Haberi Kürtçesi için tıklayın
İtalya’nın Bologna kentinde bulunan Monte Sole Barış Okulu Vakfı, hafızalaştırma ve barış politikaları alanlarında çalışan köklü bir okul. Monte Sole Barış Okulu, Bologna kentinin yaklaşık 10 mil güneyinde, Setta Nehri Vadisi ile Reno Nehri arasında üçgen bir tepede yer alıyor. Okulun kurulduğu bölge, 2. Dünya Savaşı sırasında İtalya partizanlarının Nazi faşizmine karşı savaştığı bir yer.
2019 yılında bir "Barış Eğitimi Projesi" kapsamında Monte Sole Barış Okulu'nu ve bu bölgeyi ziyaret etmiştim. İlk görünüşte el değmemiş olarak görünen bu bölgenin sessizliği ve sükuneti, 2. Dünya Savaşı sırasında bu bölgede neler yaşandığını gösteriyor bizlere. Bölgede hala kalıntıları bulunan harabeler ise, bölgenin vakti zamanında nasıl bir şiddete mekân olduğunu kanıtlar gibi.
Yaklaşık on yıldır Monte Sole Barış Okulu Vakfı’nda çalışan, okulun eğiticilerinden Stefano Merzi ile Monte Sole Barış Okulu Vakfı’nı ve yaptıkları çalışmaları konuştuk.
Monte Sole Barış Okulu Vakfı eğiticilerinden Stefano Merzi, amaçlarının ırkçılığın, cinsiyetçiliğin, düşmanlığın ve şiddetin olmadığı bir toplum yaratmak ve çeşitli kültürler, toplumlar arasında barışçıl bir yaşam inşa etmek olduğunu söyledi.
"Monte Sole'nin niyeti, hep birlikte barış içinde yaşamak"
Monte Sole Barış Okulu Vakfı hangi alanlarda çalışıyor, neler yapıyorsunuz?
Monte Sole Barış Okulu Vakfı, temel olarak insan hakları kuruluşları ve bölgesel kurumlarla ilişkili olan çeşitli sivil toplum örgütlerinin iradesiyle 2002 yılında kuruldu. Şu an doğal bir park olan Monte Sole, Bologna'ya 30 km uzaklıkta, 2. Dünya Savaşı sırasında batı cephesinde en büyük sivil katliamlarından birinin gerçekleştiği, tepelik bir alandır. Burada 16. SS tümenine mensup askerler, Nazifaşist birlikler, başta çocuklar, kadınlar ve yaşlılar olmak üzere yaklaşık 770 kişiyi öldürmüş ve kurtulanları kaçmaya zorlayarak köyleri yok etmişlerdir. Barış Okulu kurulduğunda, bu ağın niyeti, hep birlikte barış içinde yaşamak için, barışa, çatışmanın şiddet içermeyen dönüşümüne, insan haklarını tesis etmeye ve bu haklara saygı duymaya yönelik projelerin geliştirilmesinin mümkün olacağı bir alan inşa etmekti. Bunu gerçekleştirebilmek için hem ulusal hem de uluslararası düzeyde projeler yapıyoruz.
"Barış ve Hafıza Eğitimleri" nedir? Bu alanda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Monte Sole'de katliamların tarihinden başlayarak ve hatıraları dinleyerek barış eğitimi vermek, barış kültürü eğitimi vermek anlamına geliyor; geçmişin hatıralarının içi içe geçtiği uzun ve karmaşık bir yol, bu anıları yeniden ele almak için sürekli bir çaba, özfarkındalıktan başlayarak şiddet ve baskı kültürünün ortaya çıkmasına, güçlenmesine izin veren müşterek sorumlulukları, mekanizma ve yolları derinlemesine düşünmek için kişinin kendi sınırları ve sorumluluklarını tanıması...
Monte Sole'de Barış Eğitimi Etkinliği her zaman erkeklerle kadınlar, kızlar ve erkekler arasındaki diyalogla başlar; onların hayatları, duyguları, arzuları, idealleri, fikirleri dünya vizyonlarıyla bir diyalog halinde, cinsiyet, nesil, ulus ve sınıf farklılıklarına dikkat ederek.
Hafıza, yurttaşlık, insan hakları ve çatışma çözümü
Her zaman trajik bir katliamla başlamıyoruz, ancak eğitim çalışmamızın arka planındaki düşünce hafıza çalışmamızdan besleniyor, bu nedenle bizim için tüm bu çalışmalar son derece bağlantılı. Çalışmalarımızın 4 makro teması var: Hafıza, yurttaşlık, insan hakları ve çatışma çözümü eğitimleri. Bunlar çoğu zaman birbirleriyle o kadar iç içe geçmiştir ki, aynı projenin farklı zaman dilimlerinde hepsi yer alır. Özellikle kamplar ve seminerler gibi uzun projeler de.
