Bunlar, Diyarbakır'da bir kadının sözleri...
"Anayasal yurttaşlığın eşit haklarla yaşanmadığı çok açık. Aslında 'Keşke yurttaş olabilseydim' demek bu" diyor Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Melek Göregenli.
Göregenli, Diyarbakır Barosu için, Nisan-Mayıs 2005'te yürüttüğü "Şiddet ve İşkenceye Yönelik Tutum ve Değerlendirmeler" başlıklı alan araştırmasının sonuçlarını ve yorumlarını bianet'e anlattı. Göregenli, aynı araştırmayı, geçen yıl da İzmir'de gerçekleştirmişti.
Araştırma için, Diyarbakır'ın 4 merkez ilçesinde, 57 semtte yaşayan toplam 713 kişiyle yüz yüze görüşüldü. Sonuçlar, yakında Diyarbakır Barosu tarafından kitap olarak yayımlanacak.
Çözüm şiddette değil, demokraside
|
"Katılımcılar, yaşadıkları tüm olumsuz, derin ve acı yaşantılara rağmen hiçbir sorunun şiddetle çözülmeyeceğini, kendilerine yönelik sistemden kaynaklanan olumsuz ve ayrımcı davranışların sona ermesiyle, yani demokratikleşmeyle, hukukla, Türkiye'de sistemin kendilerine karşı daha adil olmasıyla ve kendilerini temsil etme imkanlarının artmasıyla çözüleceğini düşünmektedirler.
"Ayrıca çözümün Türkiye'nin tamamıyla ilgili olduğunu ve hep beraber demokratik bir mücadeleyle gerçekleşebileceğini düşünmektedirler.
"Araştırmamıza katılanların hiçbiri ABD'nin ya da Kuzey Irak'taki gelişmelerin kendi durumlarını düzelteceğini ifade etmemişlerdir."
Bir başka önemli bulgu da, Kürt kimliğinin baskın, milliyetçi bir tarzda vurgulanmaması. "Çözümün baskının ortadan kalkması olduğunu düşünüyorlar" diyor Göregenli; "'Kürtler iktidarda olmadığı için bunu yaşıyoruz' demiyorlar."
"Sadece yaşadıkları olumsuzlukların büyük bölümünün Türkiye'nin genelinden farklı, 'bölgeye özgü' tarzda yaşandığını, kendilerine ayrımcılık uygulandığını, kendi kimliklerini rahatça yaşamalarının engellendiğini, anadillerinin özgür olmadığını düşünmektedirler."
Toplu cezalandırma
"Tanıklıklarda da açıkça görülüyor" diyor Göregenli; "bir toplu cezalandırmadan söz ediyorlar. Bunlar hep hukuk dışı uygulamalar. Çoğu çatışma döneminde yaşanıyor. Bir sorunun sonuçlarını grup, aile köy düzeyinde yaşıyor insanlar."
"Aktarılan olumsuz yaşantılara genel olarak bakıldığında, 'suç'un güvenlik kuvvetleri tarafından bireysel bir olay olarak algılanıp takibinin bu yönde yapılmadığı, tüm aileye hatta mahalleye, köye yönelik bir baskının uygulandığı görülüyor.
"Bu durum, devlet kurumlarının bölge halkına yönelik 'genel bir ayrımcılık ve düşmanlık' beslediğine yönelik bir algıya yol açmıştır. Dolayısıyla, güvensizlik, tüm merkezi kurumlara yönelik hale gelmektedir. Bölge halkının en çok yerel kurumlara, genel medyaya değil uydu üzerinden yayın yapan medyaya güvenmesinin nedeni de budur. Kendilerinin bu kurumlarda daha çok ifade edildiğini hissetmekte, bu kurumları daha kendilerinin algılamaktadırlar."
Göregenli: Çözüm için post-travmatik bir yaklaşım gerek
"Araştırmanın bütününden, özellikle tanıklıklardan çıkan sonuç" diyor Göregenli, "bölgeye yönelik politikalarda, en az akıldan ve rasyonaliteden kaynaklanan açıklamalar kadar, yaşananların yarattığın duygusal yükün de belirleyici olmasının gerekliliği."
"Bunca yıldır yaşadıkları şiddetin, insanların zihinlerinde bir şekilde açıklanması gerekiyor. Bu herkes için böyledir. Yaşadığımızı açıklamamız gerekir. Sadece Güneydoğulu olduğu, Kürt olduğu, yoksul olduğu, kadın olduğu için aşağılandıklarını hissediyorlar; şiddet kullanan birtakım hareketlerin kendilerini temsil ettiğini düşünmüşlerse, bunca yıldır çekilen acıların açıklanmasında payı olduğu için.
"Akıl düzeyinde şiddetin hiçbir şeyi çözmeyeceğini düşünseler de, şiddetle geçen yıllarla duygusal bağı koparmaları o kadar kolay değil.
Ölen ya da öldüren bir oğlun annesinin oğlundan nefret etmesi mümkün değil. Dolayısıyla oğlunun yaşadıklarını meşrulaştırması gerek. Yaraların sarılabilmesi için bu duygusal yüklerin de ortadan kaldırılması gerek."
Göregenli, aslolanın acıların kabul edilmesi, tanınması olduğunu söylüyor:
"Acıyı Türkler de Kürtler de yaşadı; ama Kürtlerin de acı yaşadıklarının kabul edilmesi gerek. Acılar, bölgedeki genel yoksullukların, eşitsizliğin de sonucu. Politikaların altında duygunun mutlaka olması gerekiyor. Sokaktaki insanın beyninin ve yüreğinin benzer bir süreçle değişmesi gerek; sadece zihin değişimiyle olmuyor.
