Bu iki cümlenin noktası; 13 Nisan 2007 tarihli "Haftalık Siyasi Haber Dergisi Nokta"ya uygulanan "uygulama" ile konulmuştur. Dergi, basılmıştır. Dergi çalışanları bir odaya kapatılmıştır. Bilgisayarlara el konulmuştur. Arama, elkoyma ve kopyalama işlemlerinin "kanuni" karşılıkları vardır. Sorarsanız, "üzülerek" diyecekler ki; işlemler "kanunidir".
Doğrudur. Arama, el koyma ve kopyalama işlemlerinin kanunlarda yeri vardır. O halde "Türkiye'de 'kanunen' basın özgürlüğü yoktur ve ifade özgürlüğü hikayedir." dersek, kanuni olarak doğru söylemiş oluruz.
Ancak olup bitenler "kanunidir" ama, Anayasaya aykırıdır. Hatta ve hatta 83 yıl öncesine ait 491 sayılı 20.04.1340 (1924) kabul tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun 77.inci maddesi ihlal edilmiştir. Yani 1924 Anayasasının 77 inci maddesine göre; " Matbuat, kanun dairesinde serbesttir ve neşredilmeden evvel teftiş ve muayeneye tabi değildir."
Madde görüşümüzü doğruluyor. 83 yıl önce basın, kanunların çizdiği çizgiler içinde kalan sınırlarda "serbestti". Yaklaşık yüz yıl önce kimseyi "basın özgürdür" gibi cümlelerle kandırmadan, basına "sansür" anlayışına uygun bir biçimde ve ancak "kanunlar" uyarınca serbest olduğunu kabul etmişler. Lakin ne tuhaftır ki; 83 yıl önce bile basının "neşredilmeden evvel teftiş ve muayane"sini yasaklamışlar. Şimdi ise; matbuatın teftiş ve muayenesi neşirden önce bile serbest...
Onun için artık basın özgürlüğü lâfları, hikaye bile değil, lâf ü güzaftır.
Neden mi ? Çünkü, 1982 Anayasasının; "Basın hürdür, sansür edilemez" cümlesinin yazılı olduğu 28 inci maddesinden sonra gelen 29 uncu maddesine göre; süreli ve süresiz yayın çıkarmak "haktır". Önceden izin alınmaz. Mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. Hatta ve hatta bu maddeye göre; süreli yayınların çıkarılması, yayım şartları, mali kaynakları ve gazetecilik mesleği ile ilgili esaslar kanunla düzenlenir.
83 yıl önceki "kanunla sansür" yönteminden ayrılan 1982 Anayasası, matbuat için nasıl bir kanun olması gerektiğini yazmıştır. Nasıl bir kanun olmalıdır? 29 uncu maddeye göre; "Kanun, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, mali ve teknik şartlar koyamaz."
O halde öyle bir "kanun" yapacaksınız ki; basın özgürlüğünü sağlayacaksınız. "Basın hürdür" diyeceksiniz ve sansürlemeyeceksiniz. Öyle kanun yapacaksınız ki; gazetecilik mesleği ile ilgili esasları bu ilkeye göre düzenleyeceksiniz. Öyle kanun yapacaksınız ki; haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayınlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, mali ve teknik şartlar koymayacaksınız.
Aksini yaparsanız; her kanun, ya da aksine her işlem; kanuna uygun ama Anayasaya aykırı olur.Sansür "kanunidir" ama, ortaya çıkan sonuç hukuka aykırıdır.
Nokta'nın koyduğu nokta budur... Basın özgürlüğü lâf ü güzaftır...
Acaba; 1982 Anayasasında tanımlanan "kanun"a uygun bir kanun ve/veya 29 uncu maddeye uygun biçimiyle gazetecilik mesleğiyle ilgili esasları düzenleyen bir kanun var mı?
