Bas gitarla özdeşleşmiş müzik insanı Gürol Ağırbaş'ın, Bas Şarkıları 3 albümünün arka kapağında albüme emek veren tüm müzisyenlerin isimleri alfabetik sırayla yazıyor. Ağırbaş, müziğin proletaryasının müziğin profesörü olduğunu sadece varlığıyla değil müzik emekçisi dostlarıyla da gösteriyor. Adsız kahraman müzisyenlerin öne çıkışları, hep bir grubun ya da başka bir müzisyenin adıyla anılmaya mahkum lanetlilerin geri dönüşüyle karşımızda işte...
Derun, beş kadın vokali -Birsen Tezer, Elif Çağlar Muslu, Ceylan Ertem, Jehan Barbur, Şevval Sam- aynı şarkıda eşit bir dağılımla buluşturulmuş. Bu dağılımı dünya üzerinde bulamadığımız eşitlik olarak okuyabiliriz. Elif Çağlar, batıdan çıkıp doğu seslerine geçişiyle başarısını ortaya koyuyor. Müzik insanı kimliğini durmadan konuştuğumuz Gürol Ağırbaş, şair kimliğiyle karşımıza çıkıyor ve karşı da çıkıyor dünyaya. Dünyanın kadına bakışına bir soruyla sesleniyor ve cevap veriyor.
Bu cevabın ertesinde sözleri Hüsnü Arkan'a ait, Birsen Tezer ve Hüsnü Arkan'ın seslendirdiği Sevda Eskisi'yle mavi örtülü bir meyhane masasına götürüyor bizi. Ardından Ceylan Ertem'in iliklerine dek hissederek söylediği Renklendi Kokular'la baş başa bırakıyor. Bu kez de bizi Gezi Parkı'na götürüyor. Kış ortasında renklenen baharla umudun hiç bitmediğini anlatıyor sanki.
Gezi Parkı'ndan çıkıp bir dostun sedasına düşüyoruz Hal'den Hale'yle. Jehan Barbur'un ipeksi sesiyle buluşuyoruz. Şarkının sözleri Jehan Barbur tarafından Gürol Ağırbaş için yazılmış. Ağırbaş'ın "Dünya nerende?" sorusuna "Her şey acıtır ne diye?" sorusuyla yanıt veriyor Barbur.
"İçimde şarkı bitti"
Burada bitmiyor hikaye, aksine başlıyor. Suskunluğuyla Miles Davis'in, "Sessizlik soloya dahildir" sözünü yaşayan Ağırbaş, İlayda Şarkısı'nda tüm varlığıyla karşımızda. Onun varlığı en çok, Davis'in sözünü ettiği solaya dahil sessizlikler çünkü... Bir yerden başka bir yere koşarken olduğun yere geri döneceğini bilmek gibi bir şarkı bu. Kelimelerin büyüsünü içinde saklarken Orhan Veli'nin, "Edebiyat tarihçisi bulsun" dizelerini yaşayan ve müziğin kurgusuyla bizi yaşatan şarkı.
Şairlerin, virtüözlerin, sessizliklerin, aşkların ve şiirlerin diyarından geçmişte gezegen, bugün taş sayılan Pluto'ya gidiyoruz Şevvam Sam'ın kalpten işittiğimiz sesiyle. Dün, gezegen sayılan hayatların bugün taş olarak görülmesini ve bunu da insan eliyle yaşadığımızı anlatıyor adeta Gürol Ağırbaş. Bu söylemi Renklendi Kokular'da olduğu gibi bir yandan da umut dolu. Pluto'yla çölün esaretini bitiren yağmurların sesini işittikten sonra Yüzsekiz'deyiz. Bas Şarkıları 2 albümünde tanıştığımız Yüzsekiz'in sözleri Ortaçgil'e ait. Ortaçgil ve Jehan Barbur buluşmasında dinlediğimiz hikaye, kalp susarsa, "İçimde şarkı bitti" diyen Cahit Külebi dizelerine düşeriz diyor.
