Dicle Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Vahap Coşkun, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Kürt sorununda çözüm girişimleri üzerine bugünkü açıklamasının iki temel niteliğinin "çözüm tartışmalarına sınır getirmeye çalışması" ve "kamuoyundaki asker algısını sürdürmeye çalışması" olduğunu söylüyor.
Ancak, "Neyi, nasıl, kimin tarışacağını elinde silah tutanların belirlemeye hakkı yok. Bu demokratik süreçlerin önünü tıkar" diyen Coşkun, Milliyetçi Hareket Partisi'yle (MHP) Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) "askerlerin siyasi alana müdahil olması için her şeyi yapmalarının" vahim olduğunu beliritiyor.
bianet'in görüştüğü Coşkun'a göre, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ'ın dün (24 Ağustos) MHP'ye yanıt verirken hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan'ın ölüm cezasını gündeme getirmesi, AKP'nin bu süreçteki en talihsiz açıklaması. "İktidar gerçekten demokrasi istiyorsa, savaş diline itibar etmemeli" diyor.
Yine de Coşkun AKP'nin bu süreçte geri adım atmasının çok zor olduğunu, büyük bir politik bedel ödeyebileceğini, CHP'nin tutum değiştirip hükümetle görüşebileceğini, PKK'nin son tarihini 1 Eylül olarak duyurduğu "eylemsizliğini" sürdürüp sürdürmemesinin süreçte birçok şeyi belirleyeceğini düşünüyor.
"Ulus Devletin Dönüşüm Sorunu" ve "İnsan Hakları: Liberal Açıdan Bir Tahlil" kitaplarının yazarı Coşkun'un bazı saptamaları şöyle.
AKP savaş dilinden uzak durmalı: Türkiye'de akan kanın durmasını ve barışın tesisini isteyen dil, Bozdağ'ın dili olamaz. MHP'yi Öcalan'ın idamını engellediği için eleştiren bir dille gerçek barış sağlanamaz. MHP'nin dili, son derece dışlayıcı, milliyetçi; bir savaş dili. Bunun karşısında iktidar gerçekten demokratikleşme istiyorsa, bu savaş diline itibar etmeli. Yanlışı aynı yanlışı tekrar ederek ortadan kaldıramazsınız. AKP'nin en talihsiz açıklamalarından biri.
Askeri siyasete müdahaleye davet hazin bir durum: Hazin bir durum var. Siyasetçiler askerlerin siyasi alana müdahil olmak için her şeyi tapıyor. MHP'nin ve CHP'nin tutumu böyle. MHP, Genelkurmay'ı ilk kez bu kadar karşısına alıp, "ihanet eğiliminin yürütücüsü" diyor. CHP askere "sakın bu sürece katkıda bulunma, bedelini sen de ödersin" diye tehdit tonu son derece yüksek bir dil.le sesleniyor
Asker de "ulus devletten tarafız" diye açıklama yapıyor. Muhalefet böyle bir dil kullansa dahi, demokrasilerde askerlerin siyasi alana dair beyanatı doğru değil.
Açıklama yapması gereken biri varsa, başbakandır.
Siyasi aktörlerin, militer yapıdakilerden daha militer, bir savaş dili kullanması vahim.
Asker konuşmamalı: Demokrasi açık uçlu müzakereyi içerir. Bu, çözüm konusunda kendini taraf hisseden herkesin, herhangi bir korkuya kapılmadan düşüncelerini rahatlıkla dile getirebilmesidir. Bu süreçte "şu konuşulamaz, düşünülemez" gibi, önceden belirlenmiş kodlarla çağrı yapmak demokratik değil.
Bu, Genelkurmay'dan beklenecek bir açıklamaydı. Başbuğ bunları sürekli söylüyordu. Bu, ordunun kamuoyundaki algısını korumaya yönelik, "sürece dahiliz, ama üniter yapıdan taviz ermeyeceğiz, emin olun" diye kamuoyunu tatmin etmeye yönelik bir açıklama. Ama tartışmanın ilerlemesi açısından son derece sakıncalı.
Bu süreçte herkesin kullandığı dile dikkat etmesi gerek. Askerlerin hiç konuşmaması gerek, ama konuşurlarsa da kamuoyunu tahrik edecek unsurlardan kaçınmaları gerek.
AKP'nin geri adım atması zor: AKP Kürt sorununu güvenlik eksenli çözemeyeceğinin farkında. Bunu deklare etti. Kamuoyu desteğini arkasını almaya çalışıyor, bir halkla ilişkiler çalışması yürütüyor. İçişleri Bakanı'nın görüşmeleri bu yöndeydi. Bu doğru bir yöntem. Bu tür sorunlar yaşayan bütün ülkelerde halk desteği çok önemlidir. Başbakan "Biz yıl sonuna kadar programımızı netleştireceğiz" dedi. Bu bir taahhüt. Yapılacakların parametrelerinin ortaya çıkması gerek.
AKP'nin geri adım atması çok zor. Çünkü büyük politik bedel öder. Hem kendi tabanında hem de Kürt kamuoyunda büyük umut uyandırdı. DTP'yle görüştü. Bağlayıcı sözler söyledi.
AKP kendini hiçbir zaman bu kadar angaje etmemişti. Partilerle köprüleri atacak konuma gelmemişti. Süreç ilerleyecektir. Ama hızlı olur mu, sanmıyorum.
Bence çözümünü iki temel noktası var. 1. Türkiye'nin demokratikleşmesi. 2. PKK'nin silahsızlandırılması.
AKP'nin bu süreci tamamlamak için, silahsızlanmayı içeren bir demokratikleşme programı yapması gerekiyor. Bunun için iradeleri, geçmişle kıyaslanmayacak kadar yüksek.
CHP hükümetle görüşebilir: Açılımın üzerinde konuşmaya başladıkça saflar netleşiyor. AKP'yle MHP arasında köprüler atıldı. Sürecin ilerletilmesine yönelik bir diyalog olacağını sanmıyorum. Bu ciddi bir sıkıntı olacak.
CHP-AKP arasında en azından bir görüşmenin gerçekeleşebileceğini düşünüyorum. MHP tek blok halinde. Devlet Bahçeli'nin görüşlerinin karşısına çıkan bir görüş kamuoyuna yansımadı. CHP içindeyse Kürt sorununda partinin tarihsel görevinin olduğu, buna kayıtsız kalamayacağını söyleyen kesimler var. İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, Eşref Erdem gibi. Doğu ve Güneydoğu'da CHP'nin il teşkilatlarında ciddi bir muhalefet var. CHP'nin Deniz Baykal'ın sert söylemine karşın, bu politikalarından geri döneceğini öngörebiliriz. "Gemiye binmem" diyen Baykal, "Başbakan'la görüşebilirim" noktasına geldi.
Milli Güvenlik Kurulu'nda da "açılımın devamına" yönelik karar alınınca, CHP'nin keskin tavrını sürdürmesi güç görünüyor.
PKK'nin eylemsizliği çok şeyi belirleyecek: Süreç bir şekilde devam edecektir ama başka aktörler de var. PKK "1 Eylül'e kadar ateşkes" diyor. Sonrasında ne olacağı, açılımın kaderini belirleyecek. Çatışmasızlık devam ederse, iyiye gideceğini düşünebiliriz. Çatışma dönemi başlarsa, duru kaotik olabilir. (TK)