İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Bölümü Müdürü Holly Cartner'la birlikte bir basın toplantısı yapan Sugden, Şemdinli davasında iki astsubayın ceza aldığını ise gazetecilerden öğrendiğinde, şaşkınlığını gizleyemedi.
TMY tasarısı konusunda ciddi kaygıları olduğunu belirten Sugden, "Birçok kişinin yaptığı aktiviteler, terörist davranışlarla özdeşleştiriliyor ve bu muamele halihazırda sürüyor" dedi.
"Şimdiki endişemizse, daha önce de belirttiğimiz gibi, birinin yasal haklarını talep ederken, örneğin azınlıkların dil haklarını talep ederken teröristlikle suçlanmalarıdır. Bazıları bu yüzden tutuklanıyor, mahkemelere gitmek zorunda kalıyor. Kişilerin şiddet dışı eylemleri de yargılanmalarına, gözaltına alınmalarına, tutuklanmalarına neden olabiliyor."
"TMY'nin hiçbir haklı gerekçesi yok!"
Mayıs ayında Diyarbakır'da, Kuzey Irak'a yürüyüş düzenlemek isterken tutuklanan Zeynel Abidin Özalp, İbrahim Güçlü ve Ahmet Serdar Oğur'un şiddet karşıtı olmalarına karşın, PKK propagandası yapmakla suçlandıklarına dikkat çeken Sugden, bu konuyla ilgili Başbakan Erdoğan'a gönderdikleri mektuba henüz yanıt alamadıklarını da ifade etti. Sugden, savcının bu kişiler hakkında, henüz yürürlüğe geçmeyen Terörle Mücadele Yasa Tasarısı'nın koşullarını uyguladığını da söyleyerek, "Bir şekilde bunlar serbest bırakıldı. Ancak Özalp, Güçlü ve Oğur'un tutuklu bulundukları sırada nasıl bir muameleyle karşılaştıklarını bizler biliyoruz" dedi.
"318 ve 301 değişmeli"
TMY tasarısının hiçbir haklı gerekçesi bulunmadığını belirten Sugden, Başbakan Erdoğan'a yolladıkları mektupta, Türkiye'de ifade özgürlüğünün kısıtlanması vakalarına örnek teşkil eden Perihan Mağden,Eren Keskin, Ragıp Zarakolu, Birgül Özbarış, Hrant Dink hakkında açılan davalara da dikkat çektiklerini belirtti.
İfade özgürlüğünü kısıtlayıcı 318. ve "Türklüğü aşağılamayı" ve devlet kurumlarına hakaret etmeyi yasaklayan 301. maddenin, ifade özgürlüğünü kısıtlama amacıyla kullanıldığını Başbakan'ın dikkatine sunduklarını da açıklayan Sugden, mart ayından itibaren, özellikle Diyarbakır'daki olaylar sırasında ölçüsüz şiddet kullanıldığını, çocukların öldürüldüğünü, gözaltında işkence vakalarında artış olduğunu ifade etti.
Türkiye hükümet yetkililerinin kendilerine, işkence vakalarında azalma olduğunu söylediklerini, ancak uygulamanın böyle olmadığını vurgulayan Sugden, karakolların sivil toplum kuruluşları tarafından izlenebilmesi talebinde bulundukları zaman, hükümet yetkililerinin kendilerine Avrupa'daki uygulamayı sorduklarına işaret etti.
Basın toplantısından sonra Jonathan Sugden, bianet'in sorularını yanıtladı.
Yargının ifade özgürlüğü konusundaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yargıç ve savcılar bu davaları, reform sürecini geriye götürmek ve hükümeti küçük düşürmek adına kullanıyorlar. Bizim hükümetten beklentimiz, açık bir şekilde ifade özgürlüğünün sınırlarını çizmesidir. Şu anda Başbakan, ifade özgürlüğünü bir açıdan, Musa Kart'a dava açarak, baltalamıştır. Bence ifade özgürlüğü bu hükümetin başarısıdır ve bunun arkasında durmalıdır. Kasım ayından beri gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik şiddet kullanımında artış görülüyor. Başbakan, reform sürecini durdurmak yerine, reform sürecini hızlandırmalı; şiddetle doğru yollardan mücadele edilmesini istiyoruz. Hükümetin, kendi güvenlik güçlerini bir disiplin altına sokmasını bekliyoruz. 1999 başlarında çıkarılan Tazminat Yasası'nın tam olarak işletilmediğini düşünüyoruz. Bu yasanın yeniden düzenlenerek yürürlüğe sokulması gerekiyor.
Başbakan Erdoğan, "Avrupa Birliği ile müzakereler durursa dursun" dedi. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Uzun zamandan beri söylüyoruz ki, reform süreci 1995-96 sürecinde start aldı ve 1997'de hükümet ilk yasal adımları atmış oldu. Ancak şunu hemen belirtmeliyim ki, 2003 yılından bu yana Avrupa Birliği çalışmalarında da bir gerileme var. Aslında müzakereyle ilgili pek bir şey söyleyemeyiz. Çünkü biz daha çok reform programı üzerinde odaklandık. Ancak AB sürecinde ne olursa olsun, biz reformların geliştiğini görmek istiyoruz. İşin bu yönü bizim için daha önemli.
Terörle Mücadele Yasa Tasarısı'na özellikle vurgu yaptınız. Tasarının, özgürlükleri en çok kısıtlayıcı hususu (örgüt liderlerine af getireceği söylenen husus haricinde) taşıyan 6. madde kaldırıldı. Sizce tasarı bu haliyle yasalaşırsa, özgürlükler konusunda nasıl bir tablo oluşur?