Bas gitar defanstır
Ardından, Alaturka Bossa Birsen Tezer'in sesiyle hayata yakılan isyankar bir ağıt gibi başlıyor. Derun'da olduğu gibi yine kadın sesiyle karşı karşıyayken Tarık Aslan'ın güçlü erbanesi dinleyiciye kalbinin sesini dinletiyor bir yandan da. O sesle yüzleşmenin ağırlığı da bitmiyor. Dilemma sadece Gürol Ağırbaş'ın sesi de değil. "Annem dedi ki bir de şarkı söyleyebilseydin" demiş Ağırbaş. O yüzden bu şarkı aynı zamanda Beraat Ağırbaş'ın da sesi, seslenişi. Bas Şarkıları 3'ün kadın sesi dünyada yükselmesi engellenen kadın sesine inat ne güzel susmuyor.
Koşan Çocuk, Türkiye' de ilk davul metodu yazan ve 30 saatte 864.000 vuruşla dünya rekoru kıran baba Salim Ağırbaş'ın oğulları Birol ve Gürol Ağırbaş'la buluşmasının panaroması adeta. Babasına, babasının adımlarıyla koşan bir çocuğun hikayesi. Bu şarkıda Salim Ağırbaş'ın 1972'de yapmış olduğu 45'liğin altında iki oğul babasıyla buluşuyor.
Bas Şarkıları 3, bizi Bülent Ortaçgil, Birsen Tezer, Hüsnü Arkan tarzının bir başka durağında olduğumuz hissiyatına götürebilir. Ne var ki, meselenin bundan ibaret olmadığını düşünerek kullanılan enstrümanları, ortaya çıkan soundu ve oluşan melodik estetiği dikkate alarak bir daha dinlemekte fayda var.
Bas şarkıları ne demek? Cevaben, öncelikle bas'ın müzikteki işlevi üzerinden konuşmak gerekiyor. Bas gitarcıların genel olarak kadri bilinmez, olmazlarsa da olurmuş gibi sanki. Oysa bas, her müzik oluşumunun kurucu unsurudur, kaba inşaatıdır; melodi, solo gitar ve vokaller onun üzerine işlenir. Bas gitar adeta defanstır.
Jehan Barbur ve Gürol Ağırbaş
Müzik tüketicileri olarak biz sahne önünü, vokali ve solo gitarları görmeye meyyalizdir. Freddy Mercury'yi, Mick Jagger'ı, Jim Morrison'u, Mark Knophler'ı çok iyi biliriz ve gerisi de zaten bizi ilgilendirmez. Oysa Aytmatov'un aşk hakkında dediği üzere, müzik de emektir. Görünenin arkasında devasa bir üretim süreci mevcuttur. Ya da Roland Barthes'ın söylediği üzere burjuva edebiyatının bütün çabası eser'i olup bitmiş bir bütün olarak sunarak arkasındaki üretim faaliyetini, metinlerararası hesaplaşmayı ve tabii ki sınıf mücadelesini görünür olanın arkasına saklamaktan ibarettir.
Hollywood ya da Yeşilçam sineması da böyle değil midir? Belgin Doruk, Göksel Arsoy, Ayhan Işık, Hülya Koçyiğit, Cüneyt Arkın gibi esas oğlan ve esas kız isimlerini ezberden bilirken Nubar Terziyan ve İhsan Yüce gibi nice kilit karekterin üzerinden atladığımızın farkında bile değilizdir. Ya da Türkiye futbolu dünyanın her yerinde olduğu üzere, defans oyuncuları yerine golcüleriyle anılmaz mı? Yani Lefter ve Metin Oktay'la başlayarak Metin-Ali-Feyyaz oradan Hakan Şükür, İlhan Mansız ve Arda Turan'a birçok golcünün adı aklımızdadır ama aynı dönemlerde bunların arkasını kollayarak ve oyun kurarak bu starların varlığını mümkün kılmış olan onlarca defans ve orta saha kahramanının hafızalarımızda yeri bile yoktur.
