Demokrat Yargı Yönetim Kurulu Üyesi Faruk Özsu ile 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası hemen her gün yenisi internete düşen ses kayıtlarını, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) - Gülen Cemaati ilişkilerini ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i arayarak Aydın Doğan’ın yargılandığı davaya müdahale çabalarını konuştuk.
Özsu, Başbakan Erdoğan’ın 17 Aralık'tan bu yana ülkedeki yalandan oluşan algıyı, demokratik bir ülkeymişiz gibi yapılan sahtelikleri bir kenara bırakarak en yalın ve doğal haliyle davranmaya başladığı görüşünde.
Erdoğan’ın Sadullah Ergin’e verdiği talimatla Türkiye’de yargı olmadığını kabul etmiş olduğunun altını çizen Özsu, öte yandan AKP’nin mevcut yargı ve emniyet yapısı içinde Gülen Cemaati’ne oranla son derece güçsüz olduğunu vurguluyor.
“Başbakan yargıya inanmıyor”
“Bir Başbakan'ın Bakan’ı arayıp, böyle bir tasarrufta bulunmasını onaylamak mümkün değildir. Ancak Türkiye'de yargı olmadığını da hepimizin kabul etmesi gerekir.
“Başbakan ortada bir yargı olmadığını açık ve seçik şekilde itiraf etmiştir.
“Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı cilalarını, sahteliklerini bir kenara bırakmamız gerektiği artık çok açık. Bu ülkenin başbakanı yargıya, hukuka güvenmiyor. Halkın inanmasını beklemek de büyük bir saçmalık.
“AKP’nin yargıdaki iktidarı zayıf”
“Erdoğan’la Ergin arasındaki görüşmenin Erdoğan'ın yargı ve genel olarak kurumlara ilişkin ne kadar nobran bir yaklaşımı olduğunu gösterdi.
“Ancak buradan hareketle yargıya müdahale edildiği, yargının yürütmenin emri altına girdiği sonucunu da çok kolay çıkaramayız. Çünkü aslında orada gizli bir itiraf da var. Erdoğan yargıya müdahale istiyor ama başaramıyor.
“Bir yandan yargıyla ilgili bir perspektifi de yok. Yargının evrensel anlamda işleyişi hakkında hiçbir malumatı yok, hiçbir saygısı da yok. Ama Türkiye'deki yargıya güvenilmeyeceğinin de farkında; güvenmiyor ve kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyor. AKP'nin yargıdaki iktidarı son derece zayıf ve işlevsiz. Yargıdaki esas iktidar tapelere yansımayan Gülen cemaatidir.
“Başbakan yargının egemeni değil”
“Aslında Başbakan 17 Aralık'tan bu yana sahte diktatörlükten açık diktatörlük ilanı peşinde koşuyor. Ancak buna da gücünün yetmediğini açık şekilde görüyoruz.
“Aslında yargı evet bir anlamda yok, ama ülkede yargıyı yöneten daha büyük bir güç var; o güç her kararı aldırabiliyor. Başbakanın yargının egemeni olmadığı çok açık.
“HSYK kanunu işlevsiz ve gayrimeşru”
“Biz yasa metnine bakıyoruz. Oysa yasaya anlam veren iktidar ilişkileridir. Bu ülkede bırakın kanunları, yargı doğrudan sadece Başbakan’a bağlıdır diye kanun çıksa bile bu gücün sahaya nasıl yansıdığını iktidar ilişkileri üzerinden takip ederiz.
“Bu anlamda bakana bağlanmış olması bunun böyle olacağı anlamına gelmez. Çünkü yargıdaki iktidar ilişkileri AKP'nin çok dışındadır. HSYK kanununda ne yazarsa yazsın fark etmeyecektir. AKP'nin o kanunu uygulayacak perspektifi ve kadrosu yok.
“Aslında bu kanunla kendisine yakın diye atadığı herkes Gülen Cemaati açısında işlevsel olacaktır. Hükümetin hiç bir şekilde sahaya yansıtamayacağı kadük bir kanundur.
