var. Bunu hissediyorsun."
- "Küçük çevrenin baskı unsuru çok ağır oluyordu. Çevreden asimilasyon baskısı çok fazla. Farklı kültürlerden gelen bir insan seni kendi cemaatinden uzaklaştırabiliyor, alıp götürebiliyor. Korkukan şey buydu."
- "Evlilik konusu konuşulduğu zaman ben 'çocuğumuz olursa vaftiz ederiz' dedim. Bunu söylememiş olsaydım benimle bu kadar rahat evlenmezdi."
Farklı azınlıklık toplumlarından kadın ve erkeklerin bu ifadeleri, "Kısmet tabii..." isimli kitaptan.
İki akademisyen Anna Maria Beylunioğlu ve Özgür Kaymak'ın birlikte kaleme aldığı "Kısmet tabii..." İstos Yayınları aracılığı ile okurla buluştu.
Tamamı farklı yaş grubu, etnisite ve inançtan 57 görüşmeciyle yapılan mülakatların yansıması olan kitap, öncelikli olarak karma evliliklerin anlamına ve temsiliyetine odaklanıyor.
Farklı inançlardan aşk
Farklı dini inanışlardan evliliklere odaklanan kitapta, bu evliliklerde özel ve kamusal alanın da iç içe olduğunu gösteriyor.
Kitap, 80'lerden itibaren farklı dini inanışlardaki evliliklerin birey, cemaat ve gündelik çatışmaları nasıl şekillendirdiğini anlamak açısından örnek bir çalışma.
Kitabın dokunduğu başka bir alan da kadınların karma evliliklerdeki "eşitlik" hallerinin erkeklerden daha başka bir düzlemde olması.
Anna Maria Beylunioğlu ve Özgür Kaymak'la söyleştik.
"Çok ilginç bir yolculuğa çıktık"
Bu kitabı yazma fikri nasıl oluştu? Ne kadar zaman çalıştınız?
Özgür Kaymak: Ben doktora tezimi İstanbul'un Rum, Yahudi ve Ermeni cemaatleri üzerine hazırlarken çıktığım saha yolculuğunda Anna Maria ile ortak bir dostumuz sayesinde tanıştım; 2014'ün sonlarıydı sanırım.
1 sene boyunca Anna ile birden fazla görüşme gerçekleştirdim; bu süreçte ikimiz de hem harıl harıl hazırladığımız doktora tezlerimiz hakkında sohbet ediyor, bilgi alışverişinde bulunuyorduk hem de beraber ileride neler üretebiliriz diye kafa yoruyorduk.
İkimizin de akademik ilgi alanlarında çok ortak kesen temalar vardı, bu da bizi çok besliyordu. Tez amaçlı başlayan bu görüşmeler uzun yıllar sürecek bir arkadaşlığın ve akademik birlikteliğin de başlangıcı oldu.
Ben doktora tezim sırasında karma evliliklerin cemaatler açısından son yıllarda sosyal bir fenomen haline geldiği bilgisini edinmiştim.
2018'de Anna ile beraber Antakyalı Rum Ortodoksların İstanbul'da kendilerini kimliklendirme süreci üzerine çalışırken aynı dine mensup Antakyalı Rumlar ile İstanbul Rumları arasında çok az evlilik olmasından da yola çıkarak bu konuya daha fazla eğilmeye karar verdik.
Anna da karma evlilik yapmıştı. Çok ilginç bir yolculuğa çıktığımızı o zamanlardan biliyorduk...
Anna Maria: Evet, ilk tanıştığımız zamanlardan beri bu konunun çalışılması gereken bir konu olduğunu biliyorduk. Röportajları yapmaya 2018 yılında başladık. Tabii buna paralel olarak literatürü taramaya ve güncel bilgileri takip etmeye başladık.
2019 Mart ayında kitabımızı bitirmiş, Ağustos ayında da basıma hazır hale getirmiştik. Ancak araya maalesef pandemi girdi ve basım süreci biraz uzadı. 24 Aralık'ta editörümüz Seçkin Erdi kitabımızı elimize ulaştırdığında bizim için hem Noel hem de yeni yıl hediyesi olmuştu...
"Bir kuşak için karma evlilik tabuydu"
"Sırtımda bir kambur var" bölümü dikkatimi çekti, tam olarak neyi kast ediyorsunuz bu kavramı kullanırken?
