Bilim adamları ise farklı söyleseler de, İmralı'daki güvenlik önlemleri sayesinde trolün ve kaçak avcılığın önünün kesildiği ortada...
Geçmişte trol avcılığı yapan ve kaçak balığa çıkan kıdemli bir balıkçıyla görüştüm; "Valla, balık bereketinin sırrı Öcalanda" dedi...
Eskiden bir şekilde (!) malum ayarlamaları yapıp kaçak balık avladıklarını; ama şimdi en azından Marmara'nın belli bölgelerinde güvenlik tedbirleri artırıldığından yasaklı dönemlerde avlanamadıklarını anlattı.
Bundan şu sonuç çıkıyor: Balıkçılar, kaçak avlanma ve trol yoluyla bindikleri dalı kesiyordu!..
Çevreciler ise balığın ve balık türlerinin azalmasını ağırlıklı olarak Marmara Denizi'nin sanayi ve evsel atıklarla kirlenmesine bağlıyordu... Bizim yazılarımız da bu minvalde gelişiyordu.
Oysa; son birkaç yıl Marmara Denizi'ndeki balık sayısının azalmasında; insan faktörünün ne kadar etkili olduğunu gösterdi, üstelik bu insanlar o denizden ekmek yiyenlerdi...
Aynı, Apolyont ve İznik Gölü'nde olduğu gibi!..
Sermayenin yeterince birikmeden sanayinin gelişmeye çalıştığı tüm ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de işletmeler kurulurken çevreye verilecek zarar göz önüne alınmıyor...
İşletme kuruluyor; istim sonradan geliyor; çoğunlukla, işletme büyüyüp kurumsallaşma aşamasına girdikten sonra ki; bu da yıllar alıyor... Elbette sanayinin dengesiz gelişimi havadan suya tüm çevre faktörlerini etkiliyor.
Onlarca yıl sonrasının su stoku olan yeraltı suları sonsuza kadar arıtılamaz biçimde kirletiliyor; dereler; göller ve denizler de...
Ama; insan faktörlü kirliliği-tahribatı nedense göz ardı ediyoruz. Aynı Marmara Denizi'ndeki gibi.
Yine on sene kadar önce; Apolyont Gölü'nde müthiş bir kerevit yıkımı yaşanmıştı... O yıllarda gazeteler sanayi kirliliğine atıfta bulunmuştu.
Oysa; hiç akla gelmeyen ve tamamen bize münhasır bir yöntemle insanlarımız bindikleri dalı kesmişlerdi.
Kendini uyanık sanan birinin nasılsa keşfettiği bir yöntemi tüm balıkçılar uygulamış ve göl tabanına adeta beton atılarak kerevitlerin göl tabanında üremesini sağlayacak bütün alanlar devre dışı bırakılmıştı.
Nasıl mı? Ekmekle çimento karıştırılmış ve kerevit yemi olarak kullanılmıştı!..
Marmara Denizi'ndekine benzer olay İznik Gölü'nde yaşanıyor. Göl çevresindeki köylerde yıllardır balıkçılık yapan köylüler var...
Yıllardır söylenir, yazılıp çizilir; İznik Gölü sanayi atıklarıyla ya da organik atıklarla kirleniyor diye...
Hatta göl kenarındaki topraklarda yetişen bitkilerde, zeytin ağaçlarında son yıllarda görülen verimsizlik hep buna bağlanırdı.
Oysa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nin yaptığı araştırmalarda topraktaki verimsizliğin en büyük nedeninin toprakta tuzlanma olduğunu gösterdi. Bunun da nedeni zeytinliklerin aşırı sulanmasıydı.
İznik Gölünde canlı sayısını azaltan nedenlerden biri ise, zeytinliklerde kullanılan tarım ilaçları ve gübreler gibi kimyasallar...
Yılların balıkçısı Adem Akgül arayıp "Suçu kimsede aramayalım" diyerek, her yıl içinde çeşitli tarım ilaçlarının, suni gübrelerin bulunduğu on binlerce zehirli bidonun göl suyunda çalkalandığını anlattı.
Akgül; biraz da felsefi bir yaklaşımla "Gölü kendi ellerimizle öldürüyoruz; gölü değil kendimizi tüketiyoruz" diyordu.