Her seferinde de çantalarımızda "kaçak" bir şeyler olup olmadığından, kendimiz bile şüphe duyuyoruz. Fakat en az ayda bir kez buralardan geçenler için kimlik kontrolü son derece rutin. Hatta bazıları kimlik kontrolü yapan askerle arkadaş bile olmuş; yüzler tanıdık hale gelmiş.
Ancak bu rutinlerin azalmasına karşın sürüyor olması, gerillayla askerler arasındaki çatışmalar, helikopter sesleri, eski günlerin tamamen unutulmasını sürekli geciktirmiş.
Diyarbakır'ın kozmopolit havası içinde böyle bir izlenim edinmek, elbette çok zor. Zaten büyük ve karmaşık şehir içinde korkuları ve sevinçleri ayırdetmek pek mümkün değil.
Ancak daha küçük yerlere, mesela Batman, Van ve Hakkari'ye doğru uzandıkça ağırlığını hissettiriyor bu hava. Öte yandan, Diyarbakır sokaklarında hemen her adım başı karşılaştığımız dilenciler, yoksulluğun ne boyutlara vardığını göstermeye yetiyor.
Hele bir de köyden göç eden ailelerin yoğunlukta olduğu Suriçi civarındaki sefaleti görünce, yaraların ne kadar derinde olduğu daha acı bir biçimde hissediliyor. Suriçi semtini dolaştıkça, yoksulluğun kokusu artıyor. Tabii bu yoksulluk tarihi kalıntılara, kiliselere, türbelere de sinmiş, doğal olarak.
100 kişiden biri kadın
Batman'ın şehir merkezi ise bizi oldukça şaşırtıyor. Çünkü, adı Hizbullah ve kadın intiharlarıyla anılan Batman tahminimizden çok daha büyük ve birçok doğu iline göre daha zengin bir şehir.
Fakat sokaklarda veya çarşı içinde çok az kadınla rastlaşıyoruz. En fazla yüz kişiden biri kadın ama onlar da çoğunlukla orta yaşın üstündeki başı örtülü kadınlar. Bizi Hasankeyf'e götüren şoförümüzün anlatımına göre sokakta dolaşan kadın sayısının "artışı" da yeni yeni başlamış.
Genç kızların dışarı çıkmaması ise bir gelenekmiş! Hatta şoförümüz Bahattin'in söylediğine bakılırsa, Batman'da sokağa çıkmamak, bir genç kızın "ağırlığını" kanıtlamasının önemli bir adımıymış!
Sokakta sık görülen kızlara, "hafif" gözüyle bakılıyormuş. Dolayısıyla Batman'daki genç kızların sosyal hayattan mahrum kalmalarını bu vesileyle öğrenmiş oluyoruz.
Kadın intiharlarını ise sormaya, açıkçası cesaret edemeyip, bu soruyu Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan için saklıyoruz.
Kalkan'ın yanıtı bizi şaşırtmıyor: "İntiharlar hemen hemen durma noktasına geldi. İnsanların büyük hayalleri, ulaşmak için çaba sarf ettikleri umutları vardı, biliyorsunuz. Onlar da gerçekleşmeyince farklı bir psikolojik durum yaşandı.
Bir de çatışmalı dönemde sivil giyimli Uzman Çavuşlar mahallelerin içine kadar giriyordu. Kadınları kandırarak, umutlandırarak ilişki geliştirince farklı durumlar yaşandı. Kimi kadınlar da kendi ailesini, yakınını kaybedince intihara yöneldi. Psikolojik sorun yaşamayan kimse yok".
Kalkan, kadınların aile meclisi tarafından intihara zorlandığını ise kabul etmiyor.
Demokrasi Bulvarı, Yaşar Kemal Caddesi, Özgürlük Sokağı
Sokak ve cadde isimleri, son yerel seçimlerde Demokratik Güç Birliği Adayı Hüseyin Kalkan'ın Belediye Başkanı olmasından sonra değişmiş; Ahmed Arif Bulvarı, Yaşar Kemal Caddesi, Barış Bulvarı, Demokrasi Caddesi, Özgürlük Sokağı...
