Meclis Anayasa Komisyonu'nun başkanı AKP'li milletvekili Burhan Kuzu, bugün (9 Ağustos) "Bize gelen bilgiler seçimlerde DTP'nin bağımsız adaylarla 40-45 milletvekili çıkartacağı yönünde" dedi ve AB ülkesi olan Yunanistan'da da Türk azınlıklar göz önüne alınarak bağımsız milletvekilleri için benzer bir düzenlemenin yapıldığını hatırlattı.
Macar'la bu Yunanistan'ın Türk azınlığa baraj uygulamasını ve AKP'nin bunu örnek almasını konuştuk.
Yunanistan'daki uygulama tam olarak nedir?
80'li yılların sonlarında Batı Trakya'daki Türk azınlığın siyasi hareketliliği artmıştı, Sadık Ahmet adlı bir hekim politik bir temsilci olarak oyları topladı ve Batı Trakya Türk azınlığının sözcüsü durumunda parlamentoya girdi; sonraki yıllarda gücünü artırdı, bir ara kendi adına parti de kurmuştu.
1993'te, Mitsotakis Başbakan, Yeni Demokrasi Partisi iktidardaydı. Azınlığın parlamentoya temsilci sokmasından rahatsızlık duyan Yunan sistemi, yeni bir seçim sistemi düzenlemesine gitti ve esas olarak bağımsız aday çıkaran, stratejisini bunun üzerine kurmuş olan azınlık adaylarına yüzde 3'lük ülke barajı getirdi.
Bu Yunanistan'da yaklaşık 200 bin oy demektir ve çok ciddi bir rakamdır. Sadık Ahmet bunu bile bile seçime girdi ve barajı aşamadı.
Peki bu nasıl bir hak ihlali? Nelere yol açıyor?
Her şeyden önce, azınlıktan bağımsız olarak, bireysel bir hakkın çiğnenmesi demek.
İkincisi, Yunanistan'ın politik hesabı, azınlığın bağımsız aday çıkarmasını mümkün olduğunca engellemek.
Barajın doğal sonucu, azınlıktan olan adayların varolan partilere yönelmek zorunda kalması. Bu da o partinin yetkili organlarının onayını alabilen, çok etliye sütlüye karışmayacak isimlerin ancak aday olabilmesi demek.
O günden beri de, Türk adaylar partilerden Meclis'e giriyor. Ve mecliste yalnızca bir Türk milletvekili var.
Sonuçta demokratik temsil ilkesi yerine getirilememiş oluyor. Azınlık gerçek sorunlarını parlamentoya taşıyamıyor. Yalnızca partinin onayından geçen konular gündeme gelebiliyor. Ya da mecburen bu partilerin listesinden parlamentoya giren milletvekilleri, partileriyle karşı karşıya geliyor.
Bu uygulamayı örnek göstermek ne anlama geliyor?
Batı Trakya'daki bu yüzde 3'lük ülke barajı uygulaması, Türkiye'nin o zamandan beri eleştirdiği bir uygulama.
Yıllardır eleştirdiği bu uygulamayı şimdi Türkiye'nin Türkiye'deki bir gruba, bir bölgeye karşı uygulamaya kalkması inanılır gibi değil.
Yıllardır karşı çıktığı konuda Türkiye'nin de aynı tavrı belirlemesi, kabul edilebilir değil. Bu, Türkiye'nin Batı Trakya konusundaki inandırıcılığını yitirmesini beraberinde getirecektir.
Bir başka boyut da şu. Bu açıklama, bu analoji, bize "Acaba Türkiye bu bölgedeki insanları azınlık mı görmektedir?" sorusunu sorduruyor.
Daha genel bir eleştiride de bulunmak gerek: "Silahları bırakın da gelin" denilen insanların bulunduğu bölgeden bazı insanların, dertlerini politik düzeyde ifade etmek üzere örgütlenip bunları Meclis'te dile getirmelerinin engellenmeye çalışılması anlaşılır bir şey değil.
Varolan Kürt sorununun barışçı yollardan çözülmesinin engellenmesi demek aynı zamanda bu.
Tam tersine, yönetenler açısından bir koz olmalı aslında bu. Tam da silahların peşinden koşanlarla, silahlı mücadeleyi bir yöntem olarak kabul edenlerle etmeyenlerin birbirinden ayrılabilmesi için bu süreç önemli. Bölgeden olup da politika yapmak isteyen Kürtlere bu hakkın sevinilerek verilmesi gerek.
Bu girişim, bir Kürt sorunundan bahseden bu iktidarın döneminde bile yıllardır değişmeyen bir politik süreklilik görmek, bize bu iktidarın da Kürt sorunu karşısında gerçek bir iktidar olamadığını gösteriyor, kanıtlıyor. (TK)