Sanatçı Ferhat Tunç'un son albümü, Kürt sorunu ve siyasetle ilişkisi üzerine Dersim'de İklim Gazetesi'ne verdiği röportajı aktarıyoruz.
"Çığlıklar ülkesi'nden yükselen sesi duyuyor musunuz? Kadınlarımızdan, çocuklarımızdan, meydanlarımızdan, sokaklarımızdan, yükselen sesi duyuyor musunuz?" diyorsunuz. Kime sesleniyorsunuz?
Öncelikle bu çığlıkların sahiplerine sesleniyorum. Acılarımız, sorunlarımız, istemlerimiz birbirinden farklı gibi görünebilir; ama aslında sorunlarımız aynı egemen zihniyetten besleniyor. Tabii ki devlete hâkim olan zihniyetten bahsediyorum. Bu gerçeği artık herkesin olanca açıklığıyla, yakıcılığıyla görmesi gerektiğine inanıyorum.
Öte yandan, elbette ki bu ülkenin yönetenlerine sesleniyorum. Yani kulaklarını, vicdanlarını, yüreklerini bu çığlıklara kapatmış olanlara sesleniyorum. İnsanlarımızın barışa, demokrasiye, özgürlüğe dair yaşadıkları hasreti görmezden, duymazdan, bilmezden gelenlere sesleniyorum. Onlara bu hasretimizi daha fazla görmezden, duymazdan, bilmezden gelemezsiniz diyorum. Onları bir parça vicdana, insafa ve sorumlu davranmaya davet ediyorum. Ve çığlıklarımıza kulaklarını ve yüreklerini daha fazla kapalı tutamayacaklarına inanıyorum. Çünkü yaşadığımız çağın gerekleri de bunu kaçınılmaz kılıyor.
Yaşadığımız çağın gerekleri" derken kastınız nedir?
Bakın, dünya ölçüsünde herkes çağdaş demokrasinin anlam ve önemini kavradı. Hiç kimsenin açıktan demokrasiye karşı çıkamadığı bir dönem yaşıyoruz. Kuşkusuz her ülkenin kendi koşullarına göre özgürlük sorunları vardır, ama en azından asgari demokrasinin gerektirdiği normları herkes benimsemiştir, benimsediğini iddia etmektedir. Bizde de böyle söyleniyor. Ama iş bunun gereklerini yerine getirmeye gelince, orada adeta görünmez bir el devreye giriyor.
Avrupa Birliği'ne girmek istediğimizi söylüyoruz. Ama bunun için demokrasimizin standartlarını Avrupa'nın düzeyine getirmemiz gerekiyor. "Muasır medeniyetler seviyesine" yükselmekten bahsedilir yıllardır. "Muasır medeniyetler" seviyesine yükselmek, ülkemizde çağdaş, sağlıklı, istikrarlı bir demokrasiyi inşa etmemizden geçiyor.
Ama ben soruyorum: Kürt sorununu çözmeden, Alevi sorununu çözmeden, demokratik hak ve özgürlüklerimizi güvence altına alan sivil, demokratik bir anayasa yapamadan çağdaş bir demokrasi olduğumuz iddia edilebilir mi?
Müzik sizin için eğlence mi, bir kültür aracı mı? Çığlıklar ülkesi albümünü hazırlarken hangi kıstastan yola çıktınız?
Müzik benim için asla bir "eğlence" aracı değildir. Benim müziğim son 30 yıla yakın zamanın acılarından süzüldü ve şekillendi. Bu acıları umuda dönüştüren, dönüştürmeye çalışırken aynı zamanda sistemin acımasızlıklarını da sorgulayan bir işleve sahip oldu. Ülkemizin toplumsal, siyasal gerçekleri ve gündemiyle yakından ilgili oldu. Bu müziği yapan biri olarak, teslimiyetçi, tarafsız, duyarsız ve kendi kişisel çıkarlarını ön planda tutmak yerine, halkımın haklı davasının sanatçısı ve savunucusu oldum. Sokaklarından, meydanlarından çığlıklar yükselen bir ülkede içi boş bir eğlence mantığıyla müzik yapmayı kendime ve sahip olduğum değerlere ihanet sayarım.
Sorunlarımızı çözdüğümüz bir Türkiye'de barış ve aşk şarkıları yapmak istiyorum elbette. Belki o zaman müzik sadece bir "eğlence" aracı olabilir. Ama şu anda salt eğlenmek mantığına dayalı bir müzik yapmayı ben aklımdan geçirmeyi bile kendim için "kâbus" sayarım...
