Türkiyede din ve vicdan özgürlüğünü ileri sürerek İslami esaslara dayalı bir rejim kurulmasını isteyenler olduğunu, Yargıtay Başkanının da bu kişileri eleştirebileceğini hatırlatan Azrak, Yargıtay Başkanı konuşmasında siyasi iktidarı zikretmedi ve Erdoğanın bunu kendi iktidarı üzerine alması ne kadar isabetli, tartışılabilir dedi.
Türkiyede bu gibi davranışlar içinde olan kişilerin bulunup bulunmadığını, en iyi bilebilecek olanlar Yargıtay Başkanı ve üyeleridir. Çünkü, bu hususlara ilişkin ve suç sayılan eylemler son çözümlemede Yargıtayın önüne getirilir diyen Azrak, sözlerini şöyle sürdürdü:
Başbakan, Yargıtay Başkanının beyanlarını çirkin diye nitelendiremez. Çünkü bunlar bir gözlemin dile getirilmesidir. Başbakan Erdoğanın Erkayaya yanıt vermek için birtakım gerçekleri saptırmaya kalkışması da hiçbir anlam taşımaz diye konuştu.
Yargının yetkileri de bağımsızlığı da kısıtlı
Azrak, şu noktalara dikkat çekti:
* 1982 Anayasasının çeşitli maddeleri çeşitli defalar, özellikle de Avrupa Birliğine (AB) uyum sürecinde birçok kez değişikliğe uğradı. Buna karşın, yapılanların hepsi perakende değişikliklerdi ve günün icapları ileri sürülerek yapıldı.
* Anayasanın tümü ile ele alınıp hükümleri arasındaki denge ve uyum göz önünde bulundurularak bütünüyle değiştirilmesi gerekirdi. Perakende değiştirmelerin en büyük tehlikesi, hükümler arasındaki ahengin, uyumun bozulması, çelişkili hükümlerin doğmasıdır.
* Türkiyede yargı bağımsızlığı konusundaki hükümler de hukuk devleti prensibiyle uyumlu değil. Başta idari yargının yetki ve görevlerinin kısıtlanması, başka bir deyişle, bazı idari kararlara karşı dava açılmasının anayasa hükümleri ile engellenmesi, sözünü ettiğim prensiple ters düşüyor.
* Her şeyden önce, Yargıçların mesleki güvencelerini ve bağımsızlığını sağlaması gereken Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanının başkanlığında toplanıyor. Adalet Bakanlığı Müsteşarı da, Adalet Bakanı ile birlikte kurulda yer alıyor. Ayrıca, bu kurulun hakimler ve savcılar hakkında verdiği idari kararlara karşı dava açma imkanı da yok.
Hakim ve savcılar güvenceden yoksun
* Bu, hakim ve savcıları yargı teminatından yoksun kılıyor. Yargı bağımsızlığı, en çok bu hükümle zedeleniyor. Ayrıca, idari yargının kısıtlanması, ülke siyasetinin hukukla sınırlandırılması gereğini zayıflatmakta.
* Bunun yanı sıra, siyasi iktidar mensuplarının sık sık yargıyı eleştirmeleri, yargı kararlarını yerine getirmemek ya da yerine getirilmesini geciktirmek, böylece yargıya karşı direnç oluşturmak; örneklerini yaşadığımız uygulamalar. Bu da, yargının bağımsızlığı ve kişiler bakımından garanti olması niteliğini ortadan kaldırıyor.
Özgürlükler ve sınırları
* Sınırsız din ve vicdan özgürlüğü isteyenlerle İslami devlet kurulmasını isteyenlerin aynı amaçla birleşmeleri konusu, tartışılabilir.
* Din ve vicdan özgürlüğü, diğer özgürlükler gibi belli sınırlara tabidir. Özgürlükler, Anayasanın 13. maddesinde öngörüldüğü gibi, demokratik devlet gereklerine uygun olarak ve özgürlüklerin özüne dokunmayacak biçimde sınırlandırılabilir.
* Öte yandan, din ve vicdan özgürlüğünü ileri sürerek gerçekten İslami esaslara dayalı bir rejim kurulmasını isteyenler de var. Ve Yargıtay Başkanı da, özgürlüğü bu amaçla kullanıp rejimde değişiklik yapmak isteyenleri eleştiriyor.
* Başbakan Erdoğanın yanıtı, bu nedenle gerçekçi değil. Ayrıca, Başbakanın bu eleştiriye hemen yanıt vermesi de gerekmezdi. Sonuçta, Yargıtay Başkanı konuşmasında siyasi iktidarı zikretmedi ve Başbakanın bunu kendi iktidarı üzerine alması ne kadar isabetli, tartışılabilir.
* Ayrıca, Yargıtay Başkanının beyanları çirkin diye nitelendirilemez, çünkü bunlar bir görüşün, bir gözlemin dile getirilmesidir. Kaldı ki, bu gibi davranışlar içinde olan kişilerin bulunup bulunmadığını en iyi bilebilecek olanlar da Yargıtay Başkanı ve üyeleridir. Çünkü, söylenen hususlara ilişkin ve suç sayılan eylemler son çözümlemede Yargıtayın önüne getirilir. (BB)