Yalan haber ve “soruşturmanın gizliliğini ihlal” iddialarından Başbuğ’un yaptığı eleştirileri cevaplandıran Ekşi, sorunların, yargının görevini tam veya gereğine göre yapmamasından, medyanın sorumluluk duygusunu bir kenara atmasından ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) medya ilişkilerini yanlış bir anlayış üzerine oturtmasından kaynaklandığını açıkladı.
“’Soruşturmanın gizliliği’ sadece sorunun dörtte biri”
Başbuğ’un Dağlıca olayında PKK’nın eline düşen askerlerin ifadelerinin yayımlanmasıyla ilgili yöneltiği eleştiriyi “çok yerinde” bulan Ekşi, Diğer yandan konuya sadece “soruşturmanın gizliliği” ilkesi açısından bakmanın veya yalan haber yazan gazetecinin yanlışıyla sınırlamanın, “gerçeğin dörtte birini görüp, dörtte üçüne göz kapamak” olacağını savundu.
Ekşi, bu süreçta yaşanan yargısal sorunları, Dağlıca’daki saldırıyla ilgili “yasal yetki dışı- yayın yasağı” konulması, hazırlık soruşturmasının gizliliğini ihlal eden yayınlar karşısında Cumhuriyet Savcıları’nın görevlerini yapmamaları, gizlilik gerektiğini bile bile resmi belgeleri medyaya sızdıran yetkililer hakkında hiçbir işlem yapılmamak suretiyle beslenmesi hatta desteklenmesini göwsterdi.
“Yıpratanlar var ama asker yasağı yanlış”
Medyanın değil, onun dışındakilerin yanlışlarının üzerine gitmenin öncelikli konu olduğunu savunan Ekşi, yargı bağlantılı bir başka yanlışın da, Van’daki Jandarma Asayiş Kolordusu Mahkemesi’nin Dağlıca olayı hakkında koyduğu yayın yasağı olduğunu belirtti.
Bu yasağın yanlışlığını veya fiilen geçersizliğini Başbuğ’un Dağlıca olayı hakkında söylediklerinin tüm medya kuruluşlarınca yayımlanmasıyla sabit olduğunu kaydeden Ekşi, son zamanlarda sayıca az olsa da, bir kısım medya organlarında askeri yıpratma amacıyla sistemli bir yayın kampanyası yürütüldüğünü belirtti.
“Gözlerimiz biraz da kendi yanlışlarımızı görsün”
Başbuğ’un şikayetine konu olan gazete hakkında işlem başlatıldığını açıklayan Ekşi, TSK’nın da kendi üzerine düşen görevi yerine getirmesini, medyada kabul gören objektif bir akreditasyon düzenlemesinin hala yapılmadığını, Konseyin 29 Haziran’da tavsiye niteliğinde önerdikleri kuralların dikkate alınmadığını, hala medyaya düzenli bir şekilde bilgi verecek bir “sözcülük” kurumu oluşturulmadığını açıkladı.
Konsey, “Bunun kaçınılmaz sonucu, kamuoyunu bilgilendirmek zorunda olan gazetecinin, kişisel ilişkileriyle aldığı (çoğukez onu kendi amacı yönünde kullanmaya çalışan kişinin verdiği) haberlerin yayınlanmasıdır. Başkalarındaki yanlışları gören gözlerimiz arada bir kendimize de bakarsa, sanırız doğruyu kolay buluruz” diye bildirdi. (EÖ)