"Akademisyenlerin sorunu yalnızca maddi değil. Öyle olsa laboratuvar kurarsın, maaşını yükseltirsin, sorunu hemen çözersin. '24 bin lira vereyim gelsinler' demek yeterli gelmiyor. Çünkü başka sorunlar da var. Örneğin akademik özgürlüğün olmaması. Ben buraya gelirken benim çalıştığım bölümün direktörü bana 'Orada başına bir şey gelirse biz senin arkandayız,' dedi. Bunu Türkiye'de diyebilecek bir rektör var mı?"
Bu soruyu Profesör İlker Birbil soruyor. Birbil, kendisi gibi akademisyen eşi ve iki çocuğu ile birlikte bundan tam bir yıl önce Türkiye'den Hollanda'nın Utrecht kentine göç etti. Başkaca söylemek gerekirse "göçen beyin"lerden. Ancak, Birbil, akademisyenlerin Türkiye'den gitmesine "beyin göçü" denilmesinden yana değil; Türkiye ile iletişimi ve ilgisinin sürdüğünü anlatıyor ve "Bizler gidince sanki tüm köprüler atıldı sanılıyor. Öyle bir şey yok" diyor.
Birbil, 4 Ocak 2019'da Erasmus Üniversitesi'nde Veri Bilimi ve Optimizasyon Kürsüsü'nün başına getirildi.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yayımladığı 'Uluslararası Göç İstatistikleri' raporuna göre 2017'de Türkiye'den göç eden kişi sayısı bir önceki yıla kıyasla yüzde 42,5 artış göstererek 253 bin 640 oldu. TÜİK, 2018'e verilerini 23 Temmuz 2019'da yayınlayacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 22 Eylül 2018'de İstanbul'da katıldığı bir toplantıda, bilim insanlarına çağrıda bulundu, "Bilim insanlarımızın yurda dönüş seferberliğini başlatıyor ve uluslararası lider araştırmacılar programı hazırlıyoruz," diye seslendi. Söz konusu seferberliğin daha sonra ortaya çıkan detaylarından biri de "Türkiye'ye dönecek akademisyenlere aylık 24 bin lira verilmesi" idi.
TIKLAYIN - Akademisyen Yargılamalarının Sayılarla Bir Yılı
Peki, "beyin göçü" söylenildiği kadar endişe verici bir durum mu? Ekonomik desteklerle akademisyenler Türkiye'ye geri döner mi?
Prof. Birbil'le "Barış Bildirisi"ni imzalaması nedeniyle "terör propagandası" yaptığı iddiasıyla yargılandığı dava için Türkiye'ye geldiği gün söyleştik.
TIKLAYIN - İlker Birbil'in Beyanı
Sizin akademide çalıştığınız bilim dalı nedir?
Benim alanım optimizasyon. Uygulamalı matematik gibi düşünebilirsiniz. Son yıllarda veri bilimi uygulamaları ve orada karşılaşılan optimizasyon problemleri ile de ilgileniyorum.
Sabancı Üniversitesi'nde çalışırken Türkiye'den gittiniz. Neden?
Hep bir akademisyenin toplumsal sorunlara duyarlı olması gerektiğine inandım. Elimden geldiğince de öyle yapmaya çalışıyorum. Son yıllarda muhalif kanatta sayıldığımı biliyordum; üzerine bir de barış imzacısı olmam eklendi. 2017'nin sonlarına doğru Türkiye'de akademisyen olarak çalışabileceğim alanın daraldığını hissettim. Sabancı Üniversitesi'nde hiçbir baskı görmedim. Aksine bana destek oldular. Ancak onların da bir şey yapamayacakları bir noktaya gelmiştik sanıyorum.
Bir yandan da Türkiye'nin sürtünme katsayısı yüksek bu gündeminden bir süre uzak kalmak istedim. Barış İmzacıları'na açılan davalar da eklenince, tam bir yıl önce kendisi de akademisyen olan eşimle birlikte yurt dışına gitme kararı aldık.
"Ülkedeki gerilim azalırsa geri dönecek bilim insanları olabilir"
Moda deyimi ile ailece "Beyin göçü" yaptınız?