Her ne kadar bu amaca tam uymasa bile; 5187 sayılı Basın Kanunun bazı maddeleri Anayasanın 29 uncu maddesine uygun olabilir. 26 Haziran 2004 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren yeni Basın Kanunun 1 inci maddesine göre; bu kanunun amacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemektir.
Bu kanunun 3 üncü maddesi ise; basın özgürlüğünü düzenler. Maddeye göre; "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir."
Basın Yasasının 3'üncü maddesi bir başka gözle incelenirse, basın özgürlüğünden daha çok herkesin ifade özgürlüğünü düzenlemektedir. Zaten gazeteciler de, herkesin ifade özgürlüğü, herkesin bilgi edinme hakkı, herkesin yayma, herkesin eleştiri hakkı ile herkesin elde edilen bilgi ve haberleri yorumlama ve eser yaratma hakları için kendilerini görevli sayan meslek mensuplarıdır. Topluma karşı sorumludurlar. Daha iyi bir yaşam için; demokrasi, temel insan hak ve özgürlükleri için çalışırlar.
Hatta ve hatta topluma aktaracakları gerçekler veya bir dirhem haber, birazcık bilgi, karanlıkta kalan sırları gün ışığına çıkarmak için hayatlarını namluların önüne sürmekten çekinmezler. Aydınlık bir toplumun yaratılması için gizli kalmış tüm gerçekleri ve saklanan bilgileri kamuoyuna açıklamaktan korkmazlar. Onlar, kamuoyunun bekçi köpekleridir.
Gazeteciler "sır" saklar mı? Saklar. Saklamalıdır. Gazetecinin "haber kaynağını açıklamama" hakkı var mıdır? Vardır. Yazı sahibi kaynak açıklamaya zorlanır mı? Zorlanamaz. Zorlanmamalıdır. "Gazetecilik kaynaklarının korunması", basın özgürlüğünün ana koşullarından biridir. Bu koruma yoksa, kaynaklar, kamu yararına olan konularda basına yardımcı olmaktan kaçınabilir. Sonuç olarak, basının yaşamsal nitelikteki "kamunun bekçi köpeği olma" rolü sarsılır. Basının doğru ve güvenilir bilgi sağlama yeteneği kötü yönde etkilenir. Gerçekler karanlıkta kalır.
İşte bu noktada; herkesin ifade özgürlüğü hakkı için uğraşan gazetecilerin diğer insanlardan farklı olarak istedikleri bir imtiyaz yoktur. Sadece gazeteciler için 5187 sayılı Basın Kanunu ile verilen "korumalar" vardır. Bunlardan birisi 3 üncü maddedir. Basın özgürlüğüdür. Diğeri ise, 12 inci madde de yer alan "haber kaynağı"dır. Bu maddeye göre; "Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz."
Bu hak, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin R (2000) 7 sayılı Kararına Ek "Gazetecilerin Haber Kaynaklarını Açıklamama Haklarıyla İlgili İlkeler" hakkındaki 8 Mart 2000 tarihli tavsiye kararında kabul edildi. Biz bu ilkeleri kanunumuzda yaptığımız değişikliklerle 2003 yılında içselleştirdik ve yeni Basın Kanununda da kabul ettik. Gazeteci; bilgi, belge, haber kaynağını açıklamama ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanmamaya hak sahibidir. Bu, gazeteci ve haber kaynağı için kanuni bir korumadır.
Hiç kimse, her zamanki üzüntülü sözlerle ve mazeret olarak; "suç işlenmesinin önlenmesi" veya "suç kanıtını elde etmek" veya "kamu güvenliği" için "kanuna uygun biçimde" basın özgürlüğünü kısıtladıklarını ve "kanuni" arama, el koyma ve kopyalama yaptıklarını söylemesin. Hukuka aykırı davranmanın mazereti olmaz. Basın özgürlüğünün lâf ü güzaftan ibaret olduğu kanıtlanmıştır. Nokta. (Fİ/EÖ)