Türkiye’nin Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Güçleri ile Suriye’nin Afrin bölgesine düzenlediği “Zeytin Dalı Harekatı” dördüncü gününe girerken Türkiye medyasının manşetleri de bu operasyonun ayrıntıları ile dolu.
Pazar günü Başbakan Binali Yıldırım’ın medya temsilcileriyle yaptığı toplantıda Türkiye medyasına yönelik “Her ne kadar ayrı düşünsek de milli bir mesele olunca gördüm ki bütün yayınlar aynı noktada buluştu. Bu bizi çok memnun etti” sözleriyle başlayıp ve medyaya “Türkiye’ye karşı olumsuz algı yaratacak kişilerden görüş alınmamasını” gibi 15 maddelik önerilerde bulundu.
Aynı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bursa’da yaptığı konuşmada Kuzey Kıbrıs’ta yayın yapan Afrika gazetesine yönelik “Kuzey Kıbrıs'ta bir gazete ahlaksızca bir başlık atmış... "Türk ordusunu Kıbrıs'tan sonra yeni bir işgal yaptığını" söylüyor. Bu ne ahlaksızlıktır bu ne edepsizliktir. Ben Kuzey Kıbrıslı kardeşlerime böyle bir durum sergilemek suretiyle Kuzey Kıbrıs'ta onlara cevap vermeleri lazım” sözlerinin ardından gazete taşlı saldırıya uğradı.
TIKLAYIN - Barış Gazeteciliği El Kitabı
TIKLAYIN - Barış Gazeteciliği Kütüphanesi
Tüm bu gelişmeleri, barış gazeteciliği perspektifi, evrensel gazetecilik etiği anlayışı ve iliştirilmiş gazetecilik bağlamında medya örgütleri DİSK Basın İş, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Basın Konseyi’ne sorduk.
Medya örgütlerinden ikisi, DİSK Basın İş ve TGS bianet’in sorularına cevap verdi. Gazetecilik örgütlerinin değerlendirmeleri şöyle:
“Gazeteci savaş makinasının bir dişlisi değildir”
DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren:Başbakan Yıldırım'ın Afrin'e kara harekatı başladığı an gazete ve televizyonların yönetici ile patronlarıyla yaptığı toplantının benzeri geçmişte de çok görüldü. 28 Şubat sürecinde, öncesinde ve sonrasında sık sık medyaya böyle 'ayar'lar verildi. Anladığımız kadarıyla Başbakan açıkça kendilerini rahatsız edecek haberler yapılmamasını istiyor. Kıbrıs'taki Afrika gazetesi açıkça hedef gösterildi ve ardından saldırıya uğradı. Şimdi savaşa karşı çıkan herkes hedef haline getirilmiş durumda. Sadece gazeteler değil, sosyal medyada barış isteyen, savaşa karşı olduğunu söyleyenler gözaltına alınmaya başlandı. Türkiye'de medyanın önemli bir bölümü, militarist, milliyetçi ve cinsiyetçi. Her savaş söylentisinde gazetelerin birinci sayfalarını, televizyon ekranlarını savaş uçakları, tanklar kaplar. Günlerdir birçok televizyon kanalında kerameti kendiliğinden menkul 'uzmanlar' haritalar önünde şehvetle 'savaş analizleri' yapıyor. Ne yazık ki geçmişte de böyleydi. İliştirilmiş gazeteciler birçok kez operasyon yapan güçlerin zırhlı araçlarından tek taraflı 'haberler' yaptılar. Savaş dönemleri gazeteciler için en önemli sınavlardan biridir. Gazetecinin görevi savaş makinesinin bir dişlisi olmak değildir. ‘Savaşlarda önce gerçekler ölür’ sözü eski bir laftır. Gazetecinin görevi kamuoyuna gerçekleri duyurmak, birileri asında sansür ya da otosansür yapmak değil. Tabii ki savaşın incitici görüntüleri/fotoğrafları evrensel gazetecilik ve insan hakları ölçütünde yayınlanmalı. Türkiye'de uzun süredir basına ağır bir baskı var. Şimdi savaş bahanesiyle halk bir tamamen kör ve sağır hale getirilmek isteniyor. Ama her şeye rağmen halka haber ulaştıracak gazeteciler var bu ülkede ve bedeli ne olursa olsun görevlerini yapmaya devam edecekler. Ancak medyanın bu yaklaşımı, ülkedeki demokrasinin kalitesi ve halkın haber alma ihtiyacına sahip çıkmasıyla değiştirilebilir. Barış isteyenlere terörist suçlaması yöneltiliyor. Tiyatro oyunları yasaklanıyor. Basın açıklaması gibi en doğal haklar dün OHAL bahanesiyle, bugün de savaş bahanesiyle ayaklar altına alınıyor. Korkarım bu baskı önümüzdeki günlerde daha da artacak. Bu korku iklimini demokrasi, barış, emek ve özgürlük mücadelesi ile dayanışma ile değiştirebiliriz. |
"Etik gazetecilik zor, tehlikeli ama elzem ve hayatidir"
TGS Genel Sekreteri Mustafa Kuleli Şu an vizyonda olan The Post filminde de ifade edildiği gibi basın yönetenlere değil, yönetilenlere hizmet etmek için vardır. Medyanın görevi hükümet politikalarının halkın çıkarına olup olmadığını denetlemek. Kimse gazetecilerden 'Milli menfaatlerin gözetilmesi' adı altında iktidar sözcülüğü yapmasını beklememeli. 'Milli mutabakat' cenderesiyle farklı görüşleri susturmaya çalışmak faşist yönetimlerin taktiğidir. Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Bu ifade 'Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde gazetecinin temel sorumluluğu olarak belirtiliyor. Bir siyasi kliğin çıkarının tüm ülkenin çıkarı gibi yansıtıldığı zamanlarda güç odağından azade, etik gazetecilik yapmak zordur, tehlikelidir ama elzem ve hayatidir. Böyle bir gazetecilik ülkeleri, toplumları korur, geliştirir, bazen uçurumun kenarından döndürür. Kolluk gücüyle suskunluk sarmalı yaratmaya çalışanlar Türkiye'nin tek sese, tek renge, tek partiye sığmayacak zenginlikte, çeşitlilikte bir ülke olduğunu er ya da geç görecektir. |