Artık beyin göçü demesek? Bizler gidince sanki tüm köprüler atıldı sanılıyor. Öyle bir şey yok. Düşünsenize birkaç yıl boyunca Avrupa'nın göbeğinde olacağım, orada bir network kuracağım. Belki yanıma Türkiye'den araştırmacılar gelecek. Hali hazırda bazıları ile çalışıyorum, ilerde başkaları ile de çalışacağım. Biz beyin göçü dedikçe insanlar, özellikle de genç arkadaşlar, çok üzülüyorlar. Bilim insanları bir yandan gidiyorlar, evet. Ancak bir yandan da gittikleri o ülkelerde ilerde hepimize faydası olabilecek ilişkiler kuruyorlar.
"Yeter ki aidiyetimizi kaybetmeyelim"
Geri dönmek gibi bir gündeminiz var mı?
Oradayken ne zaman döneceğim diye düşünmek bana iyi gelmiyor. Yani şu anda bu sorunun kesin cevabını bilmiyorum. Ben 15 yıl önce de Hollanda'da iki yıl yaşadım. Dünya o zamandan bu zamana hızla değişti. Birbirimize erişmemiz artık çok daha kolay. O zamanlar annemle birbirimize faks çekerdik. Şimdi istediğimiz zaman görüntülü görüşüyoruz.
Açıkçası bu gidişlerle ilgili bu kadar negatif olunmasından yana değilim ben. Gidelim ama yeter ki aidiyetimizi kaybetmeyelim. Bizler bu kadar negatif olduğumuzda, bu konunun genç insanlara yansıması çok daha şiddetli oluyor. Kamçı etkisi diyebilirim. Bir umutsuz konuşma diğerini tetikliyor; karamsarlık çöküyor. Lütfen, Türkiye'deki sistem tamamen mahvoldu, bitti demeyelim. Zor günlerden geçiyoruz. Birlikte çıkacağız. Unutmayın bu ülke elbette iyi akademisyenler yetiştirdi. Ve hâlâ üniversitelerimizde çok iyi hocalarımız var.
"Akademisyenlerin geri dönmesini sadece maddiyatla sağlayamazsınız"
Hükümetin akademisyenlerin geri dönüş seferberliğini nasıl buluyorsunuz?
"Aman beyin göçü oldu, gençler ayrıldı," diye dövünmeyelim artık. Olan oldu işte. Ne yapabiliriz onu konuşalım. Mesela o 24 bin lirayı daha iyi işlerde kullanabilir miyiz ona bakalım. Bana kalsa bu paranın önemli bir kısmını yurt dışındaki bilim insanları ile Türkiye'dekileri bir araya getirmek için harcardım. Konferanslar, çalıştaylar düzenler; öğrenci değişimi için anlaşmalar imzalardım. Diğer kısmını da buradaki üniversiteleri daha zenginleştirmek için ayırırdım. Ama bunların hepsinin tesir etmesi için öncelikle üniversitelere özerklik verirdim. Bakın işte o bedava... Hoş yeni değil bu mücadele. Ben kendimi bildim bileli, pek çok akademisyen bunu talep ediyor. YÖK de biliyorsunuz 35 yıldır her yıl kalkıyor.
Akademisyenlerin sorunu yalnızca maddi değil. Öyle olsa laboratuvar kurarsın, maaşını yükseltirsin, sorunu hemen çözersin. '24 bin lira vereyim gelsinler' demek yeterli gelmiyor. Çünkü başka sorunlar da var. Örneğin akademik özgürlüğün olmaması. Ben buraya gelirken benim çalıştığım bölümün direktörü bana 'Orada başına bir şey gelirse biz senin arkandayız,' dedi. Bunu Türkiye'de diyebilecek rektör var mı? Ya da bu söyleşiyi biz bu ülkede herhangi bir üniversitenin kampüsünde yapabilir miydik?
"Biatla yerleştirilen akademisyenleri Avrupa alıyor mu?"
Gerçekten yabancı ülkeler, bizim ülkenin akademisyenlerini çekiyor mu?