Sözü uzatmayalım; Bas Şarkıları, bu farkında olmadığımız ya da yok saymayı tercih ettiğimiz boyutu gözlerimizin önüne seriyor. Müziğin sahne önü performansından ibaret olmadığını, şovdan, vitrinden ya da imajdan çok, dirayetli bir emek sürecinden süzüldüğünü yüzümüze vurarak yaratma sürecindeki emeği, teri, kalbi, çıplak duyguyu önümüze seriyor. Bu yüzden de karşı karşıya olduğumuz estetiği bas'tırılmışın geri dönüşü olarak ifade etsek yanlış konuşmuş olmayız.
"Vardım, varım, var olacağım"
Bas Şarkıları 3, bize bu addan beklememizin doğal olduğu yetkin bir harmoni yanında zengin bir melodik çeşitlilik sunarak da dinleyenleri şaşırtıyor. Unutmayı tercih ettiğimiz bir boyutu nihayet hatırlamak suretiyle kendimizi iyi hissettiğimiz ya da o unuttuğumuz yere, sahne performansının ikinci kademesine geri döndüğümüz bir an değil Bas Şarkıları'nda çağırıldığımız yer: biz oraya gitmiyoruz; bu çağrı olmasa zaten öyle bir yerin olduğunu unutup gideceğiz. İşte Bas Şarkıları, o parlak melodilerin ve sahne önü starlarının arasından sıyrılarak geri dönüyor; kendini zorla da olsa dayatıyor. Defans oyuncusu, uzatma dakikalarında rakip kalenin önünde bütün cüssesiyle belirip kafa pası istiyor ve golü atıyor. Rosa Luxemburg'un sözleriyle, "Vardım, varım, var olacağım" diyor. Freud'un terimleriyle konuşursak "hatırlama" ile "bastırılmışın geri dönüşü" arasındaki farkı bize gösteriyor.
Freud bize, rüyaların uzak ve yakın anılarımızı hatırlamamızdan ibaret olmadığını anlatıyor. Çünkü zaten bu anılar, travmatik nitelikleri gereği hatırlanmaması gereken şeyler olarak bilinçdışımıza atılmış durumdadır. Rüyalarda hatırlamaya göre çok daha radikal bir durum söz konusudur; hayatımızın unutmayı tercih ettiğimiz travmatik anları geri döner ve bizi fena halde rahatsız eder.
Sanatı, insan psişesindeki imajiner boyutun dışavurumu olarak düşünürsek, en yetkin sanatın rüyaların gündelik hayatımızda doldurduğu işlevi yerine getirdiği anda ortaya çıkabileceği sonucuna varabiliriz. Günümüzde kültür endüstrilerinin pençesinde sıradanlaşan sanat üretiminin açmazı da burada aranmalıdır. Sanat, gündelik sağduyunun basmakalıp bir yeniden üretimi ötesinde bir şey üretemez hale gelmiş bulunmaktadır.
Bas Şarkıları 3, belki de sahne ve performans düzleminin ardına itilmiş olan kendi dilini, melodisini ve estetiğini görünür sembolik düzleme dayatarak rüyaların deneyimini bizlere yaşattığı için insanı ilk dinleyişte sarıp sarmalıyor. Yani, "bastırılmış bas'ın geri dönüşü" olduğu kadar, hatırlanması yasaklanmış travmaların, golcü olmak yerine defansta oynamaya zorlanmış futbolcunun, jön ya da esas kız yerine karakter ya da kötü insan rolüne rıza gösteren oyuncunun ve bu temsiller nezdinde hayatımızda eksik, yanlış ya da çarpık olarak yaşadığımız her şeyin, katlanmak zorunda kaldığımız bütün haksızlıkların dışavurumu olarak kendini ortaya koyuyor.
Belki de o nedenle şimdiden bizi bu kadar kendine çekmiş, sarıp sarmalamış ve hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.
Ağırbaș, bu üçüncü hat trick golünün ardından yine zahirinin ardına, görev mahalline çekilip görünmez olacak. Derinlik takıntılı hayranlarını bir dahaki albümüne kadar bașka bir sedaya tahammülsüz bırakarak...