Gezi Parkı’nda başlayan ve Türkiye’nin birçok iline yayılan direnişleri ve Başbakan Erdoğan’ın direnişleri “faiz lobisi” ile ilişkilendirmesini Prof. Dr. Korkut Boratav ile konuştuk.
Gezi Parkı’nda başlayan ve diğer illere yayılan direnişleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP adım adım Türkiye’yi İslamcı-faşist bir rejime sürüklemektedir. Bu sürecin, İslamcı öğeleri, Cumhuriyet değerlerini sahiplenenleri; faşizan öğeleri de tüm demokratik refleksleri tedirgin etmekteydi. Gezi’ye yapılan sert polis müdahalesi, kitlesel bir kalkışmanın tetikleyicisi oldu.
Yaşanan bu direnişlerin hükümet nezdinde nasıl bir karşılığı olacaktır sizce?
Dış ve iç büyük sermaye çevreleri, itidal ve uzlaşma telkin ediyorlar. Başbakan bu seçeneği ilke olarak reddediyor; “ezerek denetleme” yöntemine güveniyor. Bunu, “marjinal illegal gruplar” söylemiyle meşrulaştırmak istiyor. Son çare olarak, lümpenleri vurucu güç olarak kullanabilir. Sonuç, biraz da kalkışmanın kitle tabanının (“hangi örgütler” ikincil bir konudur) örgütlenme düzeyinin gelişimiyle bağlantılıdır. Öngörmek güçtür.
Başbakan yaşanan gösterileri “faiz lobisi” ile ilişkilendiriyor. Kimdir bu “faiz lobisi”? Böyle yapılar var mıdır gerçekten? Varsa amacı nedir?
Ekonominin kaderini, hemen hemen tamamen dış kaynak girişlerine, yani uluslararası finans kapitale teslim etmiş olan AKP ve Başbakan’ın “faiz lobisi” söylemi gülünçtür. 2012’de Türkiye’ye 41 milyar dolar sıcak para girmiştir. Yıl başında Merkez Bankası Başkanı, “bu yıl TL, doları yenecek” diye, dövizin ucuzlayacağı güvencesi vermiş ve yıl boyunca sıcak para girişlerini peşinen teşvik etmiştir. Yabancı spekülatörlerin borsaya ve hazine bonolarına yatırdıkları fonlardan TL olarak elde edilen getiriler, doların ucuzlaması sayesinde daha da yükselir. Bir yıl içinde yabancı rantiyelerin borsadan kazançları, dolar cinsinden yüzde 60’ı, hazine bonoları üzerinden yüzde 20’yi aşmıştır. 2013’ün ilk dört ayında Türkiye’ye giren sıcak para, 25 milyar doların üzerindedir ve cari açık düzeyini dahi aşmıştır. Bu para girişi dursa, cari açığın finansmanı imkânsızlaşır ve ekonomi krize sürüklenir.
Üstelik bugünlerde, Merkez Bankası rezervlerini harcayarak, dövizin pahalılaşmasını frenlemeye ve yabancı spekülatörlerin kazançlarını korumaya çalışmaktadır. On yıldan beri, ekonominin çarkını böyle döndürmeyi bir hayat tarzı haline getiren AKP iktidarı ve Başbakan, bugün “faiz lobisi” sözü ile olsa olsa kendi sicilini eleştirebilir. Ancak, amacı, hayali dış düşmanlar (belki yakında Yahudi lobisi) yaratarak olası bir kriz ortamının sorumluluğundan kaçmaktır. Bu tipik bir Nazi/faşist taktiğidir.
Bu gençliğin apolitik olduğu görüşüne katılıyor musunuz? Yaşanan bu direnişler Türkiye’de neleri değiştirecektir sizce?
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sarkaç sola salınmaya başladı. Bu salınımın doğrultusunu Türkiye sosyalizminin geçmiş birikimi etkilemektedir. Genç kuşaklar ise (özellikle emekçi gençlerin katılımıyla), enerjisini oluşturacaktır.
Bugünkü gösterilerin 1980 öncesinde yaşanan gösterilerden, direnişlerden farkı nedir sizce?
1980 öncesinde, devrimci gençlik hareketi, halk sınıflarında güçlü mevziler elde etmişti. Bu enerji, sosyalist bir doğrultu kazanarak Türkiye siyasetini etkileyecek bir potansiyele ulaşmaktaydı. Türkiye toplumu bütünüyle sola yönelmekteydi. Egemen sınıflar, bu yönelişi şiddet yoluyla önlemeyi kararlaştırdılar. 12 Eylül Darbesi'nin ana işlevi buydu. (SK/HK)