Evet ama atmosferi yaratarak çekiyor. Yarın, başka bir ülkeden iyi eğitimli, işini düzgün yapan insanlar gelse sanki Türkiye almayacak. Neden almasın? Bu arada Avrupa Türkiye'deki akademisyenlerin hepsini aldı mı? Biatla yerleştirilen akademisyenleri alıyor mu mesela? Hadi diyelim yabancı ülkeler akademisyenlerimizi kaçırıyor. O zaman biz de yurt dışından akademisyen ithal edelim. Halen daha para verelim insanları getirelim diyorlar. O retorik çöktü. Saçma bir retorik o. İşinin ehli akademisyenlerin çoğu sadece para için Türkiye'ye gelmez. Aziz Hoca mesela. O burada olsaydı, şu an tüm dünyanın tanıdığı Aziz Sancar olabilir miydi? Asıl önemli olan onu buraya getirmek değil. Onun yanına Türkiye'den öğrenci gönderelim, o arkadaşlar Aziz Hoca'yı geçsinler.
"Üniversite networklerini geliştirelim"
Sizce "Akademisyenler geri dönsün" bakış açısı takıntılı mı?
Bir çeşit takıntı. Akademisyenlerin dönmesi için sadece para ya da üniversitelerin iyileşmesi yetmez. Ülkedeki gerginliğin ve kutuplaşmanın da düşünülmesi gerek. Daha önce dediğim gibi 24 bin lirayı insanlara vermek yerine, o parayı dünya üniversiteleriyle bağlantıya geçip eğitim ağını güçlendirme projelerine yatırmak daha faydalı olabilir. O bütçe, araştırma ve eğitim araçlarının geliştirilmesinde de pekala kullanılabilir.
Siz daha önce de yurt dışında yaşamıştınız şimdi de gittiniz arada farklar var mı?
Kötü olan yetişmiş insanlarımızın göç etmesi değil. Bence kötü olan aidiyet duygusunun kaybedilmesi. Ben yaşım itibariyle bunu yaşamıyorum. Şimdi ise yeni bir nesil var ve işin fenası "Orada yaşamak için nasıl pasaport alırım," "Vatandaşlığa nasıl geçerim?" diye soruyorlar. Bizim şimdi de, daha önce gittiğimizde de, aidiyet duygumuz hep güçlüydü. Amerika'da ya da Hollanda'da yaşarken bu topraklardan kopmayı hiç düşünmedik. Buraya bağlı kaldık, buradaki insanlar için faydalı işler yapmaya çalıştık.
"Rüzgara karşı birlikte mücadele edelim"
Barış imzacısı olduğunuz için pişmanlık duyduğunuz oldu mu?
Hayır, pişman olmadım. Arkadaşlarımızı üniversitelerden attılar. Biz kalanlar ne yaptık? Ne yapabildik? Bu sorulara yeteri kadar yanıt veremediğim için üzgünüm. Mahkemeye sunduğum beyanımda da belirttim: Ben özgür irademle attım o imzayı.
Şu an ülkede olan gerginlik herkes gibi bizleri de etkiledi. Biraz da bu nedenle gitmek istedim. Bu kargaşanın içinde yerinde sayma tehlikesi olduğunu unutmayalım. Eğer, yurt dışından da buraya faydam dokunacaksa gidilebilir diye düşündüğümü çok iyi hatırlıyorum. Evet bu dönem rüzgârlı bir dönem. Rüzgâra karşı el ele tutuşup mücadele edelim. Elbette tüm bunlar da geçecek.
İlker Birbil hakkında Öğrencileri Eşisözlük'te onun hakkında şunları söylüyor: "İnanılmaz saygı duyduğum, çok çok sevdiğim, en bi mükemmel hocam.. en ufak sıkıntımda 'bunu da İlker hocaya sorayım' diyebilcek kadar güvendiğim, yüksek lisansım konusunda beni gaza getirip belki de tek güvencem olan insan kendisi.. gözlerinin içi gülüyor bir şeyler paylaşırken.. keşke herkesler onun gibi olsa." Erasmus Üniversitesi'nin websayfasında şu bilgilere yer veriliyor: Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Programında 14 yıl öğretim üyesi olarak çalıştı. Türkiye'de lisans ve yüksek lisans derecelerimi aldıktan sonra, doktora derecem için neredeyse üç yıl ABD'de kaldı. Araştırma ilgi alanları makine öğrenmede paralel ve dağıtılmış optimizasyon, büyük ölçekli optimizasyon problemleri için algoritma geliştirme, veri bilimi, gelir yönetimi, stokastik dinamik programlama. Eşi Pınar Yolum ile birlikte Türkiye'deki akademik yaşam hakkında bir blog tutuyor. |
(EMK)