İnsanların talepleri, sokak ve caddelerin isim tabelalarında birer pankarta dönüşmüş anlaşılan. Tıpkı Belediye Zabıta Müdürlüğü'nün, tavuk ve hindilerin ayaklarından tutularak taşınmasını yasaklayarak, kendilerine yapılan muameleyi, kendilerinin hayvanlara bile yapmadıklarını örtük olarak söylemeye çalışmaları gibi.
Zaten bölge insanı, devletin tahakküm "sanatına" karşı, oldukça etkili ve şaşırtıcı bir direniş "sanatı" geliştirmedeki yeteneğini, hayatın her alanında gösteriyor. Tıpkı Hasankeyf'te, okul harçlığını çıkarmak için kendi elleriyle yapıp sattığı mutfak süslerine, yeşil, sarı ve kırmızı renkleri işleyen küçük kız gibi.
Batman'ın "zengin" bir yer olduğunu söylediğimize bakmayın. Zira kenar mahallelere gitmeye fırsatımız olmadıysa da Hasankeyf yolundaki köyleri, insanların öncelikle sıcaklardan ama aynı zamanda yoksulluktan sığındıkları mağaraları görme imkanımız oldu.
Batman'ın şehir olma serüveni topu topu elli yıllık bir geçmişe dayansa da, yanı başında binlerce yıllık tarihi şehirler var. Asıl yoksulluğu, buralarda yaşayan insanlar yansıtıyor. Turizmden azıcık da olsa nasibini almış olan Hasankeyf halkının durumu da pek iç açıcı sayılmaz.
Bize rehberlik eden belediye çalışanı Şirin, baraj yapımının sürmesi halinde, insanların büyük şehirlerde çöp toplayarak yaşamını sürdürmek zorunda kalacağını söylüyor. Dere suyunun çamurlu ve bulanık olmasının nedenini de, baraj yapımına dayandırıyor.
40 dereceye varan sıcaktan bir nebze olsun kurtulmak için, derenin üstüne yapılan çardağa sığınarak, soğuk bir kavun yedikten sonra, tekrar Batman'a doğru yol alıyoruz. Rehberimiz de bu sırada, Mem û Zîn'den başlayıp, Nuh'un gemisine kadar onlarca efsaneyi anlatmaktan bıkıp usanmak bilmiyor. Şehre yaklaşınca da ekonomik durumdan söz açılıyor; buna da harabe görünümünde, tek ağacın olmadığı yol üstündeki bir köy vesile oluyor:
"Abi, Batman'da petrol işinde çalışıyorsan, işin tamam. Petrolde çalışan adam asla aç kalmaz. Ayda en az bir milyar para toplar. Zaten Batmanlıların zenginliği buradan gelir. Yoksa kavun-karpuzla kimse karın doyuramaz. Petrolde iş bulamayan adam da, aha şunun gibi köylerde açlıkla pençeleşir".
Fakat petrolde çalışan bir kişinin aldığı bir milyar ücreti, evdeki nüfusa dağıtınca, Batmanlıların "zenginliğini" anlıyoruz. Şirin'in anlattığına göre her hanede en az beş çocuk yaşıyor. Ancak karısıyla birlikte, iki çocuk yapmakla yetindiklerini, övünerek anlatıyor.
"Kürtkıran"la yeni bir yol macerası
Güneş yavaş yavaş Batman'ı terk ederken, otogardan Van'a gitmek için dolmuş bulma telaşına giriyoruz. Bir otoparkı andıran küçük otogarda yüzlerce dolmuş bekliyor.
Dolmuş ismini biz kullanıyoruz ama halk arasında bu dolmuşlara "Kürtkıran" diyenler de var. Zira en fazla trafik kazalarına, daha fazla para kazanmak için son hızla sürülen bu dolmuşların sebep olduğu söyleniyor.
Batman otogarından Van'a dolmuş bulamıyoruz. Bu sırada yolculuktan ve sıcaktan bunalan dolmuşçuların şikayetlerini dinliyoruz. Yıldız Tilbe'nin şarkıları otogarda yankılanırken, Siirt'e bağlı Ziyaret Beldesi'ne gitmek için bir "Kürtkıran" buluyoruz.
Beldenin Ziyaret adını alma ve Van'a var(amay)ışımızın nedenini ve korku dolu yeni yol maceramızı da bu sırada defterimize not ediyoruz. (İA/EÜ)