Türkiye Barış Meclisi sözcülerinden Hakan Tahmaz, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın bugün hükümetin "demokrasi açılımı" adını verdiği girişimleriyle ilgili konuşmasını değerlendirirken "Atalay'ın bir önceki açıklamasına göre oldukça ürkek, kafasının karışık olduğunu görüyorum" dedi.
Tahmaz Atalay'ın hiç "Kürt sorunu" sözünü kullanmamış, "terör sorunu" demiş, vurgularını "bayrak, İstiklal Marşı, devlet ve resmi dil"e yapmış ve çözüm için esas olan anayasa değişikliği, genel af gibi konuları dışarıda tutmuş olmasını "Demek ki beklentilere karşılık verebilecek bir açılım yok. Bu son dönemdeki şoven söylemlerin hükümeti ne derece baskı altına aldığını gösteriyor" diye yorumladı.
"Hükümet umut dağıtmayı sürdürüyor, ama dili olumsuzlaşıyor. Bu süreç uzadıkça, kamuoyunu yanıltmaya dönüşme riski var. Başbakan 'Bedeli ne olursa olsun devam' diyor, ama bunun kolay olmadığı anladıklarını düşünüyorum. AKP cesaretli bir adım atamıyor. CHP ve MHP'yi iknaya yöneliyor. Ama CHP de MHP de Kürt kimliğinin inkarı üzerine siyaset tutturmuş durumda.
Meclis'te açıklayacakları liste, Kürtlerin taleplerini ne kadar içerebilir ki. Kolektif haklara yönelmez, genel af düşünmezseniz bu zor olur."
"Proje bitti denemez"
Ancak yine de bu durumun hükümetin projesinin "bittiği" anlamına gelmeyeceğini vurgulayan Tahmaz "Türkiye bir yola girmiş durumda. Bu yolda yürümek zorunda. Ama iki adım ileri, bir adım geri mi yürür; bilmiyoruz."
Tahmaz'ın hükümetin "Kürt açılımı"yla ilgili bazı saptama ve değerlendirmeleri şöyle.
DTP ve Kürtlerle ilişki: Bugüne kadar DTP'yle ve Kürtlerle simgesel olarak görüşüldü. Kürtlerin çoğunlukta olduğu sivil toplum örgütleriyle görüşüp ne dediklerini dinlemiş değiller. AKP'ye radikal biçimde muhalif kesimlerle, örneğin sosyalistlerle de görüşmediler. Görüşmeleri kendilerine güç verecek kesimlerle yürütmek niyetinde oldukları görülüyor. Oysa hükümet, DTP'yle ve Kürtlerin örgütleriyle görüşülmeli. DTP'yle kalıcı ve sağlıklı bir ilişki gerek. Şehit aileleriyle görüşüldü. Ölen PKK militanlarının aileleriyle, cezaevlerindeki 5 bine yakın kişinin aileleriyle görüşülmedi. Bunun Kürtlerde nasıl bir duygu yaratacağını düşünün.
Operasyonlar durmalı: Bir yandan askeri operasyonlar sürüyor. Çatışan taraflardan biri, PKK, operasyonlar durmadan tek taraflı eylemsizliği sürdüremeyeceğini söylüyor. Kişisel düşüncem, her durumda çatışmasızlığın devam etmesi. Ama bir beklenti olması için, elini tetikten çekmiş olanlara karşı yönlendirilen silahların indirilmesi gerek. Bu operasyonların durdurulması demek.
Öcalan'ın yol haritası: Kürtlerin belli bir kesimi Abdullah Öcalan'a bir misyon yüklemiş durumda. Öcalan'ın yazdığı yol haritası şu an devletin elinde. Ama bu tartışmada yer alan bizler yol haritasını bilmiyoruz. Bunu engellemenin anlamı yok. Yasal da değil. Öcalan görüşlerini ifade ediyor. Yol haritasının mutlaka avukatlarına verilmesi gerek.
"PKK'ye silah bıraktırabilecek tek kişi Öcalan"
Biliyoruz ki herkes için Öcalan'ın söyleyeceği önemli. Engelledikçe gerilimin tırmanmasına neden olunuyor. Kaldı ki PKK'ye silah bıraktırabilecek tek insan Öcalan. Bundan neden kaçınılıyor?
1999'da ve 1 Ekim 2006'da, iki kez, cezaevinden yaptığı çağrıyla PKK eylemsizlik kararı aldı. Özellikle 2006 önemli. 29 Ağustos'ta PKK eylemsizlik için altı şart koşmuştu. Öcalan'ın çağrısı üzerine o şartları dondurdular. 15 gün sonra ateşkes ilan ettiler. Bunu devlet de biliyor. PKK de yol haritasının içeriğini bilmeden "arkasındayız" demişti. Yol haritasını devlet biliyor, biz niye bilmeyelim.
PKK çatışmasızlığı sürdürebilir: Sanırım PKK bu çatışmasızlığın devamını savunur. Çünkü hükümet Kürt siyasetini köşeye sıkıştırıp "Biz adım attık, ama eylemler sürüyor" diyebilir. Bu yüzden PKK taktik olarak, hükümet tekliflerini açıklayana kadar eylemsizliği uzatmayı tercih edebilir.
İfade özgürlüğü: Bakan Atalay ve Başbakan bir taraftan herkesin düşündüğünü korkmadan söyleyebilmesinden söz ediyor, bir taraftan ağzını açan DTP'li belediye başkanı, siyasetçiler için valiler soruşturma talep ediyor. Çocuklar terörle mücadele kapsamında yargılanıyor. Oysa valileri de çocukları gözaltına alan kolluk kuvvetlerini de durdurmak İçişleri Bakanı'nın elinde. Hükümetin demokrasi hissini güçlendirecek adımlar atması gerek.
Barıştan yana olanlar topluma anlatmalı: AKP'de milliyetçi hava nedeniyle ürkeklik var. 2011'deki seçime yaklaşıldıkça milliyetçilik yarışı başlayacak. Özellikle Türk milliyetçiliğinin yükselen sesine karşı barışın sesini yükseltmeliyiz. AKP'ye en büyük basınç, Türk milliyetçilerinden geliyor. Türkiye kamuoyuna barışın neden gerekli olduğunu, Kürtlerin de eşit yurttaş olarak yaşama hakkı olduğunu anlatmak gerekiyor. (TK)