Kürt siyasetçi Tarık Ziya Ekinci'ye göre Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un konuşması, ordunun şimdiye kadarki tavrının ilerisinde, ama demokratikleşme taleplerinin ve tartışmalarının gerisinde.
Türkiye Barış Meclisi'nin çağrıcılarından Ekinci, Başbuğ'un dün (14 Nisan) Harp Akademileri'nde gazetecilere yaptığı konuşmada, önceki Genelkurmay Başkanlarına göre bir ifade değişikliğini gösterdiğini, ama özde bir değişiklik olmadığını, sözlerinin ne demokrasi ne de bilimsellik barındırdığını söylüyor. Bunu da, siyasi ortamdaki genel gelişmelere uygun olarak "zorunlu benimsenen bir ifade değişikliği" olarak yorumluyor.
"İlk kez bir Genelkurmay Başkanı 'Kürtler vardır' dedi"
Ekinci'ye göre medyanın "açılım" diye yansıttığı konuşmadaki tek açılım, Başbuğ'un "Kürt" demiş olması. "İlk kez bir Genelkurmay Başkanı, alt kimliğe sahip bir topluluk olarak Kürtlerin varlığını ifade etmiş oldu. Bu önemli."
Ekinci'nin Başbuğ'un konuşmasıyla ilgili bazı saptamaları şöyle.
Konuşması doğru değil: Demokrasilerde ordu ve Genelkurmay, sivil denetim altındadır. Kanaatlerini sivil otoriteyle paylaşabilir, ama kamuoyuna açık biçimde, siyasi parti lideri edasıyla kanaat ifade etmesini demokrasiyle bağdaştıramıyorum. Türkiye'de şimdiye kadar bu geleneğin dışına çıkan Genelkurmay Başkanı olmadı zaten.
"Türk milleti"nde ısrar: Mustafa Kemal'in 80 yıl önceki, o günkü şartlarda söylediği sözünü aynen tekrar ediyor. Ayrıca "Türkiye halkı" da eksik bir deyim. Başka halkların varlığını kabul edenler hep "Türkiye halkları" deyimini kullanmıştır. Bu yüzden de mahkum edilmiştir; ben de edildim. Ayrıca Başbuğ "Türk milleti denir"de ısrarlı. Eskiden beri "Türk etnik gönderme değil, isimdir" tezi çifte standardı kamufle etmek için kullanıldı. Başbuğ da aynısını yapıyor. Oysa "Türk" sözcüğü yasalarda, uygulamalarda ve yargı kararlarında doğrudan doğruya ırkçı amaçlarla kullanıldı.
Asimilasyon oldu: "Asimilasyon olmadı" demesi de yanlış. On binlerce insan asimile edilmiştir. Ağır baskı altında yaşayan bir toplumun sesini duyurması mümkün olmamıştır. Kürt toplumu sınıfsal değişiklik yaşadıkça, aydın sayısı arttıkça demokratik taleplerini dile getirdi.
Af siyasi iktidarın konusudur: PKK militanlarını dağdan indirmek için söyledikleri, köklü bir af yasasını benimsemediğini ima ediyor. Af mı, yasa değişikliği m, başka türlü uygulama mı yapılacak, buna siyasi iktidar karar verir. Belki hükümet genel af çıkaracak; Başbuğ'un bunun önünü tıkamaya hakkı yok. Bence af mümkündür ve gereklidir.
Tepeden inme laiklik: Başbuğ, laiklik derken, insanların özgürce, kendi inançları doğrultusunda örgütlenme haklarına, ayrıca dini örgütlenmenin devlet tarafından yapılmasına değinmedi. Mevcut yapıyı, devletçi, merkeziyetçi, tepeden inme laiklik anlayışını savunuyor.
Ordunun özerk yapısını korumak: Başbuğ alıntılar kullanarak, silahlı kuvvetlerin sivil otoriteye bağlı olması gerektiğini söylüyor, ama "ülkelerin kendine özgü şartları var" diyor. Bu çok anlamlı. Buna dayanarak ordunun sivil otoriteye mutlak bağlılığının olmayacağını dile getiriyor. Ordunun hesap vermez halini, otonom yapısını daha usta ifadelerle koruyan bir konuşma bu. Medya büyük manşetlerle "demokratik, ilerici konuşma" diyor, ama ben buna katılmıyorum.
AB: Başbuğ Avrupa Birliği üyeliği konusuna hiç değinmedi. Oysa bu, Kopenhag kriterlerinin benimsenmesi, demokratikleşme için önemli. Son dönemdeki demokratikleşme adımları hep bu sayede atılabildi. (TK)