"Başbakan ya kuvvetler ayrılığının ne demek olduğunu bilmiyor ya da çelişkiye düşüyor. Kuvvetler ayrılığı istemiyorsa başkanlık sistemini istememesi, başkanlık sistemini istiyorsa kuvvetler ayrılığından şikayet etmemesi lazım."
Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Levent Köker, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kuvvetler ayrılığı önümüze engel olarak dikiliyor" demesini bu sözlerle yorumluyor.
bianet'e konuşan Prof. Dr. Köker, kuvvetler ayrılığının yasama, yürütme, yargı erklerinin birbirlerinden ayrılması olduğunu belirterek Erdoğan'ın söylediklerinin kuvvetler ayrılığıyla ilgisi olmadığını belirtiyor.
"Kavramları olduğundan başka türlü kullanıp, çoğu zaman bu gibi anlaşılmaz işler yapıyoruz. Kuvvetler ayrılığı, yasama, yürütme, yargının birbirinden ayrılmasını ifade eder. Başbakanın kuvvetler ayrılığından yakınması yerinde bir yaklaşım değil."
"Kuvvetler ayrılığının iki biçimi: Başkanlık ve parlamenter sistem"
Prof. Dr. Köker, demokratik sistemlerde kuvvetler ayrılığının iki biçimi olduğunu, birinin başkanlık sistemi, diğerinin de parlamenter sistem olduğuna dikkat çekiyor.
"Başkanlık sistemine anayasa hukukunda "sert kuvvetler ayrılığı" denir. Yasama, yürütme ve yargı birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıştır. Hiçbiri diğerinin işine karışmaz. Kuvvetlerin birbirinden bu kadar sert şekilde ayrılmasının nedeni de birbirlerini frenleme ve dengelemeleri gerektiği düşüncesidir. Birbirlerine bağımlı olurlarsa denetim mekanizmasının iyi çalışmayacağı düşüncesi vardır.
"Bunun en tipik örneği de ABD'deki başkanlık sistemidir. Orada yasama organı ayrı bir seçimle oluşur, yürütme organı tek başına başkandan oluşur; o da ayrı bir seçimle göreve gelir. Yürütme ve yasama organlarının birbirlerini feshetme veya birbirlerinin görevini sonlandırma gibi yetkileri yoktur. Ancak birbirlerini karşılıklı denetlerler.
"Yargı da yasama ve yürütmenin dışında tamamen bağımsız bir oluşumdur. Başkan yüksek yargıya yargıç atama yetkisine sahipse de bu atama yetkisini senatonun onayıyla kullanır. Dolayısıyla başkanın siyasi tercihleriyle yargıçların pozisyonu arasında bir bağlantı yoktur.
"Parlamenter sistemde ise yasama ve yürütme birbirinden ayrı değildir. Önce yasama organı seçimle oluşur, sonra bu yasama organının içinden bir yürütme organı çıkar. Yürütme organı yasama organına karşı sorumludur. Yasama organı isterse hükümeti yani yürütme organını gensoru yoluyla güvenoyu vermeyerek düşürebilir.
"Aradaki dengeyi sağlamak adına Türkiye'de de olduğu gibi yürütme organına yasama organını feshetme yetkisi verilmiştir."
"Başbakan'ın bürokrasiden yakınmaya hakkı yok"
Başbakan'ın bir taraftan başkanlık sistemini istediğini, diğer yandan kuvvetler ayrılığını eleştirmesinin tuhaf olduğunu dile getiren Prof. Dr. Köker, Başbakan'ın eleştirisinin kuvvetler ayrılığına değil de yargı denetimine yönelik olabileceğini söyledi.
"İdari yargının özellikle hükümet tasarruflarını denetlemesinden duyulan rahatsızlık seziliyor. Çünkü Adalet Bakanı da idari yargının yerindelik denetimi yaptığını söyleyerek, bu durumdan yakındı. Eğer mesele buysa bu tartışılabilir.
"Başbakan yargı denetimi başta olmak üzere bürokrasinin hükümet icraatı üzerinde frenleyici etki yaptığından yakınıyor. Bunu da biraz politik üsluba dönüştürerek bürokratik oligarşinin iktidar üzerindeki vesayetinden şikayetçi.
"2000'lerin başından itibaren aslında mücadele edilmesi gereken antidemokratik bürokratik, askeri oligarşi düzenine karşı yeni söylem geliştiriyor. Ama aslında 2000'lerin başlarında geçerli olan söylem bugün geçerli değil.
"Son yapılan yasal düzenlemelerden sonra artık idarenin bürokrasi üstündeki kontrolünün daha oturaklı olduğunu söyleyebiliriz. Başbakan'ın bu konuda bürokrasiden fazla yakınmaya hakkı yok.
"AKP istese de vesayet rejimi kuramaz"
Prof. Dr. Köker'e Başbakan'ın kendi vesayet rejimi gayretinde olduğu yönünde endişeleri hatırlatıyoruz.
Kuvvetler ayrılığı söyleminden kendi vesayetini oluşturmak istediği sonucunu çıkartamayacağımızı söyleyen Prof. Dr. Köker, AKP'nin sonunda seçime gideceği için böyle bir vesayet rejimini istese de kuramayacağı görüşünde.
"Başbakan AKP üst kademesinin tercihlerine dayalı bir vesayet rejimi, bürokratik bir kontrol rejimi kursa bile bu bir vesayet rejimi olmaz. Çünkü sonunda seçime gidildiğinde bu durum değişir.
"Ancak değişmezse o zaman başka bir problem var demektir. Seçimlerde AKP kazanmaya devam ederse o zaman Türkiye demokrasisinin sorunu Başbakan veya AKP ile sınırlı değildir; başka bir sorun vardır.
"Aslında öyle bir sorun da var. Bir muhalif siyasi gücün iktidar alternatifi olabilecek ciddiyette toplum nezdinde kabul görecek şekilde yükselmemesiyle ilgili sorunumuz var. Ama bu kuvvetler ayrılığı ile ilgili bir sorun değil. (EKN)