Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire (Grand Chamber), aralarında Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan’ın da olduğu 203 başvurucunun mahkemeye taşıdığı cemevlerinin statüsüyle ilgili davada kararını dün açıkladı.
Kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) din ve inanç özgürlüğünün düzenleyen 9. maddesi ile ayrımcılık yasağının bulunduğu 14. maddesinin ihlal edildiğine oyçokluğuyla karar verdi.
"Laikliğin kaldırılmasından bahsedilirken..."
Yard. Doç. Dr. Neval Oğan Balkız, AİHM’in dördüncü kez Aleviliğin ayrı bir inanç olduğunu ve ayrımcılık yapıldığını dair karara imza attığını ancak devletin bu kararları uygulamadığını belirtti.
“Hasan Zengin ve Yenibosna’daki Cemeviyle ilgili davada AİHM Cemevlerinin ibadethane olarak yasal bir statüye kavuşturulması ve devletin gecikmeden yapması gerekenler vurgulanmıştı. Yine Mansur Yalçın davasında da zorunlu din dersinin uygulanamayacağını belirterek Aleviliğin ayrı bir inanç olduğunu vurgulamıştı.
"AİHM kararlarından sonra Yargıtay 3. Dairesi "Cemevi ibadethanedir" kararı verdi. Yine Yargıtay Genel Kurulu Ankara Çankaya Cemevi Derneği’yle ilgili kararında Cemevini ayrı ibadethane olarak onadı.
"Ancak Türkiye daha önceki AİHM kararlarını da ulusal kararları da yerine getirmedi. AİHM kararlarını izleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’den bu konuda bilgi istediğini biliyoruz. Ama devlet samimi davranmıyor. Anayasa’nın 90. Maddesi uluslararası sözleşmelerin ulusal hukuktan üstün kılar. Türkiye AİHM karalarını uygulamayarak kendi imzaladığı hukuku ihlal ediyor.
“Özellikle de gündemde anayasadan laiklik ilkesinin kaldırılmasından, tüm devlet kurumlarının Sünni İslam çerçevesinde şekillenmesinden bahseden bir ideolojik anlayış varken, diğer inançlara din ve vicdan özgürlüğü sağlanmasını bekleyemeyiz.”
"Din ve vicdan özgürlüğü çok geniştir"
Balkız, din ve vicdan özgürlüğünün sadece Cemevi ile de sınırlı olmadığını çok daha geniş bir hak tanımını içerdiğine dikkat çekti.
“Uluslararası insan hakları belgelerinde din ve vicdan özgürlüğü birçok temel özgürlük içerir. Bir dine mensup olma hakkı, hiçbir dine mensup olmama hakkı, bir dine mensupsan mensup olduğunuz dinin eğitimini alabilme ve verebilme, eğitim kurumlarını ve kadrolarını oluşturma özgürlüğü, mensup olduğun dinin ibadet mekanlarına sahip olma, o mekanların her türlü ihtiyacını devletten alabilme, devletin ibadethanenin yönetimine hiçbir şekilde karışmaması, bir dini tarihsel güncel vb. her türlü araştırma özgürlüğü gibi.
"Din ve vicdan özgürlüğü tanımı bu kadar geniştir. Ve sadece AİHS ile belirlenmez. Birleşmiş Milletler’in (BM) de ‘Kişisel ve Siyasal Hakların Korunması’ uluslararası sözleşmesinde de geniş bir din ve vicdan özgürlüğü tanımı var. Bu da devlet için bağlayıcıdır. Onu da ihlal ediyor.
"Yine Avrupa Konseyi’nin ‘Farklı din ve kültürlerin korunmasına’ ilişkin bildirgesi var. Bu da etik olarak bağlayıcı bir bildirge. Özetle bu konuda birçok bağlayıcı bildirge var, sadece AİHM kararlarıyla kendimizi sınırlandırmamalıyız. Yine yerel mahkemelerde ailelerin çocuklarının zorunlu din dersine katılmamasını sağlamak için yapılmış en az 2 bin başvuru var. Bunlar da dile getirilmeli.” (NV)