Anna Maria: Aslında bu ifade bize değil bir görüşmecimize ait. Yaptığı karma evliliği sırtındaki bir kambur olarak betimliyor, metaforik olarak.
Bu alıntının bulunduğu kitap bölümünde karma evliliğe bakışı, deneyimleri ve bu deneyimlerin kuşaklar boyunca nasıl dönüştüğünü anlatıyoruz aslında.
Burada çoğunlukla karma evlilik yapan bireylerin ailelerinden gördükleri tepki-direnç, cemaat çevresinden karşılaştıkları sosyal baskı ve bunların çiftler üzerinde yarattığı sıkışmışlık hissi seslendiriliyor.
Görüşmecimizin sarf ettiği "Sırtımda bir kambur" ifadesi aslında sadece birçok görüşmecimizin yer yer maruz kaldığı bir duyguyu değil aynı zamanda ailelerinin de hissiyatını çok güzel ortaya koyuyor.
Özgür Kaymak: Ben görüşmecimizin bu metaforik ifadesini biraz detaylandırayım o zaman.
70'li yaşlarındaki Rum kadın görüşmecinin babası 1964 Sürgünü'nde İstanbul'u, evini, ailesini terk edip Atina'ya göç etmek zorunda bırakılıyor. Aile açısından korkunç bir travma tabii.
Yaklaşık birkaç sene sonra görüşmecimiz bir Türk beyefendiye âşık oluyor, uzun yıllar ilişkilerini saklayarak devam ettiriyorlar.
Üst yaş grubu -biz kitapta bu yaş grubunu birinci kuşak olarak adlandırıyoruz- için karma evlilikler bir tabu idi. Bir Türk ile evlenmek hele ki bu kadar yoğun acıyı taze yaşamış bir Rum aile için kabul edilemez bir durumdu.
Müslümanla evliliğin doğuracağı asimilasyon tedirginliğinin, korkusunun ötesinde kendilerine bu acıyı yaşatmış bir milletten biriyle evlenmek o zamanlar ihanet olarak kabul görüyordu.
Kimi ailelerde evlatlıktan reddetmelere, uzun yıllar aile fertleriyle görüşülmediğine, küs kalındığına tanık olduk. Görüşmecimizin "kambur" ile ifade ettiği sanki kendi toplumuna ihanet etmiş olma ruh halini betimliyor.
Azınlıklardan aşk hikayeleri
Kitabı hazırlarken kimlerle görüştünüz? Ne gibi sorular sordunuz?
Anna Maria: 14 Ermeni, 19 Rum, 18 Yahudi, 2 de Bulgar Ortodoks ile görüştük. Bunun yanında 3 Müslüman görüşmecimiz oldu, eşleri Yahudi idi.
Eşi Süryani olan bir görüşmecimiz de evlendikten sonra din değiştirerek Hıristiyan olmuştu. Bununla beraber bir Yahudi ve bir de Bulgar Ortodoks grupla odak grup görüşmesi gerçekleştirdik.
Görüşmeci profilini kitapta grafiklerle de detaylandırdık. Görüşmecilerimizin içinde doğdukları, kök kimliklerini baz aldık; tüm kitap boyunca onların kendi dillerinden kendi kimlik-benlik algılarını yansıtmaya çalıştık.
Amacımız tüm azınlık cemaatleri açısından yaşanan karma evlilikleri anlamak olsa da örneklemimizde Rum, Yahudi ve Ermeni cemaatlerine odaklandık.
Derinlemesine yaptığımız görüşmelerde ailelerinin karma evliliklere yaklaşımını, bu bakış açısının kuşaklar bazında değişimini ve dönüşümünü, eşleri ile tanışma hikayelerini, evlilik hikayelerini (nerede evlendiler, dini nikah kıyılabildi mi gibi), birlikte yaşama pratiklerini yani dini bayramlar gibi özel günleri nasıl kutladıklarını ya da çocuk olduğu durumda çocuğa dini inanç pratiklerini, ritüelleri, gelenekleri aktarmada nasıl bir süreç yaşadıklarını, tüm bu süreçlerde aileleri ile yaşadıkları gerginlikleri, sosyal çatışmaları aşmada uyguladıkları stratejileri, bu stratejilerden biri olan din değiştirme pratiğini, eşler arasında nasıl bir ortaklık kurulduğunu, aile içindeki toplumsal cinsiyet rollerini, karma evliliğe ailelerin yaklaşımında kadın/erkeğe uygulanan farklı davranış kodlarını, öldükten sonra eşleri ile aynı mezarlığa gömül(e)meme durumu karşısında ne düşündüklerini sorduk. Sanıyorum her şeyi sorduk.