“Hükümetin HSYK kanunu hem gayri meşrudur hem işlevsizdir. Mevcut HSYK'nın yerine mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilerin temsilcilerinden oluşan bir yönetim talep etmeliyiz.
“Cemaat de AKP de kriminalize edemiyor”
“Bir olayın suç olup olmadığını söyleyecek olan tek şey yasa değildir. Aynı zamanda o anda geçerli olan iktidar ilişkileridir. Gülen Cemaati çok rahatlıkla Başbakanı kriminalize edebilir. Ancak bu şartlarda işine gelmiyor.
“Çünkü Başbakan hakkında soruşturma başlatılması demek bir defa kendi siyasal geleceğini garanti altına almadığı için son derece tehlikeli olur.
“Başbakan da Gülen Cemaatini kriminalize etmek istiyor, ancak onun da yargıda bunu yapabilecek ne kadrosu ne de perspektifi var.
“Bir şeyin suç olup olmaması sadece yasayla anlaşılamaz. Suçlamayı kim, hangi şartlarda yapıyor ve karşısındakini yargılamak için siyasi, hukuksal, kurumsal donanımı ve kadrosu var mı? Tartışma budur.
“Erdoğan'ın yargılanması, hesap vermesi tamamen güç dengeleriyle alakalıdır.
Savcılar kendi kendilerine harekete geçemiyor”
“Yargıda bir yönetim katmanı var. Yargıyı hareket ettirecek ve idare edecek olan yönetim katmanıdır. Yönetim katmanı da HSYK, yüksek mahkemeler, teftiş kurulu gibi kurumlardan oluşur.
“Bunlardaki yetkinin tamamına yakına cemaatin elindedir. Başka bir grubun kendi referansıyla hareket etmesi mümkün değildir.
“Türkiye'de bir yargıç ya da savcı kendi inisiyatifiyle herhangi bir büyük soruşturmaya girişemez. Herhangi bir savcının, istediği kadar hukuki olsun ‘bu suçtur’ diyerek bir yargısal operasyon başlatması mümkün değil.
İki alanda tezahür eden iktidar
“Hukuken dinlemeler gayrimeşrudur, buna şüphe yok. Ancak öte yandan bu kayıtlar da yokmuş gibi hareket edemeyiz.
“Dinlemelerin gerçekliği bir yana, bu ülkedeki siyasetin yolsuzluk siyaseti olduğu, ekonomisinin yolsuzluk ekonomisi olduğu iktidarın ekonomik gücünü yolsuzluklarla yürüttüğü zaten malumdur. Bu anlamda bu kayıtlar gerçek mi değil mi diye tartışmak da anlamsızdır.
“Bu ülkede iktidar kullanımı iki alandan tezahür eder. Biri ekonomik alandır; o da kaçınılmaz olarak yolsuzluk üretir. Diğeri de kurumlar üzerinden yürür. İktidarın bu katmanı da bugün Gülen Cemaati'nin kontrolünde.
“Ekonomik alandaki iktidar kullanımı yolsuzlukları üretiyor, buna hiç şüphe yok. Diğer yandan geleneksel iktidarın kurumlar nezdinde ürettiği gayri meşru iktidarı asla gözden kaçırmamak lazım.
“Erdoğan’ın iş dünyasını dizayn ettiğini, hukuku kendine göre oluşturmaya çalıştığını biliyoruz ama kurumların kurumlara sahip olan güç tarafından siyasal hedef doğrultusunda kullanıldığını, dinlemelerin de bu şekilde yapıldığını ve bunun da ülkede büyük bir siyasal sorun olduğunu gözden kaçırmayalım.
“Yıllar süren ittifak AKP’nin ilkesizliği”
“Yıllarca AKP tarafından bu yapının dillendirilmemiş olmasını hatta bir koalisyon aracı olarak kullanılmasını AKP'nin ilkesizliğine bağlıyorum.
"AKP, Gülen Cemaati ile tamamen gündelik ve yararcı bir ilişki kurmuştur. AKP, kendi işine geldiği için bu ahlak dışı iktidar kullanımına yöneldi.” (EKN)