Başta da söylediğim gibi, yasa tasarısı birçok alanda insan haklarını ihlal eden unsurlar içeriyor. Özellikle bizler, niyeti şiddet olmayan veya şiddet yanlısı olmayan grupların eylemlerine dikkat çekiyoruz. Güvenlik kuvvetlerinin yetkilerinin azaltılması yönünde bizce, değişiklikler yapılmalı. Yasa, nefsi müdafaa ile başkasına şiddet uygulama arasındaki farkı belirlemelidir.
Şemdinli davasında, iki astsubayın 39'ar yıl hapis cezasına çarptırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hangisi?
Dün Van Ağır Ceza Mahkemesi Ali Kaya ve Özcan İldeniz hakkında hapis cezası verdi...
Bundan bihaberdim. Bunu düşünmem için birkaç dakika müsaade eder misiniz.(Gülüyor). Bence mahkemenin kesinlikle bu olayların ciddiyetini belirtmek mahiyetinde böyle bir karar almış olması gerekir. Şemdinli'de, reformları baltalamak maksadıyla birtakım olaylar yapıldı. Mahkeme kararıyla bu olayın halledilmesi çok önemli. Burada önemli bir soru işareti var ama; Genelkurmay, bunları neden kontrol altına almadı? Nasıl oldu da Genelkurmay, bunlara müsaade etti? Size bir başka şey söylemek istiyorum; Van Savcısını görevinin başında görmek istiyoruz. Bizce Ferhat Sarıkaya'nın tekrar görevine iade edilmesi gerekiyor.
Gözaltı koşulları konusunda hükümet yetkilileriyle görüştünüz mü?
Evet. İçişleri Bakanlığı'nda görüştüğümüz yetkili bize, "Avrupa'da durum nasıl" diye hemen soru sordu. Çünkü kendisi Avrupa'daki durumu da biliyor. Orada da, terör olayları konusunda, zanlı avukat tutması için 24 saat bekletiliyor. Ancak biz İnsan Hakları İzleme Örgütü olarak hiçbir zaman temel kıstas olarak Avrupa'yı almadık. Biz uluslararası uygulamalara bakıyoruz. Türkiye'deki insan hakları yönetimi açısından, ilk andan itibaren zanlının, avukat çağırabilmesi çok önemli. Bunu da bağımsız baro veya diğer kurumlar tarafından denetlenmesini uygun görüyoruz. İşkence düzeyinin azaltılması için bu tür uygulamaları şart görüyoruz.
Türkiye madem AB'ye dahil olmak istiyor, o zaman demeliyiz ki, işkenceyi iptal ettik ve tutukluların korunması konusunda uluslararası standartları sağladık. Türkiye'nin önünde yapması gereken çok şey var ve Türkiye bu fırsatı bir kenara atmamalı...
Avrupa'da halen terör konusunda gözaltında bekletme uygulaması sürüyor. Terörle ilgili önlemler gerçekten çok katı bir biçimde uygulanıyor. Fakat maalesef Türkiye'de daha katı uygulanıyor. Türkiye'de bir basın açıklaması düzenleyen biri bile her an tutuklanabiliyor.
Türkiye'de bulunan Avrupalı insan hakları aktivistleri veya örgütlerinin, Türkiye hükümetine, insan hakları konusunda adım atmaları talepleri karşısında sık sık, "Avrupa'daki uygulama nasıl?" sorusuyla karşılaşmasının sebebi nedir?
Evet, hükümet temsilcileri bazen bunu söylüyor. Ama bu bir yanlış anlamadan kaynaklanıyor. Çünkü biz Avrupa'nın temsilcileri değiliz. Ben Britanya'nın temsilcisi değilim, Holly Cartner da Amerika'nın temsilcisi değil. Biz sivil toplumun temsilcileriyiz.
Türkiye hükümetini senelerdir eleştiriyoruz ama aynı zamanda Avrupa'daki hükümetleri de eleştiriyoruz. Son günlerde Avrupa hükümetlerine yönelik eleştirilerimiz artıyor, çünkü insan hakları standartları düşüyor.
İkincisi, biz hükümet temsilcilerine "Avrupa'da şu yapılıyor, neden siz yapmıyorsunuz" demiyoruz. Biz, hele hele şu anki Avrupa standartlarına hiç "uyun" demiyoruz. Ama bazı konularda Avrupa'daki uygulamaları, mesela karakolların sivil toplum örgütlerince izlenebilmesini, buradaki hükümet yetkililerine örnek olarak gösteriyoruz. "Britanya'da, Avustralya'da, Mozambik'te bu yapılıyor, siz de yapmayı düşünmüyor musunuz" diyoruz.
AB süreci konusunda biz, ille de Türkiye AB üyesi olsun demiyoruz. AB'ye karşı olmak da çok makul bir duruş. İnsanların AB'ye girmek istememesi saygı duyulacak bir duruş. Fakat bizi endişelendiren şey, reform sürecidir.
Hükümet temsilcilerinin "Avrupa'daki uygulama nasıl peki?" diye sormalarının sebebi, reformları gerçekleştirmekte istekli davranmamaları olabilir mi?
Evet, mesela Terörle Mücadele Yasa Tasarısı'nda bu, açık bir şekilde bahane olarak kullanılıyor, Avrupa'da. Mesela Avrupa'da, gözaltına alınanların haklarının eritilmesi, burada bir bahane olarak kullanılıyor.
Bu sabah düzenlediğiniz basın toplantısına çok az sayıda gazetecinin rağbet etmesini, basının da insan hakları ihlalleri konusundaki hassasiyetini yitirmesine bağlamak mümkün mü?
(Gülüyor). Hayır, e-posta mesajımız biraz geç ulaştı gazetecilere. Sanırım o yüzden ilgi az oldu. (İA/TK)