Eğer yeterince bakarsanız içinize, aslında acı çekmemek için öfkelendiğinizi de anlayacaksınız. Kimilerinin deyimiyle "terörist gibi" konuşan kişinin 7-8 yaşında olduğunu görünce, okuduklarınızı nereye koyacağınızı bilemeyeceksiniz.
Bu yazı dizisi boyunca konuşanların çocuk olduğuna bazen inanmayacaksınız bile. Ama size anlatacaklarım başka topraklarda geçen bir hikâye.
Arka sokaklar
Çocukların ayrı bir dünyasının olmadığı, ekmeğin kapanın, hayatın ayakta kalanın olduğu topraklarda. Çocukların şehri Diyarbakır'ın arka sokaklarının hikâyesi bu.
Kimi kez polisin bile zor girdiği kenar mahallelerde, köyleri yananların göç ettiği sokaklarda geçen... Ama en önemlisi, çocukların kimselere, hatta bazen anne babalarına bile anlatmadıkları hikâyeler var, size anlatacaklarım arasında. Çünkü...
Onlar, "polise taş atan çocuklar" adıyla Türkiye siyasetinin merkezine oturdular. Başbakan doğrudan onlardan söz etti, "Çocuk da olsa, kadın da olsa terörün maşası haline gelmişse gerekli müdahale yapılacaktır" bile dedi. Bakanlar, askerler onları konuştu günlerce. Taş atmak için rüşvet aldıkları bile söylendi.
Suçlandılar, mahkemelere çıkarıldılar, haklarında manşetler atıldı. Ama kimse onlara "Niye?" diye sormadı. Suçlu ilan edilecek kadar büyük ama fikirleri sorulmayacak kadar küçük sayıldılar... Şimdi anlatacaklar.
Çocukların dili
Yedi yaşında, okul önünde fotoğraf makinesini görünce zafer işareti yapan minik, "Apo için" derken ne demek istiyor aslında?
Eyleme katılan kız çocukları can çekişen çocukları anlatırken neden güler? İnsana "İşte burası dünyanın sonu" dedirten Diyarbakır varoşundan bir çocuk, "Nobel ödüllü bilim adamı olmak istiyorum" deyince ne cevap verilir?
Gözaltından çıkan dokuz yaşındaki bir çocuk, babası kızar diye niye susar?
On yaşında bir çocuk fena dövüldükten sonra anne-babası onu almaya gelmezse ne hisseder?
"TC devleti" diyen bir çocuk kimin dilini konuştuğunun farkında mıdır?
Bir başka "Diyar"
Bir de Diyar var. 8 yaşında. Piyanosunun başında konuşurken, bakıcısı Özlem abladan bahsederek, "O olaylar Diyarbakır'da değil, Özlem ablanın şehrinde oldu" der. Başka bir piyanist küçük, "Teröristler eve girip annemi öldürecekler diye korktum" diyecek kadar başka bir Diyarbakır'da yaşamaktadır.
Sokakları çocuk dolu Diyarbakır'da bir de sokağa çıkmayan çocukların şehri vardır. O şehirde yaşanan olaylar, aynı güne denk gelen Güneş tutulmasıyla hatırlanır.
Çocuklar affeder
Sahi, hangi çocuk sadece çocuktur? Siyasal İslamcı gösterilere getirilen çocuklar mı? Sol eylemlerde marşlar ezberletilenler? Aşırı milliyetçilerin kamuflaj giysili çocukları mı? Hangi çocuk babasınınkinden farklı bir futbol takımı seçer? Belki de sözlerini okuyacağınız çocuklar, taş atanlar ya da polislerin çocukları, sadece annelerinin tarafını seçmektedir.
Çünkü Ortadoğulu ve kederli bir gelenektir, bu ülkenin çocukları, bir gün annelerini "kurtarmayı" hayal ederek büyür. Annesini ne ağlatıyorsa, babasını ne korkutuyorsa ona düşman olarak alır yaşını. Ve çok sonra anlar ki asıl anneler ve babalar kurtarmalıdır çocukları. Sanılanın aksine çocuklar büyükleri affeder. Dilerim bir gün Diyarbakırlı çocuklar da bu ülkenin büyüklerini bağışlar.
"Örtmenim, babamı döverler diye korktum örtmenim!" Bağlar Mahallesi'nin çocukları birazdan okula gidecekler. Ama şimdi Sur Belediyesi'nin Eğitim Destek Merkezi'nde "olayları" konuşuyorlar. Her gelen büyüğe yaptıkları gibi "Örtmenim" diye diye, parmak kaldırıp ayağa kalka kalka, yüksek sesle "açıklamalar" yapıyorlar.
Onlar, Diyarbakır'da olayların başladığı mahallenin, yaşları sekiz ile on arasında değişen çocukları. Kısacık hayatlarında, kimilerinin ömürleri boyunca görmedikleri şeyleri gördüler ve daha küçücükken gördüklerinin ne kadarını, kime, nasıl anlatacaklarını çok iyi öğrendiler. O yüzden önce İstanbul'dan gelen gazetecilere, söyleyecekleri cümleleri geçiyorlar sıradan, ezberlenmiş bir dua gibi:
"Diyarbakır'ı hep kötü gösteriyorlar!"
"Halklar kardeş olsun!"
"Barış istiyoruz!"
Durdurup ezberi, soruyorum:
"Barış nasıl bir şey peki?"
Şiirini unutmuş okuma bayramı çocuğu gibi tavana dikiyorlar gözlerini ve cevap veriyor biri:
"Bahar gibi bir şeydir belki."
