* Soldan sağa: Salil Shetty, John Dalhuisen ve Andrew Gardner.
Uluslararası Af Örgütü, “Yaralar Açık, Adalet Hala Yok: Gezi Parkı Eylemlerinden Bir Yıl Sonra” başlıklı raporunu yayınladı.
Raporun tanıtımı ve bir takım görüşmeler için Türkiye’ye gelen Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Salil Shetty ile Avrupa ve Orta Asya Direktörü John Dalhuisen ve Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, İstanbul’da bianet’le buluşup Gezi direnişini ve etkilerini değerlendirdi.
Shetty, protestoların en olumlu sonuçlarından birinin siyasi olarak pasif olan birçok genci harekete geçirmesi ve Gezi direnişinin Türkiye için daha önce görülmemiş bir uyanış çağrısı olduğunu söylüyor. “Bir Başbakan’dan beklenen, devlet insanı olarak birleştirmesi ve yaraları sarmasıdır ama Türkiye’de tam tersini gördük” diyor. Ardından ekliyor: “Ama hiçbir ülkede hükümetler artık halkı çantada keklik göremez. Bu dönem bitti. Böylesine bir uyanıştan geriye dönüş olabileceğini düşünmüyorum.”
* Dışarıdan bakınca, Türkiye’den Gezi gibi bir direniş çıkacağı öngörülüyor muydu?
Shetty: O zaman kimsenin, hatta Türkiye’dekilerin bile böyle bir şey yaşanacağını tahmin ettiğini sanmıyorum. Ama bunu retrospektif bir bakışla değerlendirdiğinizde, böyle bir hareketi ortaya çıkaracak koşullar ortadaydı. Çünkü gençler ve birçok insan, farklı konularda kızgın ve tepkiliydi.
Protestolar asıl olarak hesap verilebilirlik ve yönetim sistemiyle ilgiliydi. Bu sadece Türkiye’de olan bir şey değil, birçok ülkede, küresel olarak benzer tepkiler yaşanıyor. Yani gerçeklik aynasına baktığınızda, yaşananları rasyonalize edebiliyorsunuz ama tahmin ettik dersek abartmış oluruz.
* Ortadoğu bölgesindeki diğer direnişlerden farklı olarak Gezi’de kadınlar ve LGBTİ’ler çok öne çıktı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Shetty: Kadın ve LGBTİ hareketinin protestolarda etkin olması, uyanış/bilinçlenme açısından çok önemliydi.
Ülkelere göre koşullar değişmekle birlikte, böyle hareketlerin her yerde karma bir yapısı olduğunu düşünüyorum. Ama şu da doğru ki protestoların yapıldığı meydanlarda görülen ilginç bir şey; ideal, ütopyacı bir durumun ortaya çıkması.
Tahrir Meydanı’nda bile bu böyleydi. Mısırlı kadınların hep söylediği, kadınların Tahrir Meydanı’nda saldırıya uğramadığıydı, en azından en başında. Burası bir çeşit çeşitlilik ve tolerans adası olmuştu.
Gezi protestoları da, Türkiye’de yaşayan insanların ve toplumsal hareketlerin çeşitliliğinin, toleransın kutlaması gibi görülebilir. Protestoların en olumlu noktalarından biri, birçok genci siyasi olarak harekete geçirmesiydi. Ayrıca Kürt olmayan nüfusun, Kürt bölgelerinde nasıl polis şiddetinin yaşandığını anlamasını sağladı. Yani bir uyanış çağrısı oldu.
* Olayların bu kadar sertleşmesinin Başbakan Erdoğan’ın tavrıyla bağlantılı olduğu düşünülüyor. Siz bu konuda ne diyorsunuz? Bu durum raporunuza nasıl yansıdı?
Shetty: Bir ülkenin bu kadar büyük bir kısmı sokağa çıktığında, bunun tek nedeni Başbakan olamaz; bu hareketlenmenin, öfkenin birçok nedeni vardır. Ama Başbakan’ın insanları daha da sinirlendirerek protestolara ciddi anlamda katkı sunduğuna hiç şüphe yok. Protestoların başından beri, Başbakan kibirli, bazen protestoculara hakaret içeren bir dil kullandı. Hala da tehditkar ve korku ortamı yaratmaya yönelik bir dil kullanıyor. Polise de “sert çıkmalısınız, çünkü ülkeyi bu komplodan kurtarıyorsunuz” mesajı veriyor.