Özgür Kaymak: Evet, Anna Maria'nın da özetlediği gibi aslında ailelerinin, cemaat sosyal çevrelerinin, cemaat sivil yöneticilerinin ve din insanlarının karma ilişkilere, evliliklere yaklaşımını, bu algının zamanla nasıl bir dönüşüme uğradığını, ilişkilerinin başlangıcından bugüne değin evlilik serüvenlerini tüm veçheleriyle ele almaya gayret ettik.
Bu bağlamda gayrimüslim toplum üyeleri dışında bu üç cemaatin din insanları ve sivil yöneticileriyle de görüşmeler gerçekleştirdik.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi bir kadın görüşmecimizin eşi Süryani ve kendisi Süryani Ortodoks Kilisesi'nde vaftiz oldu; bu bağlantı bizi Süryani cemaat yöneticilerinden de görüş almaya teşvik etti. Bunun da ayrıca çalışmamıza zenginlik kattığını düşünüyoruz.
Görüşmecilerimizin büyük çoğunluğu sosyo-ekonomik açıdan orta sınıf mensubu, 30-45 yaş arası kadın ve erkeklerden oluşuyor.
Bu bir akademik çalışma ve alanında ilklerden biri, dolayısıyla tabii ki eksiklerimiz, çalışmaya dahil edemediğimiz noktalar oldu, bunların da sonuç bölümünde özellikle altını çizdik.
Asimilasyon tedirginliği
Kuşaklar arası bir deneyim aktarımı gibi de oluyor aslında... Bunu gözleme şansınız da oldu. Ne söylemek istersiniz?
Özgür Kaymak: Yukarıda bahsettiğimiz gibi görüşmeci evrenimize mümkün olduğunca farklı yaş gruplarından cemaat üyelerini dahil etmeye çalıştık.
Büyük çoğunluğu 30'lu ve 40'lı yaşlarında.
Görüşmeler sırasında kendi ailelerinde karma evlilik olup olmadığına, ergenlik dönemlerinden itibaren ebeveynlerinin bu tip ilişkilere bakış açısına, deneyimlerine, kendi cemaat çevrelerinden arkadaşlarının tecrübelerine dair de hikayeler dinleme şansına sahip olduk.
Bu da bize kuşaklar arasında karma evliliklere dönük algıdaki değişime yönelik bir karşılaştırma yapmak için faydalı araçlar sundu.
Çalışmamızda gayrimüslim ailelerin büyük çoğunluğunda, genelleme yapmak tabii ki mümkün ve doğru değil.
1964 gibi geçmişin travmatik yüklerinin, aile ve cemaat kolektif belleklerindeki ağır anıların yanı sıra din temelli kaygıların, asimilasyon tedirginliğinin, azınlık kültürlerinin kaybından duydukları çekince ve korkunun bu tip evliliklere duvar örülmesinin ardındaki başat sebepleri oluşturduğunu tespit ettik.
Kimi ailelerde bu çekinceler, istememe hali aile içinde veya yakın çevrelerinde yaşanmış olan olumsuz örnekler referans verilerek açıkça sözlü dile getirilirken birçoğunda alttan alta sızdırılan bir bilgi haline geliyor.
Birçok görüşmecimiz ev içinde açıkça söylenmese de karma evliliklerin asla hoş karşılanmayacağına, sorunlar doğuracağına dair bir bilgiye zamanla içsel olarak sahip olduklarını aktardılar.
Bu noktada cemaatsel sosyal çevre de zaman zaman bir baskı ve denetim aracı olarak işleyebiliyor.
Ayrıca cemaat gençlik derneklerinin de (günümüzde nüfus dezavantajından dolayı eskisi kadar aktif olamasalar da) kültürel asimilasyona karşı etken bir araç olarak işlediğini söylemek mümkün.
"Etnik evlilik havuzu daraldı"
Günümüzde nasıl yaklaşıldığı meselesine gelirsek eğer, artık aileler de azalan nüfuslarından dolayı gençlerin kendi yaş gruplarında, sosyo-kültürel/ekonomik seviyelerine uygun, anlaşabilecekleri, sevebilecekleri birini bulmanın ne kadar zor olduğunun farkındalar.
