19 Ekim 2009'da Kandil ve Mahmur'dan "Barış ve Demokratik Çözüm Grubu" adıyla gelen grup üyelerine önceki gün Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen cezalar, Türkiye Barış Meclisi'nin düzenlediği basın toplantısıyla gündeme getirildi.
"Her şeye karşın samimiyete ve içtenliğe çağrı" başlığını taşıyan basın açıklamasında, Türkiye Barış Meclisi'nin, Kürt sorununun demokratik ve barışçı yöntemlerle çözülmesi ve özellikle de barış için elindeki silahı bırakmaya hazır olanları cesaretlendirmek amacıyla davanın yakın tanığı ve gözlemcisi olmaya çalışıldığına yer verildi.
Bakkalcı: Yakın tarihin en önemli "Barış Davası"
Türkiye Barış Meclisi Dönem Sözcüsü Metin Bakkalcı, birçok kesimin girişimleriyle gelişen sürecin sonunda ülkeye dönüş yönündeki çağrıları ciddiye alıp, silahlarını bırakıp gelen heyetin önce bakanlık yetkilileri tarafından karşılanıp daha sonra kendilerini Habur'da salıveren savcı ve yargıçlar tarafından cezalandırıldığını belirterek, "Bu, hepimize verilen bir cezadır. Tüm toplumsal kesimleri buna isyan etmeye, askeri ve siyasi operasyonların durması için harekete geçmeye çağırıyoruz" dedi.
Heyette yer alan Elif Uludağ'ın 16 yıl, Lütfü Taş'ın 14 yıl, Ayşe Kara, Abdullah Yaman, Zehra Tunç, Sisin Yaman, Caziya Kabul'ün ise 9'ar yıl 6'şar ay hapisle cezalandırıldığı davanın, yakın tarihin en önemli 'Barış Davası' olduğunu söyleyen Bakkalcı, barış meselesinde en büyük sorunun "Güven" sorunu olduğuna dikkat çekti. Siyasi iktidarın bu güven ortamını doğrudan tahrip eden bir tutum sergilemesi sonucunda verilen cezaların siyasi çözümden uzaklaşmaya, şiddetin derinleşmesine ve ölümlere davetiye anlamına geldiğini vurguladı.
Kardam: Bu açılım tuzak mıydı?
Toplantıda söz alan Türkiye Barış Meclisi üyesi araştırmacı-yazar Ahmet Kardam ise, Habur ve sonrası sürecin "Bu açılım bir tuzak mıydı?" sorusunu gündeme getirdiğini belirterek, barışın önündeki tek engelin PKK olduğu yönündeki söylem değişikliğinin gerçeği yansıtmadığını vurguladı. PKK'nin bir sorunun sonucu olarak ortaya çıktığını söyleyen Kardam, Kürt sorununun PKK'nin askeri olarak bitirilmesiyle çözüleceğine dönük inancın 170 yıldır değişmeyen paradigmanın bir devamı olduğunu belirtti.
Demirer: Habur tarihe geçti
Araştırmacı-yazar Temel Demirer de konuşmasında 50'lerdeki ve 80'lerdeki Barış Davaları'nı da hatırlatarak benzer biçimde bu davanın da devletin resmi ideolojisinin ne denli barış düşmanı ve savaş yanlısı olduğunu gösterdiğini vurguladı.
Savaşa karşı mücadelede Cezayir Savaşı'nı örnek gösteren Demirer, o dönem Sartre gibi savaşa karşı çıkan bir avuç insanın, tarih tarafından saygıyla anıldığını belirterek, "Habur da Sartre gibi tarihe geçmiştir. Barış gelecektir ve barışın inşasında Habur'daki kardeşlerimiz saygıyla anılacaktır." diyerek sözlerini bitirdi. (BB/HK)