Bir Başbakan’dan beklenen, devlet insanı olarak birleştirmesi ve yaraları sarmasıdır. Gezi raporumuzda da bunu belirttik. Geçen sene kolluk kuvvetlerinin sistematik hak ihlallerini raporladık. Bundan bir sene sonra, Başbakan’ın insanları bir araya getirmesini, mağdurlara adalet sağlamasını, barışçıl gösterilere izin vermesini, Gezi’den ders çıkarmasını beklerdik ama tam tersini gördük. Dolayısıyla Başbakan’ın bu protestoların tetikleyici unsurlarından biri olarak tanımlayabiliriz.
* Gezi direnişi Türkiye’de bir dayanışma, sivil itaatsizlik ve direniş iklimi/kültürü yarattı. Bu iklimin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Shetty: Ben geriye dönüş olabileceğini düşünmüyorum. Diğer ülkelerde, Mısır, Tunus ya da Türkiye’de, hükümetler artık halkı çantada keklik göremez. Bu bitti. Tepkiler örgütlenmeler, sosyal medya ya da anaakım medya aracılığıyla kıvılcımlanıyor. Artık farklı bir bilinç seviyesi var. Gençler sabırsız ve öfkeli.
Gezi’de sadece protestolara katılan insanlardan da söz etmiyoruz. Ev kadınları camlardan tencere tava çalıyordu, insanlar duvarları boyadı, Türkiye’nin daha önce görmediği bir siyasi bilinçlilikle herkes kendini ifade etti.
Maalesef geçtiğimiz bir yıl boyunca yetkililerin, ifade özgürlüğüne müdahaleler, internet kanunları, gazetecilere gözdağı verilmesi, protestoculara ilk yardım yapan sağlık personeline yönelik hangi hastanın ilkyardım için uygun olduğunun sorgulanmasına neden olan müdahaleler, sosyal medya kullanan gençlere saldırılar gibi girişimlerle bunu eskiye döndürmeye çalıştığını gördük. Raporda bunları da gözler önüne sermeye çalıştık.
Bu uyanmayı kırmaya yönelik çabalar olsa da, geriye dönüşün mümkün olmadığını düşünüyorum.
* Geçen sene yayınladığınız raporda, Türkiye’ye biber gazı, plastik mermi vs. temin eden ülkelere, hak ihlalleri soruşturulup sona erene kadar Türkiye’ye bu teçhizatın satışını durdurma çağrısı yapmıştınız. Bu çağrı kamuoyunda da çok geniş destek buldu ama bir sonuç alınamadı. Bu tür kampanyaların etkili olduğu durumlar oluyor mu?
Shetty: Af Örgütü olarak kampanyalarımızı uzun süre devam ettiriyoruz. Bazen çok kısa sürede sonuç alıyoruz, bazen çok uzun sürede. Bu nedenle de asla pes etmiyoruz. Örneğin Güney Kore’nin Bahreyn’e göz yaşartıcı gaz satışını durdurmasını sağlamıştık.
Ama konu Türkiye olunca, ABD “Hayır, Türkiye NATO müttefiki. Gazı da ülkelerini korumak için kullanıyorlar” gibi şeyler söylüyor.
Dalhuisen: İngiltere ve Almanya, toplumsal olaylara müdahale malzemelerinin Türkiye’ye teçhizatını durdurdu. Ama tabii askeri malzemelerin teçhizatına devam ediyorlar. Ama asıl tedarikçiler ABD ve Brezilya, çok yakın bir zamanda Türkiye’ye gaz tedarik etmeye devam edeceklerini söylediler.
Shetty: Brezilya için bu sadece ticari bir mesele, siyasi ve insan hakları boyutuyla ilgilenmiyorlar. Aslında Brezilya Başkanının kendisi bir işkence mağduru. Brezilya polisinin uygulamalarının, özellikle de Dünya Kupası yaklaşırken oldukça sorunlu olduğu da doğru. Ama Türkiye’ye biber gazı temin etmelerinin neden sorunlu olduğu anlatılırsa, bunu değerlendireceklerini düşünüyorum.