Sahici bir aktarımı kolaylaştırmak için, küçük gruplarla (ideal olarak 15 katılımcıya kadar) çalışıyoruz ve kimse ayrıcalıklı bir konumda olmasın diye fiziksel olarak bir daire şeklinde oturuyoruz. Bize göre eğitim mevzusu öğretim mevzusundan farklı. Herkes birbirinden bir şeyler öğrenir ve bizim kolaylaştırıcı olarak rolümüz, farkındalığı artırmak ve kolektif düşünmeyi kışkırtmak için sorular sormak. Sonrasında, projesine göre barış kültürünün farklı yönlerine odaklanabiliyoruz.
"Gençler için barış kamplarımız var"
Kimi örneklerden bahsetmek gerekirse, atölye çalışmaları nasıl iş birliği yapacağınızı, kendi kalıp yargılarınızı ve önyargılarınızı nasıl fark edeceğinizi, medyada propagandayı nasıl tanımlayacağınızı öğrenmekle ilişkili olabilir... Çalışmalarımızı birkaç kelimeyle özetlemek zor. Şu anda Mozambik ve Gine gibi çatışma sonrası toplumlarda, öğretmenler için barış eğitimini desteklemeyi amaçlayan uluslararası projeler yürütüyoruz. Mülteciler ve ev sahibi Avrupa ülkeleri arasında paylaşılan kültürel miras aracılığıyla toplumsal uyumu artırmak adına dijital araçlar geliştirdiğimiz bir projemiz var. Filistinliler, İsrailliler, İtalyanlar ve Almanlarla yaptığımız gibi, gençler için barış kamplarımız var.
Çalışmalarınızın bir hedef grubu var mı? Belirli bir yaş grubuyla mı çalışıyorsunuz?
Her yaş grubuyla çalışıyoruz, tabi ki amacına bağlı olarak her grupla farklı yöntemlerle. "Ulusal" temelli çalışmalarımızın çoğu okullarla ilgili ve koşullar elverdiğinde, yalnızca öğrencilerle değil, aynı zamanda onlar üzerinde etkisi olan farklı eğitim temsilcileriyle de çalışmayı tercih ediyoruz (yani ebeveynler ve öğretmenler, örneğin). Aksi takdirde birbiriyle çelişen mesajlar verme riski var. Bundan dolayı özel olarak tercih edilen bir hedef grubumuz olduğunu söyleyemem.
Her şey amaca yönelik. Örneğin, 6 yaşından büyük çocuklarla atölyelerimiz var. Ancak en genç katılımcının 17 yaşında, en yaşını almış olanın 97 yaşında olduğu uluslararası ve kuşaklararası bir projemiz vardı. Bu projede kuşak farkı, 2. Dünya Savaşı tarihinin farklı zamanlarda ve yerlerde nasıl öğretildiğini analiz etmek için bir tür kaynak olarak kullanıldı.
"'Ben barıştan yanayım' demek çok kolay"
Gençlerle çalışmak elbette önemli, etkinliklerimize katılanların çoğunu gençler oluşturuyor; fakat “yeni nesiller geleceğimiz olduğu için hafıza ve barış üzerine onlarla birlikte çalışmanın” önemli olduğu söyleminin çoğunlukla yetişkinlerin sorumlulukları ile baş etmemek için meseleyi çözme yükünü seve seve gelecek nesle bırakması sebebiyle şiddetin “şu anda mevcut olduğu” sorununu gizlediğini düşünüyoruz.
Haziran 2019’da Türkiye’de bir grup barış aktivistiyle bir atölye gerçekleştirdiniz. Bize buradaki deneyimlerinizden biraz bahsedebilir misin?
Türkiye'de barış aktivistleriyle çalışmak bizim için son derece ilginçti. Önceki deneyimlerimizle kıyasla, öğretmenler, eğitimciler, psikologlardan oluşan geniş bir kitlenin bu konuya çok büyük bir ilgi gösterdiğini düşündük. Bu bizim için de gerçekten bir öğrenme deneyimiydi. Sorun şu ki, şayet bunu “sorun” diye adlandırırsak, "Ben barıştan yanayım" demek çok kolay. Özellikle militarizmin egemen olduğu coğrafyalarda olduğu gibi, Türkiye'de de zor olan bu pozisyona uygun bir şekilde yaşamaktır. Bir başka hafıza mekânı olan Gernika'daki arkadaşlarımdan etkileyici bir alıntı yaparsam: "Barışa giden yol yok, barışın kendisi bir yoldur." Elbette Türkiye'deki sivil toplumla daha fazla iş birliği yapmayı umuyoruz.
(SO)