Etnik evlilik havuzu iyice daralmış durumda.
Gönüllerinden geçen birinci tercih çocuklarının kendi toplumlarından, kendi kiliselerinde, sinagogunda evlenmeleri olsa da artık bunun ne kadar düşük bir ihtimal olduğunun bilinciyle, çocuklarının mutluluğunu ön plana koyarak karma evliliklere yönelik olumsuz refleksleri yumuşatmaya başlamışlardır.
"9 görüşmeci din değiştirmiş"
Bir evlilik stratejisi olarak din değiştirme... "Din değiştirme talepleri", erkekler ve kadınlar açısından farklılık gösteriyor mu? Ya da toplumdan topluma farklılık gösteriyor mu? İlişkileri nasıl etkiliyor?
Özgür Kaymak: Öncelikle bizim çalışmamız kapsamında din değiştirmenin hangi amaçlarla gerçekleştiğinden bahsedelim. Önemli bir tespit olduğunu düşünüyoruz bunun. 9 görüşmeci evlilikten önce din değiştirerek eşlerinin dinine geçmişlerdir.
Bu hassas kararı vermelerinin ardındaki temel sebepler şunlardır: Evliliği mümkün kılmak, eşini/ailesini mutlu etmek, içsel/spiritüel yolculukları, çocuk için, evliliğe giden süreci daha huzurlu yaşayabilmek adına. Bu 9 görüşmeciden 8'i kadındır.
Dünyada karma evlilikleri ele aldığımız literatür bölümünde de vurgulandığı üzere kadınlar erkeklerden daha fazla oranda din değiştiriyor.
Bunun nedenlerine dair daha derin bir okuma yapmak için feminist epistemolojiyle yapılan çalışmalara bakmamız gerekli. 8 görüşmeci tamamen pragmatik sebeplerle bu kararı almış ve uygulamışlar.
Birçoğunun eşinin (erkek) ailesinden bu talep sessiz bir biçimde dile getirilmiş.
Bir nevi çiftler üzerinde sembolik bir baskı uygulandığından bahsetmek mümkün. Birebir gündelik hayatlarında pratik etmeseler, içselleştirmeseler de verilmesi kolay bir karar değil bu.
Çünkü bireyin dışında evlilik mevzu bahis olunca aileyi ilgilendiren esas mevzu haline geliyor.
"Flört aşamasında ayrılık çok oluyor"
Birçoğu da zaten görüşmeler sırasında eşleriyle (o zaman nişanlı ya da flört aşamasında) gerginlikler yaşadıklarını hatta ayrılma noktasına geldiklerini, ayrılıp sonra gene bir araya geldiklerini belirttiler.
En nihayetinde bu kararı çiftler ortak olarak alıyorlar. Bazı kadın görüşmeciler ailelerine bu kararlarından bahsetmediklerini, başlarda saklayıp sonra açıkladıklarını aktardılar.
Genel olarak bu kararı uygulayanların kendi anne ve babalarından ters bir tepki almadıklarını vurgulamamız gerekiyor. Hemen hepsi ailelerinin seküler bir yapıya sahip olduklarını, bazıları ateist olduklarını belirttiler.
Şunu da eklemek faydalı olacak; Antakya ve civarı Rum Ortodoks toplumunda karma evliliklere yönelik daha büyük bir baskı mevcut, bu cemaat İstanbul'a oranla çok daha fazla kendi içine kapalı, daha dindar ve muhafazakar bir yapıya sahip.
Bu 9 kişinin içinde sadece 1 kadın görüşmecimiz kendi isteği ve talebiyle Yahudiliğe geçme kararı almış ve yaklaşık 1.5 sene gibi uzun bir eğitim sürecinin ardından bu kararını uygulamış.
Halen de gündelik hayatında ailesiyle Yahudi dini inanç ve geleneklerine göre yaşamayı sürdürüyor.
Son olarak şunu da belirtelim, görüştüğümüz din insanları ve cemaat yöneticileri evlilik için din değiştirmeyi kesinlikle tasvip etmediklerini, mümkün olduğunca zorlaştırdıklarını vurguladılar.