Aslında bu soruyu, Brezilya ve ABD'ye gazetecilerin sorması lazım. Kampanya yürüten bir örgüt olarak bizim böyle bir talepte bulunmamız beklenen bir durum. Ama bu talebin karşılık bulduğunu anlamaları önemli.
* Protestocular, Türkiye’ye gaz tedarik eden ülkelerin kendi ülkelerinde bu kadar gaz kullanıp kullanmadığını da merak ediyor.
Shetty: Türkiye’deki kadar biber gazı kullanmak gerçekten zor.
Gardner: Türkiye’de kullanılan gazın miktarını protestolardan sonra ortaya çıktı. Örneğin Ankara’da gaz fişeğiyle vurulan Dilan Dursun soruşturmasında, polis o gün 20 bin gösterici olduğunu ve 5 bin kapsül gaz kullandıklarını söylüyor. Yani dört protestocuya bir kapsül gaz düşüyor. Bu da orantısız gaz kullanımına işaret ediyor.
* “Yaralar Açık, Adalet Hala Yok” başlıklı Gezi raporunuzu, protestoların başlangıcından bir sene sonra çıkardınız. Bu tarih olarak bilinçli bir tercih miydi? Yoksa bilgi edinmede sıkıntılar, teknik aksaklıklardan mı kaynaklandı?
Shetty: Raporlarda birincil bilgi kaynağımız mağdurlar, avukatları ve sivil toplumdur ama tabii ki hükümet yetkilileriyle de görüşmeler yaparız. Bu rapor çalışmalarındaysa hükümetin cevapları ya yetersizdi ya da hiç cevap alamadık.
Son birkaç hafta içinde üst düzey yetkililere ulaşamasak da bazı görüşmeler yaptık. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar randevu taleplerimizi geri çevirdi.
Ama raporun zamanlamasına gelince, protestoların ardından biraz beklemek istedik. Gezi’nin birinci yıldönümü ve Taksim Dayanışması’nın davası da vardı. Yani raporun zamanlamasının bir mantığı vardı.
* Türkiye’de ikinci bir ayaklanma olur mu sizce? 31 Mayıs 2014’te direnişin birinci yıldönümünde sokakta çok az protestocu vardı.
Gardner: Az sayıda protestocu ve 30 bin polis vardı…
Shetty: Çok fazla tehdit, gözdağı ve yaratılan korku vardı. Neler olacağını tahmin etmek zor. Daha bu haftasonu Kürt bölgesinde iki kişinin öldürüldüğünü öğrendik…
* Peki sizce Türkiye’de Gezi’yle birlikte ne değişti?
Shetty: Türkiye’deki birçok gelişmeyle ilgili olumlu düşünüyoruz. İşkenceyle mücadele konusunda iyi bir gelişme var, Suriyeli mülteciler ağırlanıyor, Kürt meselesinin çözüm sürecinde adımlar atılıyor. Ama diğer yanda, yolsuzluk skandalı, yargının bağımsızlığına saldırılar, internet yasaları, gazetecilere gözdağı verilmesi gibi olumsuz şeyler oldukça endişe verici.
Gezi’nin Türkiye’de gerçek bir uyanış çağrısı olduğu konusundaysa hiç şüphe yok. Üç buçuk milyon insanın sokağa çıkması çok ciddi bir şey.
* Yetkililerin gitgide agresifleşmesi insanları umutsuzluğa sürüklüyor. “Acaba başaramadık mı” diye düşünmelerine neden oluyor.
Shetty: Agresifleştiler çünkü protestoların gücünü anladılar.
Dalhuisen: Sokak hareketlerinin gücünün siyasi bir güce, partilere, örgütlere dönüşmesi, yani siyasi enerjiyi, siyasi bir yapıya çevirmek zaman alır. Protestoların başlangıcından bir yıl sonra böyle bir sonuç beklemek yanlış. Bu hareket bütün bir jenerasyonu etkiledi. Böyle bir uyanışın etkilerini, çok daha uzun bir süreçte gözlemlemek gerekiyor. (ÇT)