"Barış ve demokrasi yandaşlığı, bütün bu acılardan çok yorgun olmalarıyla ilgili. Bölgenin Türkiye'nin genelinden farklı uygulamalar yaşadığını düşünüyorlar; tekrarlanmasını kalben istemiyorlar. Yaşadıkları acılarla başa çıkabilmiş değiller. Yenilerine de hazır değiller.
Bu nedenle, bütün ülke için bir post-travmatik yaklaşım gerekiyor."
Göregenli, iktidarın farklı yaklaşımının çok şeyi değiştireceğini ortaya koyduğunu söylüyor.
"Genel olarak, şiddet ve işkencenin iktidarın önlem almasıyla çözüleceğine olan inanç Diyrbakır'da İzmir'den yüksek.
"Bu bize şunu gösteriyor: İktidarın farklı bir anlayışı, yaklaşımı bunu çözebilir. Bunun için de sivil toplum örgütleri ve yerel yönetimler kilit. Çünkü en çok onlara güveniyorlar. Bunun altında da şöyle bir dinamik yatıyor: Kendilerine ait, temsil edildiklerine inandıkları şeylere güveniyorlar.
"Uydu yayınlarına güvenilmesinde de anadil büyük bir faktör. O medyanın kendilerini daha çok temsil ettiğini düşünüyorlar. Çünkü başka, alternatif medya yok."
Kadınlar
Göregenli, yaşanan şiddetin en çok kadınları etkilediğini söylüyor.
"Kadınlarda aile içi şiddet çok daha düşük düzeyde dile geliyor. Oysa İzmir'de yaşanan şiddetin kaynaklarında 1 numara aile içi şiddetti.
"Diyarbakır'da her iki cins için de birincil kaynak güvenlik kuvvetleri. Bu aile içi şiddetin düşük olduğunu göstermiyor; devlet kurumlarından gelen şiddetin her şeyin üzerinde olduğunu gösteriyor.
" Toplu cezalandırma en çok kadınları etkiliyor.
"Yoksulluktan, hayatın diğer zorluklarından da en çok kadın çekiyor; çünkü hayatı sürdürmek zorunda.
"Diyarbakır'da işkence sırasında cinsel taciz ve tecavüz, İzmir'e göre çok daha yüksek.
" Köy boşaltma, zorunlu göçten de en çok kadın etkileniyor. Çünkü günlük hayatı götürme, ayakta kalma yükü kadına ait. Eğitimsizlik, yoksulluk, yaşananları üçe beşe katlıyor.
"Anadil sorununu da en ağır kadınlar yaşıyor. Okullaşma düşük; Türkçe de bilmiyorlar. Kürtçe'yi de formel olarak öğrenemiyorlar. Kamusal alanda, devletle karşı karşıya geldiklerinde -özellikle orta yaştaki kadınlar- bu sorunu yaşıyorlar."
Anadil sorunu
Göregenli, araştırmanın anadille ilgili iki sorun olduğunu gösterdiğini söylüyor.
"Birincisi, Türkçe bilmedikleri için Kürtçe konuşuyorlar ve bunun için cezalandırılıyorlar.
"İkincisi, Türkçe bilmedikleri için, karşı taraf da Kürtçe bilmediği için, kendilerini anlatamıyorlar; ifade edemiyorlar. Anlatamadıkları için de zorluk yaşıyorlar.
"Daha genç ve daha eğitimli bir başka grup da Türkçe ve Kürtçe biliyor. Fakat anadili bir hak olarak kullanmak istediklerinde baskı görüyorlar."
Gençler barışa ve demokrasiye daha yatkın
Göregenli, 18-25 yaş arası grupla ilgili de çarpıcı bulguların olduğunu söylüyor:
"İzmir'de yaş büyüdükçe kurumlara güven artıyor. Dünyada da böyledir. Gençlerin sistemle ilişkileri zayıf olduğu içindir bu. Yaş arttıkça sisteme entegrasyon artar.
Ama Diyarbakır'da -hepimize şans veren bir bulgu bu- ordu, polis gibi kurumlara kimse güvenmiyor; ama uydu yayınlara güven ya büyüdükçe artıyor. TBMM, Cumhurbaşkanlığı gibi kurumlara gençler yaşlılara göre, az da olsa, daha fazla güveniyor.
"Gençler çatışma dönemini çocukken yaşamış olan grup. Doğrudan yaşantıdan çok tanıklıkları var. Etnik kimliği günlük hayatta olumsuz yaşama, 18-24 yaş grubunda daha az. Yaş büyüdükçe etnik köken sonucunda yaşanan deneyimlerden hoşnutsuzluklar artıyor. Bu gençlerin biraz daha demokratik bir döneme denk gelmelerinden kaynaklanıyor.
"Ama güvensizlik yaşa göre fark etmiyor. Neden? Polisle ve askerle doğrudan bir olumsuzluk yaşamıyorlar; ama, sokakta oynarken kendi aralarında çıkan bir kavgaya asker müdahale ediyor. Bu tür deneyimler çok ilginç bir kolektif bellek oluşturuyor.
"Psikolojik travmatik bir bellek oluşmuş durumda; buna rağmen çok daha esnek bir yapı gösteriyorlar. Bu ülkedeki herkes için çok büyük bir şans bu. Gençlerin sosyal ve psikolojik arka planı, barış ve demokrasiye çok daha uygun Çok daha az otoriterler. Dünyanın adil olduğuna biraz daha fazla inanıyorlar." (TK)