Uzun zamandır yazacağım diyorum ama bir türlü aklıma bir şey gelmiyor. Neden mi dersiniz? Anlam ve önemine binaen en değerli varlık olan insanın rahatı ve huzuru için neler yapmamız gerektiği noktasında fikir beyan etmek kadar kötü bir durum var mı sizce? Zaten bu topraklar üzerinde yaşayan insanların hepsi kardeş değil mi! Neden bu ayrılık ve gayrılık? Neden bizler bu kadar birbirimizden uzak duruyoruz. İnsanları birbirinden uzaklaştıran ve iten etmenler nelerdir?
Daha iki üç gün önce 1 Eylül Dünya Barış gününü kutladık. Ama aynı anda değişik illerde bir çok aile, aşiret ve köylüler arasında sonu ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanan kavgalarla bölgemiz adeta şaşkına döndü. Bizler birbirimizi öldürecek kadar seviyoruz mu acaba? Yoksa sırf günübirlik yaşam zevkleri uğruna en yakın akrabamızı kurşuna dizecek kadar canileşebilecek yapıda bir yaratık mıyız? Ne olduğumuzu ve nelerin peşinde olduğumuzu bilen birileri varsa lütfen bana yazsın. Ben böyle bir birlikteliğin var olmasından yana rahatsızım. Böyle bir kardeşliği benimsemiyorum. Canileşen ruhlarla benim hiçbir ilgi alaka ve alışverişim olmaz.
Bireysel sorunlarda olduğu gibi toplumsal sorunları da bir çatışma kültürü içerisinde algılayan ve ona göre hareket eden anlayışın bizi hiçbir yere vardıramayacağını herkes bilmek zorundadır.
Ülkenin içinde bulunduğu buhranlı havanın etkisi ile ne koparırsam kardır mantığı güdenlerin cirit attığı bir dönemde sağlıklı bir hava solumanın zor olduğu gibi ortaya çıkıyor.
Yerinden yönetimle ülke yönetimine katkı yapmak için çaba sarf eden bazı Belediye başkanlarını ve yerel kanaat önderlerini iki de bir rahatsız etmenin hiçbir anlamı yok. Bu duruma en bariz örnek ile Siirt Belediye başkanı Selim Sadak'ın yaptığı çalışmaları göz önünde bulundurmak yeterli olacaktır. Belediye başkanlığı görevini yapayım derken iki günde bir aile ve aşiretleri barıştırmak için girişimlerde bulunan, onları ikna etmek için bin bir zorlukla karşılaşan barış elçisi konumundaki Selim Sadak da bu kadar yoğun barıştırma girişimlerinden dolayı rahatsız olmaya başladı. Ne diye kavga edip birbirinizi öldüresiye kavga ediyorsunuz. Oturun oturduğunuz yerde. Yoksa bir taraflarınız mı şişmeye başladı.
Bölgemizin en acılı yarası olan toplumsal ve ulusal sorunu halletmek için yıllardır canla başla mücadele edenleri görmezlikten gelen bu tarz saldırganlık olayları artık yeter dedirtecek cinsten olmaya başladı. Bu halkın temsilcileri bu oyunbozanlık yapanları affetmez. Huzurumuzu bozmaya ve keyfimizi kaçırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Yerel sorunlardan yola çıkarak bölgesel ve dünya çapında önem arz eden Kürt sorununu çözmek için Hükümet adına yola çıkan İç İşleri Bakanı sayın Beşir Atalay'ın Tüm halk kesimleriyle yaptığı görüşmeler sonucunda ortak tavrın akan kanın durması iken neden hala ürkek ve çekingen davranılıyor bir türlü anlayamadım.
Savaş meydanlarında çarpışan komutanların en cesur olanı kim ise hep o kazanmıştır. Ürkek ve tırsak olan zaten savaşı baştan kaybetmiştir. Sağa sola bağırıp çılgınlıklar yapmaya çalışarak hıncını doğa güzelliklerinden almanın hiç kimseye bir faydası yoktur. Temiz hava bir insani haktır. Barut kokusunu insanlara zorla koklatmanın cezası sonra çok büyük olabilmektedir. Geçmiş tarihten öğrendiğimiz budur. Kimse ne kendini ne de halkı kandırmaya ve oyalamaya çalışmasın. Er ya da geç Kürt Sorunu mutlaka çözülecek. Madem durum bundan ibaret ve herkes bunu biliyor ise neden hala akan kanın önüne geçilmekte ürkek davranıyoruz. Neden hala kana karşılık kan isteme talepleri kanlı dişler arasından sızılan sözcüklerle kulağımızın zarı patlatılırcasına hırlamalar yükseliyor.
Nerede kaldı barış istiyoruz diyenler. Onurlu insanlar yeri ve zamanı geldiğinde "Onurlu bir barış için biz varız" diyerek meydanlarda avazı çıktığı kadar bağırıyorlar. Peki ya savaş taraftarları neden bu kadar sinsi davranıyor.
Değerli arkadaşım, dostum Muşlu şair yazar Müştehir Karakaya'nın "Artık barış taraftarı değilim, verin baltalarımı..." şeklinde devam eden şiir dizeleri aklıma geldi. Ne yapsak acaba? Ben de mi kalemi bırakıp savaşa başlasam!
Ne o! Bir ses duydum sanki. "Barış" mı dediniz?(İO/BÇ)