50 yaş üstünden travmatik deneyimler
Toplumlar ve inançlar arasında bir arada yaşama duygusu evlilikle birlikte daha zorlaşıyor mu yoksa orta bir yol bulmak için taraflar daha uzlaşmacı mı oluyor? Gözlemleriniz neler?
Anna Maria: Bununla ilgili farklı deneyimler olduğunu söyleyerek başlayalım. Konuştuğumuz özellikle 50 yaş üstü bireylerden daha travmatik deneyimler dinledik.
Kendilerini ya da kendi ailelerinde diğer karma evliliklerde yaşanan zor süreçleri aktardılar.
Bazıları tamamen Türk-Müslüman kültürüne asimile olmuş, olmadıysa da ailesinden kopmuş, sevdiklerinin cenazesine katılmaları istenmemiş, böyle olunca çocuklarına dillerini ve etnik miraslarını aktaramamışlar.
Daha genç yaştaki görüşmecilerimiz de kolay bir süreçten geçmemişler aslında.
Ama gençler karşı tarafı ve ailelerini oldukları gibi kabulleniyorlar, ailelerinden eşleri için sarf edilen kırıcı olabilecek lafları aktarmamaya özen gösteriyorlar, kırıcı laflar ile yüzleşirlerse de kimisi yutkunup yoluna devam ediyor kimisi de karşı tarafı yaptığı ayrımcılıkla yüzleştiriyor.
Burada kişisel karakter özellikleri de baskın bir faktör olarak işliyor.
Ancak evlenme kararı aldıktan ya da çocuk yaptıktan sonra kendilerinin ve eşlerinin geleneklerini sevgi ve saygı çerçevesinde karşılayıp uygulama eğiliminde oluyorlar.
İki tarafın bayram ritüellerini yaşatıyorlar, geleneksel yemeklerini öğreniyorlar, en azından ayak uydurmaya çaba gösteriyorlar. Çocuk söz konusu olduğunda da değerlerini ortak bir şekilde kendi dünya görüşlerine göre şekillendirerek aktarıyorlar.
Aslında bir arada yaşama konusunda evlilik sürecine girildiğinde gerek ailelerin gerek dini otoritelerin istek ve kuralları ile sıkı bir mücadele vermelerine rağmen bir uzlaşmaya varıyorlar.
Süreç boyunca bir şekilde empati kurmayı, farklılıklar arasında karşılıklı anlayış ve köprüler inşa etmeyi öğreniyorlar.
"Azınlık içinde azınlık" olmak
Özgür Kaymak: Anna Maria'nın da dediği gibi, tüm bu süreci şölen havasında yaşayanlar da var ama bunlar da azınlık içinde azınlık. Hem çiftler hem aileler kendi içlerinde ciddi mücadeleler veriyorlar.
Geniş toplumdan (Müslüman Türk) gayrimüslimlere yönelik yerleşik önyargılar, ayrımcılık içeren söz ve davranışlar, özellikle büyük bir kesim tarafından halen "yabancı" görülmelerinin özel alandaki tezahürü kamusal alan/mekandakinden farklılaşmak oluyor; çok daha hassas ve kırıcı, çetrefilli olabiliyor.
Rum bir kadın görüşmecimizin "Erkek arkadaşımın ailesi Batı Trakyalıydı, benim Rum olduğumu duyunca annesi fenalıklar geçirmiş, kavgalar gürültüler ayrılmak zorunda kaldık. Büyük aşktı ama arkasında duramadı" ya da Yahudi bir kadın görüşmecimizin "O zaman nişanlıydık, annesiyle evin salonunda otururken kaçan kediyi yakalamak için benim yanımda 'korkak Yahudi gel buraya' diye seslendi kediye.
Benim için en tehlikeli antisemitizm gündelik hayatın içinde bu küçük detaylarda çıkıyor" anlatılarında da görüldüğü gibi özel alanda en mahrem, derin, kırılgan yaşanan ilişkilerde azınlık olma hali katmerlenebiliyor ve bununla mücadele etme biçimleri de farklılıklar gösteriyor.
Nihayetinde biz çiftlerin ilişkilerini nasıl mümkün kılabildiklerini mercek altına aldık; karşılıklı saygı, şeffaf bir iletişim ile ve de farklılıkları çatışma değil zenginlik olarak görerek...
"Devlet bu evlilikleri görmezden geliyor"
Bu evliliklere devletin bakışı nasıl? Ya da şöyle sorayım devletin bakışı bu evliliklere somut olarak nasıl yansıyor?
