diye renkler soluyor.
Neye baksam, ne işitsem
bana bin dert oluyor"
Esin Engin
Diyarbakır'da bilboardlar haftada bir, cumartesi günleri değişir. Sanırım ihaleyi alan şirketin anlaşması öyledir de ondan!
29 Nisan günü hemen her caddedeki bilboardları, bir hafta sonra Diyarbakır'a gelecek olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Başkanı ve Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın, halkı stadyumdaki kongreye davet eden afişi süslüyordu.
Afişin bir köşesinde, Recep Tayip Erdoğan ağız dolusu gülerek, diğer köşesinde de yine gülümser pozda AKP İl Başkanı Abdurrahman Kurt vardı. Orta yerde Diyarbakır Surları.
Ve belirgin olarak, bold şekilde verilmiş sloganlar "Daha fazla Demokrasi, daha fazla Özgürlük, daha fazla Kalkınma için omuz omuza". Kiminle! Tabii ki Recep Tayip Erdoğan'la.
Afişler değiştiriliyor
Ama olmuyordu anlaşılan. Bu defa bir değişiklik gerekiyordu. Gününden önce, Perşembe günü indirilip yenisi ile değiştiriliyordu Diyarbakır bilboardlarının Diyarbakırlıları AKP ikinci kongresine davet afişleri.
Bu kez afişte il başkanının fotoğrafı yoktu. Başbakanın ise daha ölçülü, hafif tebessüm eden bir fotoğrafı tercih edilmişti.
Daha da önemlisi "Daha fazla" ifadesine ihtiyaç olmadığı hissedilmişti ki; afişten çıkarılmıştı. Sadece "Demokrasi, özgürlük ve kalkınma için omuz omuza" yetmişti Diyarbakır'a.
Hem nesine gerekti ki Diyarbakır'ın daha fazla demokrasi ve özgürlük bir de kalkınma. Sonra devir devran daha fazla demokrasi ve özgürlüklerden söz etme zamanı mıydı.
63. sıraya "sihirli reçete" var mı?
Hazır, Terörle Mücadele Yasası çıkarılırken. Hazır, şiddet tırmandırılırken. Ayrıca, daha fazla kalkınmaya da ihtiyaç yoktu. Zaten söylenseydi de nasıl inandırıcı olunacaktı ki!.
Uygulanagelen cumhuriyet ekonomi politikaları ile kentler sırlamasında 63. sıraya gerileyen Diyarbakır hangi sihirli reçete ile daha fazla kalkınacaktı ki!
Daha önceleri de defalarca yazdım. Diyarbakır, satır aralarını çok iyi okuyan bir şehir. Siyasal kodları okumak konusunda bu şehir kadar belleği kuvvetli bir başka şehir tanımadım desem, yeridir.
Önceki "Kürdi" konuşma yerine!
Başbakan'ın tam 8 ay 25 gün önce yani 12 Ağustos 2005'te Diyarbakır'a geldiğinde yapmış olduğu "Kürdi" konuşmanın çok tersi bir konuşma yapacağı bilboardlardaki bu ince ayar değişiklikte bile nazik bir ipucuydu.
Beklenen elbette oldu. Basında, Sabah gazetesinden Ergun Aksoy'un haberinde belirtildiği üzere Diyarbakır Milletvekili İhsan Aslan'ın hazırlanmasında etkili olduğu metin çerçevesinde bir saatlik konuşmasını izlediğimiz Başbakan, sadece bir kez "Kürt" diyebilmişti.
O da şuydu: "Hiçbir etnik ayrıma gitmeden birlik, beraberlik, dayanışma içerisinde Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle beraber olarak yürüdüğümüz sürece bizi kimse bölemeyecektir. Demokrasiyle, hukukla kalkınacağız."
Duyunca bu kelamları ister istemez, Levent Yüksel'in o güzel sesiyle söylediği "Geç bunları, anam babam geç bunları bi kalemi", Orhan Veli şiirinin şarkısını anımsadım. Kardeşlik, ete kemiğe bürünmedikten sonra "sözde" söz olarak kalıyor. Tıpkı, Başbakanın yukarıdaki sözlerinde olduğu gibi...
Ziyaret, zamanlaması ve tango
Sonra bir gün önce Diyarbakır'a gelen Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk'e baktım. "Kürt sorununun çözümü için, tek yol demokrasidir" diyor ve ekliyordu: ''Bunda şiddete yer yoktur. Şunu da söylemek istiyorum; bazı politikacılar buna inanıyorlar, bazıları bundan vazgeçilmesi gerektiğine inanıyorlar. Ben çözüm bulabilmek için uğraşıyorum. Kürt sorununun çözümü için bazı adımlar atılması gerektiğini söylüyorum.''
Yine Lagendijk'in ifadesine göre bu Diyarbakır ziyareti ve zamanlaması bilinçli bir tercihti.
Ve sonra, aynı gün Diyarbakır'ın bir başka mekânında, Diyarbakır Sanat Merkezi'nde (DSM) İstanbul'dan gelen Tango hocası Faysal Tekoğlu'nun yönetiminde Diyarbakırlılardan Tangoya ilgi duyan 30 çifte verilen, uygulamalı Tango dersini bir süre izledim.
Tango dersi, Diyarbakır Sanat Merkezi'nin sergi salonu olarak da kullanılan genişçe salonunun duvarlarında Arzu Başaran'ın tam da Başbakan'ın malum konuşmasında vurgu yaptığı çocuk ve kadın yüzlerinin şiddeti ruhsal manada içselleştiren darmadağınıklığı eşliğinde "İhlâl" adı verilen sergiyle, garip ve tuhaf bir zıtlıkla buluşturuluyordu.
Tango mu, twist mi?
Başbakan o saatlerde muhtemelen stadyumda kitleye konuşuyordu. Diyarbakır'ın bir başka mekanı DSM'de de insanlar tango yapıyordu.
Tango her halükarda bir partnerle yapılan dans. Tek kişiyle olmuyor maalesef. Tek kişilik danslar da var elbette. Ama tercihiniz aşkın, ihtirasın, tutkunun buluşması olan tango ise mutlaka bir partneriniz olmalı ve partneriniz de en azından sizin kadar dansın ritmine aşina olmalı, hatta bilmeli.
Bilmiyorsa ve tango yapmak istiyorsa öğrenmeli, Faysal Tekoğlu gibi bir bilene danışmalı.
Yok eğer kasıt tek kişilik bir dans ise o başka! Kısa zamanda yorulmaya aday ve heyecanı asırlar boyu da sürmeyecek, belki de anlık bir dans türü de var. Onun da adı tvwist. Hadi hayırlısı. Tercih sizin...
Sahi, unutmadan, bizim Başbakan tango bilir mi!(ŞD/BA)