Şarkılarınızda radikal bir üslup kullandığınız söylenir ve bu yüzden de Televizyon kanallarında kliplerinizi izlemek veya Radyolarda şarkılarınızı dinlemek, mümkün olamıyor. Bunun nedenlerini neye bağlıyorsunuz?
Şarkılarımda radikal bir üslup kullandığımı düşünmüyorum. Ayrıca bu sadece benim tercihim de değil. Tamamen ülkemizin koşulları ve gerçekleriyle ilgili bir şey. Ben kendi alanımda, bu gerçeklerin sözcülüğünü yapmaya çalışıyorum sadece. Savaş ve şiddet çığırtkanlığının, milliyetçilik adına inkâr ve imha zihniyetinin olağanlaştığı bir ülkede benim söylemlerimin veya şarkılarımın radikalliği az bile. Ben sanat hayatım süresince sadece barış dedim ve halklarımızın kardeşliğine dair şarkılar söyledim. Bunu yaparken doğaldır ki Devletin gerek Kürt meselesinde gerekse de Alevi ve diğer temel konularda politikasını eleştirdim. Çünkü ben devletin kutsandığı bir ülkede kendi olmaya, kendi halkının insani değerlerini savunmaya çalışıyorum ve bu yüzden engelleniyorum. Hakkımda yürütülen soruşturmaların, açılan davaların ve zaman zaman gözaltına alınmaların tek amacı beni teslim almaya yöneliktir. İktidarı elinde bulunduran siyasal gücün yaklaşımı bu ülkede kendisinden olmayan veya kendisi gibi düşünmeyenlere karşı düşmancadır. Onlar her şeyin iyisini biz biliriz mantığı içinde hareket etmektedirler. Kürt ve Alevi sorununu muhataplarını hiçe sayarak kendilerinin çözebileceklerine inanmaktadırlar.
Beni sanatçılıktan çok siyaset yapmakla eleştirenler, eleştirinin de ötesinde beni "bölücü" olmakla itham edenler, tehdit edenler bu zihniyetten beslenmektedirler. Hiç kuşkusuz bu saldırı ve tehditlere pabuç bırakacak ve doğrularımı dile getirmekten vazgeçecek değilim.
Bu nedenle diyorum ki, şarkılarımın dili, gerçeklerimizin dilidir. Bu gerçekler bu ülkede hüküm sürdüğü müddetçe, kimse benden başka türlü şarkılar yapmamı, söylememi beklemesin.
Eleştirenler, itham edenler, tehdit edenler var, ama şunu da vurgulamak isterim, milyonlarca insanımızın sevgisi, desteği de vardır. Ülkemizin bütün "ötekileri" beni anlıyor ve dinliyor. Barış, demokrasi ve özgürlük hasretimizi paylaştığımız insanlarımız beni dinliyor. Ezilen, horlanan, itilip kakılan insanlarımız beni inatla dinlemeyi sürdürüyor. Onların ilgisi ve sevgisi, benim en büyük güç, moral ve ilham kaynağımdır. Ben her şekilde kendi şarkılarımı ve savunduğum düşüncelerimi bu milyonlara ulaştırdıkça varsın bu sistemin medya ve güç odakları bizi yok saysın umurumda değil.
Aktif politikaya atılmayı düşünüyor musunuz? Örneğin olası erken veya normal bir seçimde parlamentoya girmek düşünceniz var mı?
2007 seçimlerinde Dersim'den bağımsız aday olarak parlamentoya girmeyi düşündüm. Bu yönde benden büyük beklentileri olan insanlarımız vardı. Bu alanda da insanlarımızın dertlerinin, sorunlarının sözcülüğünü yapabilmeyi düşündüm. Ama sonra bunun şartlarının henüz oluşmadığını gördüm ve aday olmaktan vazgeçtim. Başka bir ilden aday olmam yönünde de teklifler, öneriler oldu; ama bunu düşünmedim bile.
Günümüz şartları açısından sorunuza kesin bir "evet" de, "hayır" da demek istemiyorum. Zamanı gelince ve tabii ki halkımızın düşünce ve beklentilerini de dikkate alarak değerlendireceğim. Fakat sanat ve müzik alanında söyleyecek sözümün bitmediğini, bitmeyeceğini de vurgulamak isterim.