Anna Maria: Bu tip evliliklere bakış açısı en çok mezarlık meselesi konuşulmaya başlayınca ortaya çıkıyor. Devlet bu evlilikleri görmezden geliyor sanıyorum. Çünkü bu çiftlerin beraber gömülecekleri bir mezarlık yok.
Seküler olması gereken belediye mezarlıkları Müslümanlara ayrılmış durumda ya da aynı mezarlığın içinde Müslüman olmayan bireylere ayrılmış ayrı bir yer var.
Anlayacağınız yan yana gömülebilmeleri birkaç yaşanmış istisna dışında henüz pek mümkün gözükmüyor.
Öteki sorunuza gelince, karma evlilikler aslında devlet tarafından yüzyıllardır bu coğrafyada benimsenmiş olan özellikle politik, kamusal, sosyal-kültürel alanda etkilerini tartışageldiğimiz yer yer nefret söylemine varan ayrımcı pratiklerin tecrübe edilme ihtimali olan en özel alanlardan biri sanıyorum.
"Sünni-Müslüman-Türk" denkleminin makbul vatandaş olduğuna dair devlet söyleminde ve pratiğinde hâkim olan bakış açısı bu evliliklere, özellikle karma evlilik yapan bireylerin eşlerinin ailelerinden ve arkadaşlarından duyabilecekleri önyargılı, yer yer ayrımcılık içeren terimler aracılığıyla yansıyor.
Kamusal mekânda bu ayrımcı bakış açısı ile farklı stratejilerle mücadele eden bireyler, özel alanda yüzleştiği, devletin azınlıklara yönelik yerleşik yaklaşımının yansımalarına karşı sert çıkarken, bazıları ise sessiz kalıyor ve duyduklarını yutkunuyor.
Özgür Kaymak: Ben birkaç örnek vermek istiyorum bu bağlamda.
Rum bir kadın görüşmecimiz eşinin arkadaşlarıyla yemek yedikleri bir sofrada birinin "Dün gece de ne güzel eğlendik, gavur gibi içtik" söylemine çok içerlediğini, "gavur" lafının her daim incittiğini fakat masada tatsızlık çıkmaması için sesini çıkartmadığını ve yutkunduğunu aktarmıştı.
Kimi görüşmelerde ise azınlıklara yönelik işleyen ayrımcı/ötekileştirici bakış açısının cinsiyetçi boyutuyla karşılaştık.
Gene bir Rum kadın görüşmecimiz arkadaşlarıyla oldukları bir ortamda sohbet ederlerken ortamdan birinin "Eşin Müslüman mı? Ooo baya da genişmiş enişte" lafına karşılık çok sert tepki verdiğini ve masadan kalkıp gittiğini aktarmıştı.
"Çetrefilli ama gayet de mümkün evlilikler"
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Özgür Kaymak: Bizim için hem çok duygusal hem çok keyifli hem de çok öğretici bir yolculuk oldu.
Bu tip evliliklerin gayet çetrefilli olduğunu vurgularken gayet de mümkün olabildiğini, toplumdaki önyargıları sağaltmada etken olabileceğini, melez kimliklerin toplumsal yaşamımızı zenginleştireceğini öne sürüyoruz.
Karma evliliklerin incelenecek daha çok noktası var, umarız buradan devam edecek araştırmacılara faydası dokunur. Ben son olarak buradan da bize kalplerini, evlerini, belleklerini açan tüm görüşmecilerimize sonsuz teşekkürlerimizi iletmek istiyorum...
Anna Maria: Ben de şunu söylemek isterim. Gayrimüslim nüfusun maalesef iyice azaldığı bir zamanda bu evlilikler artık kaçınılmaz. Asimilasyon tedirginliğini yaşayan bireyler, aileler ve dini otoriteler için hiç de kolay bir süreçten bahsetmiyoruz.
Ancak görüyoruz ki, gençler hem kendi toplumlarında hem de geniş toplumda değişen dini yaşayış şekillerinin de etkisi ile bir ortaklık yaratmayı ve çok kültürlü bir aile yapısına kapı aralamayı öyle ya da böyle başarıyorlar.
Biz bunu okumaya ve aktarmaya çalıştık. Hepsi Özgür'ün de dediği gibi görüşmecilerimiz sayesinde olabildi. Binlerce teşekkürler!
(EMK/PT)