Ortak Geleceğin İnşasında Buluşan Kadınlar toplantısının ikinci gününde, ortak geleceğin kurulması ve sürdürülebilir bir barış için kadınların neler yapabileceği tartışıldı.
Akil İnsanlar Heyeti’nden Kezban Hatemi’nin moderatörlüğündeki ilk oturumda eski KAGİDER başkanı Gülseren Onanç, Başkent Kadın Platformu’ndan Berrin Sönmez ve KAMER kurucusu Nebahat Akkoç konuştu.
Kadınlar, barış için birbirlerinin “ama”larını anlayıp aşındırmak ve Türk, Kürt, Alevi, başörtülü gibi kimlikleri hafifletip, birbirini tanımanın önemine dikkat çekti.
Hatemi: Önce yüzleşip, sonra helalleşeceğiz
Hatemi, yüzleşmenin önemine dikkat çekerken, “Artık vicdanlarımızla yüzleşeceğiz. Önce yüzleşeceğiz, sonra helalleşeceğiz” dedi.
“Mağdurun yanında yer almak bir bilinç meselesidir. Ancak toplumun beyinlerine kazınmış refleksler nedeniyle o bilinç, halkımızdan esirgendi. Biz ne kadar vicdanımızın sesini dinledik? Ne kadar mağdurun yanında yer aldık? Biz kadınlara çok şey düşüyordu. Ama önce evimizdeki erkek, sonra erk tarafından susturulmuştuk” diye konuşan Hatemi, Akil İnsanlar Heyeti’nin çalışmalarından, yaptıkları görüşmelerde dinledikleri insan hikayelerinden bahsetti.
Onanç: Kadınlar kendi anayasasını yapmalı
Gülseren Onanç, “kadınlar olarak süreçte nasıl yer alabiliriz” sorusunu üç öneriyle cevaplandırdı. Onanç, ilk olarak eşitlikçi, demokratik ve çoğulcu bir anayasa ihtiyacını hatırlattı ve mecliste üzerine uzlaşılan mevcut maddeler üzerinden kadınların kendi anayasalarını hazırlayıp, topluma sunması gerektiğini söyledi.
Kadınların yerel siyasette başarılı olmasının, genel siyasette başarılı olmasından daha görünür olduğunu ifade eden Onanç, önümüzdeki yerel seçimlerde daha çok kadının belediye başkanı olması için çalışmak gerektiğini belirtti.
Onanç, son olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de kadın adaylar gösterilmesi gerektiğini söyledi, artık cumhurbaşkanını halkın seçeceğini hatırlattı.
Sönmez: ‘Ama’ları parçalayacağız
Berrin Sönmez, süreç devam ederken insanların hala şartları, ‘ama’ları olduğunu belirtti. Barışı kurabilmek için birbirimizi dinleyerek, bu ‘ama’ların aşındırılması gerektiğini ifade etti:
“Birçoğumuz belki ilk defa geldiğimiz bu şehirde, kendi imkanlarımızla buluştuk. Dün oturumlarda bazı gerilimler oldu. Terörist denmesinden, şehit denmesinden rahatsız olanlar oldu. Bunlar son derece normal ve gerekli. Bu rahatsızlıklarımızı da dile getirmeliyiz ki süreci ilerletelim. Çünkü hala ‘ama’larımız var.
“Süreci geliştirmek için bu ama’ları anlamamız lazım. Konuşa konuşa ‘ama’ları aşındıracağız. Bundan sonraki sürecin hedefi ‘ama’ları aşındırmak. Bazen de göz yaşlarıyla, bazen öfkelerimizle parçalayacağız o ama’ları.”
Akkoç: Kimliklerimizi hafifleteceğiz
Nebahat Akkoç, 1980’lerden verilen mücadele sonucu gelen barış sürecini büyük bir duygusallıkla takip ettiğini anlattı. Barışın gelmesi için, topluma kadınların öncülüğünde barışın dilinin yerleştirilmesi gerektiğini söyledi. Akkoç, duygularımızı ortaklaştırıp, birbirimizi tanıyıp anlamamız gerektiğine dikkat çekti.
“Birbirimize ‘ben mağdurken sen neredeydin’ diye kızarken, bize bunların tümünü yapanı gözden kaçırırız. Merve Kavakçı ile Leyla Zana’nın durumuna aynı duygusallıkla tepki verebildiğimizde doğru yoldayız demektir.
“Sıkıştırılmış olduğumuz o tek kimlik bizi neyi unutturdu. Bize sen ‘Kürt ve müslümansın’ ya da ‘Türk ve müslümansın’, ‘Ermeni dölüsün’, ‘sapık eşcinselsin’, ‘yemeği yenmez Alevisin’ dediler. İçimizi boşaltıp bir şeye inandırıp, bize boyun eğ, ötekini sevme dediler. Bu mudur?
“Şimdi kimliğimizi hafifleteceğiz, hep kafamızdaki başörtüsünü ya da Kürt olduğumuzu, Ermeni, Alevi olduğumuzu hatırlamayacağız. Bu kimlikleri hafifletip küçülttüğümüzde yanımızda birine daha yer açılacak. Onu tanıyıp dayanışacağız.” (ÇT)