Hükümetin Kürt politikası üzerine uygulamalarına bakışınızı kısaca özetler misiniz?
Başbakan Erdoğan 2005 yılında Diyarbakır'da yaptığı konuşmada, Kürt sorununun varlığını kabul edip, "devlet de hatalar yapmış olabilir" dediğinde, herkes gibi ben de umutlanmıştım. Fakat izleyen yıllarda AKP hükümeti bu umudu yerle bir eden uygulamalara imza attı.
Davos'ta İsrail'i kadınları, çocukları öldürmekle itham eden başbakanımız, Diyarbakır'da "kadın da olsalar, çocuk da olsalar gereği yapılacaktır" şeklinde sözler sarf etti. İsrail'e "Hamas'ı muhatap almadan Filistin sorununu çözemezsiniz" diyen de Başbakan Erdoğan'dır, yasal ve mecliste grubu bulunan bir partinin, DTP'nin Genel Başkanı Ahmet Türk'le görüşmekten kaçınan da aynı Başbakan Erdoğan'dır.
Kürt sorununu daha çok operasyon yaparak, baskıları daha çok tırmandırarak çözmek mümkün değildir. Bunun giderek anlaşılmış olduğunu görüyoruz. Bu yıl içerisinde Cumhurbaşkanı Gül'ün "iyi şeyler olacak" şeklinde ki açıklamalarının gereği yapılırsa bu sorun çözülebilir. Ancak belirttiğim gibi AKP kendi yöntem ve bilindik üslubunda ısrar eder ve sorunun gerçek muhataplarını dışlayarak hareket ederse çözülmez. Yine de ben umutlarımızı korumaktan yanayım. Hükümetin bu çelişkili tutumlardan vazgeçerek, oluşmuş olan tartışma ortamını iyi değerlendirmesi gerektiğine inanıyorum. Konuyla ilgili bütün tarafların kendi çözüm projelerini ortaya koyduğu yeni bir süreç başlatılabilir.
İnsanlarımız artık acı çekmek istemiyor. Ölümler son bulsun, akan kan dursun istiyor. Barış istiyor. Barış, imkânsız değildir. Aksine, bedelini büyük acılar yaşayarak hak ettiğimiz halklarımızın büyük kardeşlik bayramıdır.
Dersim denince kuşkusuz ilk akla gelen ve çok sevilen isimlerdensiniz. Böyle olunca da attığınız her adımınız ve Dersim'e dair söylediğiniz her sözünüz dikkat çekiyor. Özellikle yurt dışında belli kişilerin size ve başka Dersim'li aydın ve sanatçılara karşı geliştirmeye çalıştığı olumsuz bir tutum var, bunun için ne diyeceksiniz?
Dersimli olduğum ve Dersim'in temel değerleriyle büyüdüğüm için her Dersimli kadar şanslı görüyorum kendimi. Dersim; sanatımın ve sanatçı kişiliğimin oluşmasında temel teşkil etmektedir. Dolayısıyla Dersim, kültürü, dili ve tarihi bakımından beslendiğimiz ve asla vazgeçemeyeceğimiz değerimizdir. Bu değerin yaşatılması konusunda ki hassasiyetimin halkımız tarafından bilindiğini ve doğru anlaşıldığından en küçük bir tereddüttüm yok.
Son zamanlarda kötü niyetli bazı insanlar türedi ve bunlar sistemli bir şekilde Dersimin bu temel değerlerini kullanarak güç olmaya çalışmaktadırlar. "Almanya Dersim federasyonu" içinde hâkim olmaya çalışan bu kişilerin kötü niyetli olduklarına inanıyorum. Bu kişiler ne yazık ki "Zazacılık" adı altında insanlarımızın birliğini, bütünlüğünü bozmak çabası içerisine girmiş görünüyor. "Kürtlerden baskı görüyoruz" "Kürtler Dersim'den elinizi çekin" gibi çok tuhaf ve tehlikeli söylemlerde bulunarak düşmanca bir tutum geliştirmektedirler.
Burada Dersim federasyonunu oluşturan Derneklere ve bu derneklerde faaliyet yürüten insanlarımıza çağrım şudur. Dersim bir halklar ve kültürler bahçesidir. Ayrımcılık bizim kitabımızda yazmaz. Halkların, kültürlerin, dillerin kardeşliğine inanırız. Ama bu çevreler açıkça insanlarımıza Kürt düşmanlığı empoze etmeye çalışarak ne yapmaya çalışıyor? Yurt dışında yaşayan değerli Dersim'lilerin bunun üzerinde düşünmesi ve bu oyunu bozması lazım.
