“ÇOCUKLAR ÖLMESİN ANNELER AĞLAMASIN…”
Israrla barışı savunan ve dillendiren bir isim öğretmen Ayşe Çelik. Öyle ki haberde dahi barış cümlelerinin büyük harflerle yazılmasını istedi.
Ayşe Çelik’i tüm Türkiye, 8 Ocak 2016’da özel bir televizyon kanalında yayınlanan Beyazıt Öztürk’ün programında “Çocuklar ölüyor, sessiz kalmayın” cümleleri ile tanımıştı.
Yeni Şafak ve Sabah Gazetesi gibi yayınlar haberi “PKK propagandası” olarak duyurmuş, hakkında “örgüt propagandası” yaptığı iddiası ile açılan dava sonucunda 20 Nisan 2018’de 6 aylık kızı ile Diyarbakır E Tipi Cezaevi'ne girmişti.
Aynı yıl 4 Mayıs'ta tahliye edilmişti ve cezası 31 Ekim'e ertelenmişti. Sonrasında yine hapishaneye konulan Çelik, Mayıs 2019'da nihayet tahliye oldu.
Ayşe Çelik o günleri anlatırken, "Bugün yine aynı süreçler yaşansa yine aynı şeyleri söylerdim" diyor ve ekliyor: "Çocuklar ölüyor, sessiz kalmayın."
Öğretmen Ayşe Çelik'i dinliyoruz.
"Amacım vicdanlara seslenmekti"
O gün barışı savunurken ne hissettiniz? Hangi hisle söylediniz o cümleleri?
Silvan’daki çatışmalardan kaçarak Diyarbakır merkeze taşındık. Günlerce çatışmaların, bomba seslerinin olduğu bir süreç yaşadık. "Acaba bize de bir şey olacak mı?" korkusu, açlık, susuzluk ve ailemizin bizden haber alamaması psikolojimizi derinden etkilemişti.
Bu rutin hale gelmiş günlük çatışma haberlerinden sonra ufak tefek ev işlerini bitirdikten sonra uyuyacaktım. Ancak uyku tutmadı. En ufak bir seste sıçrayıp, farkında olmadan ağlıyordum. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi korkuyordum.
Televizyon izleyip biraz kafamı dağıtmak istemiştim. Karşıma malum program çıktı. Herkes gülüp eğleniyordu. Ben de “Burada insanlar ölürken, ocaklara ateş düşerken, siz orada nasıl eğlenirsiniz? Hani Türkiye’nin doğusu ile batısı birdi, hani hepimiz aynı gemideydik.” diye öfkelenirken kendimi canlı yayında buldum.
Amacım, vicdanlara seslenmekti. Çığlıklarımızı duyurmaktı. Ölümlerin durmasını çatışmaların sona ermesini istemekti. Çatışmaların medyada yer verilmeyen veya verilmek istenmeyen yönüne dikkat çekmek istedim.
Ama Diyarbakır’dan Kürt bir öğretmenin yaşamı savunması ve ölümlerin durmasını istemesi, hain damgasını yemesine yeterli bir sebepti. Benim üzerimden "çocuklar ölmesin" demek de suç sayılmış oldu.
Ben sadece bir kurbandım. Esas amaç benim üzerimden halka korku salmak. “Sus, susmazsan muhalif olursan, senin de başına bunlar gelir.” Asıl mesaj bunu herkese hissettirmekti.
"İletişimi kesen komşularım oldu"
Sonrasında dünyanız nasıl değişti?
Öğrencilerini çok seven onları bir heykeltraş gibi yontup yeteneklerini ortaya çıkarmaya çalışan bir öğretmendim. Küçücük dünyamda yaşarken birden kendimi cehennemin ortasında buldum. Yıllarca Kürtlere yapılan zulümlerden ben de ufacık olsa da nasibimi almış oldum.
2016 yılından beri öğretmenlik yapamıyorum, yabancı olduğum bir şehirde ailemden uzakta yaşamak durumunda kaldım. Tüm Türkiye’ye afişe edilip hain ilan edildim.
Girdiğim çoğu ortamlarda kim olduğumu söyleyemedim. Çünkü beni aşırı derece mutlu eden tepkilerin yanında inanılamaz derecede önyargılı ve seviyesizce tepkiler ile de karşılaştım.
Yaşadığımız apartmanda bile bazı komşularım ciddi sorunlar yaşattı. Bazıları kim olduğumu duyunca iletişimi kesti.
'Canım acıdı, saatlerce ağladım'
Gebelik ve gebelik sonrası süreçler zaten zorlu süreçler olmasına rağmen, ben ne zaman cezaevine gireceğim korkusu ile yaşadım. Hiçbir zaman pes etmedim.
Kızıma yetmeye çalıştım. Sağlıklı bir çocuk yetiştirmek için çok savaştım. Direndim. Hayatıma bu olaydan sonra giren değerli insanların sayesinde, onların desteği ile bu zor süreci atlattım.
Tabii olumlu ve olumsuz birçok tepki aldım. Birbirinden değerli gazetecilerden, yazarlardan, akademisyenlerden, hukukçulardan, siyasetçilerden, annelerden, öğrencilerden ve halktan aldığım büyük destek ile ayakta kalabildim. Tabii diğer taraftan da o kadar çirkin, can acıtan tepkilere maruz kaldım ki öfkelenmemek elde değil.
