Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ gazetecilerin sorularını cevapladı.
"Savcılıkla ilgilimiz yok"
Milliyet'ten Fikret Bila, Başbuğ'a dili sürçerek "Başbakanım" diye hitap ederek başladığı sorusunda şunu sordu:
"Basında değişik yaklaşımlar oldu. Ama soruşturma sonucu açıklandıktan sonra dile getirilen soru, soruşturmaya konu olan albayın 20'den fazla imzasıyla ifadesinde verdiği imzanın çok farklı olduğu iddiası yer aldı. Bu imza farklılığını neden soruşturulmadı? Sizin bir bilginiz var mı?"
Başbuğ'un cevabı şöyle oldu:
"Bu soruşturma Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından yürütüldü. Bağımsızdır. Bizim prensip olarak savcılarla direkt ilişkimiz yoktur. Değişik imza konusuna gelince. Askeri savcılık elbette bu konunun üzerinde durdu. Ama gelinen değerlendirme, sonuç şudur ki bende bu konuyu bildiğim ve takip ettiğim kadarıyla, imza değişikleri kriminal inceleme sonucu değiştirmiyor. Bilimsel olarak yapılan bu incelemelerde teknik kriterler kullanılıyor. Siz nasıl şekilde imza atarsanız atın, şeklini değiştirin isterseniz, imza ıslak ise, elinizin mahsulü olduğu anlaşılabilir. Yani bir noktada çizgilerinin, elinizi el hareketleri parmak izi gibi sonuç veriyor. Burada ıslak imzaya sahip belge yok. Elbette askeri savcılık bu konunun üzerinde durmuştur. Ancak belgenin aslı ıslak imzaya sahip bir belge olmadığı için sonuca ulaşılması mümkün değildir."
"15 Haziran'da yapmış olduğunuz açıklama vardı. Belge sahte çıkarsa Türkiye görecek şeklinde. TSK'nın hiçbir şekilde bu yıpratma faaliyetlerine katlanamayacağını vurguladınız. Türkiye ne yapacağımızı görecek dediniz. Bu konuda ne gibi bir yöntem metod izleyeceksiniz?" sorusuna Başbuğ şöyle yanıt verdi:
"Konuyu askeri savcılığa verdik, savcılık karara gelmeden biz bir kelime bile yapmadık. Bu hukuka olan saygımızdır. Bakın söz konusu belge, esasında kağıt. Mevcut bilgiler kapsamında kağıt. Ayın 4'ünde bulundu, ayın 6'sında İstanbul'daki mahkemenin oturumunda bu dosya açıldı. Ayın 6'sı. Bir takım evraklar var. Peki 6'sında açıldı 12'sinde bir gazeteye servis edildi açık ve şimdi bunu sormaya bunu sorgulamaya hem hukuk hem şekil yoluyla hakkımız yok mu? Acaba bir özel kast mı var? Şimdi o belgelere bakıyoruz tuhaf. Bu belgenin Nisan 2009'da hazırlandığını kim tespit etti? Belgenin üzerinde hiçbir tarih yok. Kim tespit etti?"
Soruşturma kapsamında kriminal raporlar hazırlandığını söyleyen Başbuğ devam etti:
17'sinde hazırlandı özel kuryeyle gönderildi, bu kriminal raporun bazı parçaları, bazı basın yayın organlarında yer aldı niye niçin? Belgenin tümü de değil, arzu edilen noktalar. Nedir bu istenen? Bir kamuoyu oluşturma. Medya üzerinden asimetrik bir psikolojik harekat yapılıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bir rapor hazırlandı. 20 Haziran. 22 Haziran'da gazetelerde? Niçin?
"Bırakın bir hukuk süreci normal mecrasında gitsin. Doğru neyse çıksın bizim ona hiç itirazımız yok. Ama siz doğruyu çıkmasını beklemeden, devamlı bunu dinamitlerseniz ne olacak Türkiye'nin düzeni? Artık herkes çıkıyor yorum yapıyor ve üzülüyorum açıklamanın başlığını bile görmemişler. Televizyonları o programı yürütenlerinde önünde yok. Bu çirkin bu olmaz. Burada bende tabi ajanslara da çağrıda bulunmak istiyorum. Bu tip önemli şeyleri parça parça vermeyin. Ajanslar parça parça veriyor. Elbette televizyondaki arkadaşlarımız sıkıntıya düşüyor. Bir satır görüyor anlamıyor. Yorum yapanlar daha metni görmemiş. Ne oluyor o zaman arkadaşlar? İnsanlar o televizyonları izliyor. İşte bu asimetrik savaş."
Kusur işleyen bir personel yoksa o personel üzerinde de tasarruf yapılması söz konusu değil
Başbuğ "Albay Dursun Çiçek'in şu andaki durumu nedir? Kendisine yine atfedilen, Nisan 2008'de yine sivil toplum kuruluşlarına yönelik iddialar gündeme gelmişti. Bu konuda araştırıldı mı?" sorusuna şöyle yanıt verdi:
"Genelkurmay ve silahlı kuvvetler, biz bize gelen duyum belge emare bir şey varsa, ciddiye de alınması gereken bunların hepsini ciddi şekilde inceleriz. Gerekirse idari gerekirse yasal süreci başlatırız. Ancak yapılan idari soruşturmalarda eğer ortada herhangi bir kusur işleyen bir personel yoksa o personel üzerinde de tasarruf yapılması söz konusu değildir." (EZÖ)