Kendileri oluyorlar, misket gibi dönüyor gözleri.
"Herkes kendini Polat sandı"
İşte o zaman, ezber bozulurken, kapkara bir kız çocuğu, gözlerini kırpıştırarak, cam kırığı gibi bir sesle söylüyor söyleyeceğini:
"Örtmenim, iki abimi dövdüler örtmenim. Ben kendimi bir anda... Ölü gibi hissettim örtmenim. Babamı döverler diye korktum örtmenim."
Biri başlayınca diğerleri arkasından geliyor ve bütün hadise makineli tüfek gibi, dakika dakika, bir haberci titizliğiyle anlatılıyor:
"Bu kadarcık (eliyle küçük olduklarını gösteriyor ama kendisi henüz bir metre) çocuklar ateş altında kaldı örtmenim. Bıçaklı çocuklar vardı. Gaz bombası atılıyordu, çocukların gözlerine giriyordu örtmenim. O zaman ben içimden 'Bunların Allah'tan korkusu yok mu?' dedim. O gün örtmenim herkes kendini Polat Alemdar sanıyordu örtmenim. Bize kötü örnek oluyorlar örtmenim."
Foto muhabiri arkadaşım Yurttaş aniden soruverdi çocuklara:
"Peki ne oldu dizinin son bölümünde?"
Gürültü kıyamet, herkes son bölümü anlatmaya başlıyor. Düştükleri durumun komikliğini anında anlayıp olayların esprili yanını anlatmaya başlıyor içlerinden biri. Çocuklar deli gibi gülmeye başladığına göre ancak çocuk gözlerinin göreceği bir komiklik var bu işte:
"Örtmenim, kih kih kih, olaylar sırasında yaşlı bir kadın kih kih kih vardı. Elinde Kuran'ı tutuyordu. Taş atanlara 'Allah'ınız varsa atmayın' diyordu. Polisleri kurtardı kadın örtmenim. O kadın olmasaydı polisler mahvolmuştu!"
Kahkahalar... Yaşlı kadını düşünüp düşünüp gülmeler...
Çocuklarla Ankara siyaseti
Fakat çok gevşediklerine kanaat getirdi ki biri, hemen olayın soğuk siyaset kısmına değindi:
"Olayların ilk günleri polisler yumuşak davrandı örtmenim. Ama sonra örtmenim Başbakan 'Çocuk, kadın fark etmez, gerekeni yapın' dediği için polisler sertleşti. O sırada Tarım Bakanı örtmenim, 'Çocuklara beş milyon verdiler taş atsınlar diye' deyince örtmenim, polisler bize küfür attı örtmenim. Biz de onlara küfür attık örtmenim.
Biz Tayyip'i çok seviyorduk, 'Kürt sorunu' demişti, ama artık nefret ediyoruz örtmenim. Bir de ATO Başkanı Sinan -soyadı neydi ya?- işte ATO Başkanı dedi ki, 'Barzani babanızın yanına gidin' dedi, örtmenim."
Kimmiş bu Barzani peki?
"Başka bir devletin başkanıdır örtmenim. Bizimle ilgisi yoktur. Biz Türkiyeliyiz örtmenim."
Sonra başka şeylerden konuştuk. "Sihirli Annem" dizisinden, Şirinler çizgi filmindeki Gargamel'den, içlerinden biri tiyatrocu olacakmış çünkü çok komik hissediyormuş kendini, ötekinin Nobel ödüllü bilim adamı olacağına kesin gözüyle bakmasından...
Tam çıkacakken, gelecekteki Nobel ödüllü bilim adamımız durdurdu bizi, sordu:
Gurur fotoğrafı
"Fotoğrafımız olacak mı?"
"Olsun mu?"
"Olsun örtmenim. Çünkü bizi... Bizi... Bizimle gurur duysunlar örtmenim!"
Sonra birbirlerine asıla dolana çıktılar yola. 70 öğretmenin iki yıldır hizmet verdiği, 500 çocuğun altı odalı bir dairede etüt yaptığı merkezden sokaklara döküldüler.
Uzaktan bakınca hepsi televizyonda gösterilen olaylardaki çocuklara benziyorlardı. Ama yüzlerine dikkat kesilince... Nobel ödülünü alacağını söyleyen çocuk, altı nüfuslu evine bakmakla yükümlü bir aile reisi ve sınıfının birincisiydi. Ve içlerinden biri "Çocuklar ölüyorsa, biz de ölür müyüz diye korktuk" dedi.
Diyarbakır'da "tutulma" günleri
Olaylar 28 Mart'ta Diyarbakır merkezde başladı. Dört PKK'linin cenaze töreninde yapılan 5 bin kişilik gösteride polis göstericilerle çatıştı. Varoş mahallelerinde çok küçük yaşta çocukların taşlarla güvenlik güçlerine saldırması, şehir merkezinde bankalara ve dükkânlara yapılan yağma olayları ülke gündemine taşındı.
Hafta boyunca süren olaylarda üçü çocuk yedi kişi öldü, 257 kişi yaralandı. 202 çocuk gözaltına alındı. Çocukların 91'i tutuklanarak cezaevine gönderildi. Şu anda hâlâ 57 çocuk cezaevinde.
29 Mart'ta Türkiye Güneş tutulmasını konuşurken Diyarbakır'da bambaşka bir tutulma yaşanıyor, 28 Mart'ta dumanlarla kararan Güneş, bu yazın Güneydoğu'da zor geçeceğini haber veriyordu.(ET/KÖ)