Mesela biri “o teröristin sütünü bebeğe vermeyin o da terörist olur, devletin şefkatli kollarında olmalı” diye yazmıştı. Canım o kadar acımıştı ki saatlerce ağlamıştım.
Kızımın çoklu gıda alerjisi var ve sırf süt alsın diye çok sert diyetler yapmak zorunda kaldım. Ama cezaevine girerken şartların çok ağır olması sebebiyle, kızımı anneannesine gönderdim. Ve sütten kesilmek zorunda kaldı. Bu canı çok acıtan ve içimde kocaman bir yara açmıştı.
"Hapishane hak ihlalleri ile dolu"
Hapishane sürecinizi anlatır mısınız?
Cezaevi süreci uzun uzadıya anlatılacak bir süreçtir. Hem benim yaşadıklarım hem de diğer anne ve çocukların maruz kaldığı içler acısı durumu, hak ihlallerin yaşandığı travmatik bir süreçtir.
Yaşananlar hem Anayasa'ya hem de insanlığa aykırıdır. Çocukların, bebeklerin, hamilelerin yaşadıkları hukuksuzluklar bir iki satırla anlatılacak konular değil aslında. Herkesin bu hukuksuzluğu, trajediyi, kamuoyu baskısıyla gündemde tutup bu ihalaler için yoğun çaba sarf etmesi gerekiyor.
Bir çocuğun yeri evi, sıcacık yatağı, oyun alanları olması gerekirken, onlar cezaevinde emeklemek ve orada büyümek zorunda kalıyorlar.
"Güçlünün hukuku yıkılabilir"
Hayatınızda ne gibi değişikler oldu?
Çok şey değişti. Haksızlık karşısında susmamak gerektiğini, hep birlikte hareket edersek, bize dayatılmaya çalışılan "güçlünün hukukunun" yıkılabilceğini öğrendim. Cezaevinde duyulmayan çığlıkların sesi olmak için mücadele edeceğim.
Kızım küçük olduğu için ve bırakabileceğim kimse olmadığı için bu isteğimi tam olarak hayata geçirememiştim. Hiçbir çocuğun gözünden tek damla yaş akmasın diye bir nebze de olsa çocuklara umut olmak için bu mücadeleyi büyütüp, ellerinden tutmak için son nefesime kadar direnmek istiyorum.
"Yaşamı savunmalıyız"
Bugün olsa aynı şeyi yapar mısınız yine?
Kesinlikle yapardım. Yaşadığım zor süreçlere rağmen en ufak bir pişmanlık yaşamadım. Her gün sosyal medyada kurşunların hedefinde, tankların tomaların ezdiği, tedavi parası bulunmayan SMA hastası çocukları, tecavüzden, açlıktan, ihmallerden dolayı ölen çocukların ölüm haberlerini okuyoruz.
Yaşamak için bilmedikleri topraklara binbir umutla gelip ancak cansız bedenleri kıyılara vuran bebekler için mücadele etmeliyiz. Yaşamı savunmalı, annelerin gözyaşlarının akmaması için savaşmalıyız.
Artık annelerin feryatları değil, çocukların kahkahalarını duymak istiyorum. Ben kızmın saçının bir teline zarar gelmesin diye gece gündüz uğraşırken başka bir annenin evlat acısını yaşamasını istemiyorum.
"Çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın"
Son olarak sizden 1 Eylül Dünya Barış Günü mesajı alabilir miyiz?
Martin Luther King der ki: "Kuşlar gibi uçmasını balık gibi yüzmesini öğrendik, ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk, kardeş gibi yaşamayı.."
Neden hep birlikte barış ve uyum içinde renklerimiz, kimliklerimiz ve dillerimiz ile yaşamayalım? Hepimiz aynı gökyüzünün altında yaşıyoruz. Birini ötekinden üstün kılan ne?
Savaşlardan, ölümlerden bıkmadık mı? Kan, kin, nefret yerine birliği sevgiyi, hoşgörüyü var etmek daha kolay. Son olarak daha güzel, daha yaşanılır bir dünya umudu ile ÇOCUKLAR ÖLMESİN, ANNELER AĞLAMASIN..
Ne olmuştu?Kanal D'de yayınlanan Beyaz Show'daki sözleri nedeniyle, Ayşe Çelik hakkında 'terör örgütü propagandası yapma' iddiasıyla dava açılmıştı. Çelik'e verilen bir yıl üç ay hapis cezası 2 Ekim 2017'de onanmıştı. Ayşe Çelik, 8 Ocak 2016'da Diyarbakır'dan bağlandığı Kanal D'deki Beyaz Show programında "Burada çocuklar, anneler öldürülüyor; sessiz kalmayın" dediği için yargılanmış ve bir yıl üç ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Anayasa Mahkemesi'nden karar çıkmasının beklendiği süreçte 10 gün ek süre için yapılan talebin reddedilmesinin ardından Çelik, altı aylık bebeği Deran'la birlikte Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'ne girmişti. Ayşe Çelik, geçen yıl 20 Nisan'da 6 aylık kızı ile Diyarbakır E Tipi Cezaevi'ne girmiş ve 4 Mayıs'ta tahliye edilmişti. Cezası 31 Ekim tarihine ertelenmişti. |
(EMK)