Nasıl bozulacak bu oyun ve öneriniz nedir?
Ben bütün Dersimlilere birlik öneriyorum. Birliklerini bozmak isteyen bu kişilerin kötü niyetli olduklarını ve bunu görmeleri gerektiğini söylüyorum. Varlığımızı inkâr eden zihniyete karşı ciddi bir noktaya geldiğimiz bu süreçte, en hafif deyişle kötü niyetli kişilerin yapay dayatmalarına prim vermemeleri gerektiğini söylüyorum.
9. Munzur festivalinde yeniden bu bir birlik ve beraberlik havasının yakalanmış olması beni mutlu ediyor. Seçim sürecinde hepimizi üzen olaylar, gelişmeler oldu ve bunlar geride kaldı artık. Dersim'liler hatalarını telafi etmek konusunda da her zaman duyarlı olabilmiştir. Dolayısıyla geçmişin olumsuzlukları üzerinde zaman ve enerjimizi tüketmektense geleceğe bakmak çok daha önemlidir. Bu festival kötü niyetli kişi ve düşüncelere karşı birliğimizin ve bu birliği geleceğe taşıyacağımızın mesajı olmalıdır.
"Ateşten zamanlardan geçtik geldik bugünlere; Ateşten zamanların kaderiydi, göğüsledik. Ne "normal" hayatlarımız oldu bizim, ne olağan dertlerimiz. Her an insanlığını savunmak ve insanlığını savunmak onurundan gayrı dayanacak hiçbir gücü olmamak... Bunu anlamak, yüreği olmak gerektirir. Ve yüreği olmaktır bizi insan kılan... Çığlıklar Ülkesi'nden yükselen bu sesi duyuyor musunuz? Kadınlarımızdan, çocuklarımızdan, meydanlarımızdan, sokaklarımızdan, dağlarımızdan yükselen bu sesi duyuyor musunuz? Açın yüreklerinizi bu sese. Çığlık çığlığa bir sevdadır hikâyemiz ve barışa, demokrasiye, özgürlüğe, kardeşliğe dairdir... Memleket memleket sevda... Çığlık çığlığa yaşamak... Ve özgürlükten gayrı bir hayatı haram kılmak kendine... Tükürün korkularınızı karanlığın orta yerine! Tükürün ve bırakın ayaklansın vicdanınız."
Albüm
Ferhat Tunç ' Çığlıklar Ülkesi' albümünün ufkunu böyle anlatıyor. Bir anlamda bu albümle altını kalın çizgilerle çizdiği mesajını paylaşmak istiyor bizimle. Söylenecek sözünü, 'aydın' sorumluluğunun çerçevesine oturturken, bugüne dair sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlatıyor hepimize...
Albümün aranjörlüğünü değerli müzik insanı Osman İşmen yaptı. İstanbul'da Ada Stüdyosu'nda kayıt edildi. Tonmaysterler: İhsan Apça ve Özgün Özden Mete ile çalıştı ve fotoğrafları, Yekbun Rona Ster tarafından çekildi.
Albüm ağırlıklı olarak her zamanki gibi, ağırlıkla Ferhat Tunç bestelerinden oluşuyor. Şiirlerini bestelediği değerli ozanları görüyoruz. Kısa bir süre önce yitirdiğimiz büyük ozan: Yusuf Hayaloğlu'nun "Sen kavgamda kızıl bir güldün, Sen bir hayat, sen bir ömürdün..." diye başlayan şiirinin bestesi yanında, Ahmet Can Akyol'un, Tacim Çiçek'in, Kamer Söylemez'in isimleri de yaralıyor. Hüseyin Ayrılmaz'dan bir eser ve Anonimler de var.Ferhat Tunç bu albümde dillerin kardeşliğini de barış rüyasına taşımış: Türkçe, Zazaca ve Kurmançi söylemiş.
Albümde 14 eser var:
Kızıl Bir Güldün, Memleketim, Çığlıklar Ülkesi, Söz Bitti (şiir), Ölüm Tanrıları, Usene Mı (zazaki), Dılo Yaman, Hey Vurmayın (Diyarbekir), Oy Gelin, Çawreşa Mın Nanay (Kurmançi), Ayrılık, Ölüm Gelirse, Bıveso (Zazaki) , Ere Serdo (Zazaki).