2004 yılında, bütün barolar gibi İzmir Barosu'nda da seçimli olağan genel kurul yapıldı. Bu genel kurulda, İzmir Barosu'nda 25 yıldır yönetimde bulunan çağdaş grup seçimleri kaybetti. Yönetimi Cumhuriyetçi Avukatlar adı altında örgütlenen "Kızıl Elmacı" bir grup kazandı.
Bu grubun baro yönetimine geldiklerinde yaptıkları ilk iş, İzmir Barosu İşkenceyi Önleme Grubu'nu kapattıklarını, İnsan Hakları Günü'nden üç gün önce (7.12.2004) açıklamak oldu.
Kapatma kararının ardından grubun kullandığı oda, bir sabah erken boşaltıldı, grubun takip ettiği 575 işkence dosyasına ve onlarca belgeye el konuldu. Yapılan bütün başvurulara rağmen, dosyalar iade edilmedi.
Kapatma kararının geri alınması için yapılan başvurular da yanıtsız bırakıldı. Bunun üzerine, bu kararın iptali ve görüşülmesi ile işkenceye karşı daimi bir komisyon kurulması için olağanüstü genel kurul talep edildi. Cumhuriyetçi baro yönetimi, genel kurulda 1280 civarında oy almışken, genel kurul isteminde bulunan avukat sayısı 1146'ydı.
Ki Avukatlık Kanunu'na göre, baro üyesi avukatların beşte birinin görüşme konularını içeren dilekçe ile olağanüstü genel kurul istemesi halinde, baro başkanının genel kurul toplaması zorunludur. Buna rağmen, İzmir Barosu Başkanı Av. Nevzat Erdemir, bin dereden su getirip, Fırat - Dicle sularından, Ermeni ve Kürt sorunundan da bahsetmeyi ihmal etmeden, hukuka aykırı olarak genel kurul istemini reddetti.
Bunun üzerine, aralarında benim de bulunduğum on bir avukat, idare mahkemesinde iptal ve yürütmenin durdurulması istemli dava açtılar. İzmir 4. İdare Mahkemesi, başkanın kararını açıkça hukuka aykırı buldu ve yürütmenin durdurulması kararı verdi.
Kararın uygulanması için öngörülen sürenin bitmesine bir gün kalana kadar bekleyen baro başkanı, muhtemelen açılabilecek ceza ve tazminat davalarından korkarak, 19 Kasım 2005 tarihinde genel kurulu toplamaya karar verdi. Fakat, yine hukuka ve karara aykırı davrandı. Genel kurul isteminde kapatma kararının görüşülmesi ve oylanması istemiş olmasına rağmen, genel kurul gündemine oylamayı yazmadı. Başvurmamıza rağmen, oylamayı sonradan da gündeme eklemedi.
Günler geçti ve 19 Kasım 2005 günü Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğünde olağanüstü genel kurul toplandı.
Baro başkanı açılış ve saygı duruşundan sonra, divan seçimi için verilen önergeleri okudu. İki divan önerisi vardı. Dört yüz civarında avukatın imzaladığı birinci öneri oylandıktan sonra, baro başkanı ikinci önerinin geri çekildiğini söyleyip, divanı göreve davet etti. Divan üyeleri yerlerini alırken, baro başkanı İşçi Partili yönetim kurulu üyeleri ile görüştü ve artık genel kurula dair hiçbir yetkisi olmamasına, genel kurulun idaresi tamamen divana ait olmasına rağmen kürsüye geri dönerek, dışarıda salona giremeyen iki yüz kişi olduğunu söyleyip, fiziki imkansızlık nedeni ile genel kurulu 15 gün ertelediğini söyledi.
Bu karara itiraz edildiği zaman, baştan beri baro başkanının yanında olan ve onu takip eden bir avukat, belindeki silahı itiraz edenlere gösteriverdi.
Hemen arkasından, baro başkanı salondan çıktı. Çıkar çıkmaz da, dışarıda bulunan hazirun cetveli denen üye isimlerini bulunduğu ve gelen üyelerin imza attığı listeleri masalardan kaldırtıp yerlerine boş kağıtlar koydular ve gerçeğe aykırı beyanlarla gelen kişilere bu boş kağıtları imzalattılar.
Divan, genel kurula devam edildiğini, başkanın genel kurulu iptal etme ve erteleme hakkı olmadığı söyleyip, baro başkanını açış konuşması yapmak üzere davet etti. Fakat, başkan kürsüye gelmedi.
Salon dışında, cumhuriyetçi grup avukatları muhalif avukatların yüzüne sıcak su ve kahve serperken, küfür etmeye değin bir dolu icraat gerçekleştirmeye çalışırken, içeride genel kurul yapılmaya çalışılıyordu. Sonuçta, divan, koşullar uygun olmadığı için toplantıyı 3 Aralık 2005 Cumartesi gününe erteledi.
Ertesi gün, yerel gazetelerden birinde dışarıda iki yüz kişi olduğunun söylenmesine rağmen sekiz yüz yetmiş üç isimli bir duyuru yayımladı baro başkanı. Boş kağıda alınan imzalar, üste bir metin uydurularak ilan haline getirilmişti. İlanda, genel kurulun ertelenmesi isteniyordu.
Bundan sonra, genel kurulun hangi koşullar altında yapılacağını veya yapılıp yapılmayacağını bilmiyoruz. Bir şeyi biliyoruz; biz İşkenceyi Önleme Grubu olarak, işkence ile uğraşırken kolluk ve adli makamlar bu kadar direnç gösterememişlerdi. Orada bile bir hukuk vardı.
Ama ne yazık ki, baro gibi bir hukuk örgütünde hukuk yok, kanun yok. İşkencenin devamı için, işkencecilerden daha fazla direnç var. (AK/TK)
* İzmir Barosu İşkenceyi Önleme Grubu'yla ilgili bianet haberleri için tıklayın.