“Toplum, cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği nedeniyle öldürülen bir Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ya da Transseksüelin (LGBTT) ‘öldürülmeyi’ hak ettiğini düşünüyor. Yargı da katillere ‘haksız tahrik’ indirimi uygulayarak bu algıyı pekiştiriyor. Biz de benze bir cinayet sonucunda öldürülmüş olan gazeteci Baki Koşar’ı da anarak hem onu hem de yaşanan diğer cinayetleri unutturmamak istiyoruz.”
İzmir’de bugün başlayan “Baki Koşar Nefret Cinayetleriyle Mücadele Haftası”nı düzenleyen Siyah Pembe Üçgen Derneği’nden Elif Ceylan Özsoy, kendilerini bu etkinliği düzenleme götüren nedenleri bianet’e bu sözlerle anlattı.
Ölmeden önce 27 bıçak darbesi ve “haksız tahrik” kulpu
Gazeteci Koşar 22 Şubat 2006’da İstanbul Feriköy’deki evinde öldürülmüş olarak bulundu. Cinayetin nedeni birkaç gün sonra anlaşıldı: Koşar, İnternette tanıştığı ve evine davet ettiği Serhat B. tarafından 27 yerinden bıçaklayarak öldürmüştü.
Muğla’da yakalanan katil mahkemede “Koşar’ın kendisine ‘ters ilişki’ teklif ettiğini söyledi ve “haksız tahrik indiriminden” yararlandı.
Lambdaistanbul LGBTT Derneği, Koşar’ı anmak ve için 4 Mart 2006’da düzenlediği yürüyüşte okuduğu basın açıklamasında “haksız tahrik indirimi”ne dikkat çekti:
“Hâkimler eşcinsellere yönelik nefret cinayeti zanlılarının lehinde, ‘ters ilişki teklifi’ söz konusu diyerek, hafifletici nedenler ve haksız tahrik var olduğu iddiasıyla ceza indirimine gidilebilmekte. Eşcinsel gazeteci Koşar’ın katil zanlısı ‘hafifletici nedenlerden ötürü’ ceza indirimi almıştı. Yasalarda açıkça belirtilmeyen ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsiyet kimliği’ ifadeleri böylece homofobik kararların alınmasına neden olmakta.”
LGBTT örgütleri, 2003 yılında yapılan Türk Ceza Kanunu (TCK) değişim sürecinde ayrımcılık maddesine “cinsel yönelim” ifadelerinin konulmasını talep ettiler. Ancak, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek ayrımcılık maddesinde geçen “cinsiyet” kelimesinin eşcinselleri de kapsadığını ileri sürmüş, bu sebepten dolayı tasarıda var olan “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği” ifadesi TCK metninden çıkartılmıştı.
Lambdaistanbul, 2006 yılında dernekleştikten hemen sonra İstanbul Valiliği tarafından “genel ahlaka aykırı olduğu” iddia edilerek hakkında kapatılma davası açılmış, Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 29 Mayıs 2008’deki duruşmada derneğin kapatılmasına karar vermişri.
Temyize giden dernek Yargıtay’ın kararı bozmasına, gerekçe nedeniyle sevinemedi: Teşvik etme, kapatırım!
Özsoy, tüm bu hukuki “yaptırımların” toplumdaki “hak etmişlerdir” algısını pekiştirdiğine dikkat çekiyor:
“Yargı verdiği kararlar ve ceza indirimleriyle hem toplumdaki algıyı pekiştiriyor hem de başka nefret cinayetlerini pekiştiriyor.”
İzmir’deki çabalar büyüdü, dernek oldu
Kaos GL İzmir adıyla bir araya gelen bir grup LGBTT bugün itibariyle dernekleşti. Yıllardır sayısız örgütlenme girişiminde bulunan İzmir’li LGBTT’lerin dernekleşmesi hem bu 1sitikrarsızlığın” kırılması hem de İstanbul ve Ankara dışında kendine yeni alanlar yaratan LGBTT özgürlük mücadelesi açısından çok önemli.
Özsoy da bu uzun sürüncemeden sonra “nihayet!” diyor, “nihayet İzmir’in de bir derneği var.”
Siyah Pembe Üçgen ismiyle yola devam edecek dernek bir hafta sürecek bir dizi etkinlikle hem nefret cinayetlerine dikkat çekmeyi hem de İzmir’deki LGBTT’lerin “yalnız olmadıklarını” hissetmelerini amaçlıyor.
“İzmir’de daha geçen gün bir trans arkadaşımız 11 yerinden bıçaklandı. Geçtiğimiz yılın son haftalarında bir trans arkadaşımız öldürüldü. Burada giderek kanıksanan ve basına da yansımayan birçok nefret suçu/cinayeti yaşanıyor. Bu nedenle İzmir’de böyle bir etkinlik yapmak bizim için çok önemli.”
Filmler ve konuşmalar nefreti anlatacak
Bugün saat 16.00’da yapılacak basın açıklamasıyla başlayacak olan hafta boyunca LGBTT içerikli filmler izlenecek. Ardından gelen hafta sonunda yapılacak panelin ardından Dernek “Nefret Suçlarıyla Mücadele Ödülü”nü sahiplerine verecek.
Gus van Sant’in Oscar adayı filmi “Milk”, Kutluğ Ataman’ın “Lola ve Bilidikid”i, Kimberly Pierce’in Boys Don’t Cry / Erkekler Ağlamaz’ı gösterilecek filmlerden bazıları.
28 Şubat cumartesi günüyse iki panel var programda.
İlki nefret cinayetlerinin hukuki boyutlarının ele alınacağı “Nefret cinayetleri ve hukuk” paneli.
Aynı zamanda avukat da olan Özsoy’un kolaylaştırıcılığını yapacağı panelde avukatlar Senem Doğanoğlu, Fırat Söyle ve Nalan Erkem’in yanı sıra doktor Sibel Güllüçayır da katılacak.
Medyanın homofobisinin ve transfobisinin tartışılacağı ikinci panelin başlığıysa “Nefret cinayetleri ve medya”.
Gazeteci Tuğrul Eryılmaz’ın kolaylaştırıclığını yapacağı panelin konuşmacıları sosyal psikolog Doç. Dr. Melek Göregenli, Pembe Hayat LGBTT Derneği’nden Buse Kılıçkaya, feminist ve LGBTT aktivisti Hasbiye Günaçtı ve bianet’ten ben katılacağım.
Panellerin ardından yapılacak ödül törenindeyse nefret cinayetleriyle mücadele eden kişi ve kurumlar “cesaretlendirilecek”. Özsoy ödülün amacının “kimsenin” konuşmadığı bu konu hakkında çabalayan birkaç kişi ve kurumu şevklendirmek olduğunu söylüyor.
Ahmet, Dilek, Ege... tüm "arkadaşlarımız" için
Bilirsiniz, insanın arkadaşını kaybetmesi zordur. Hele ki bu kayıp karanlık bir elin hayatınızdna çaldığı biriyse acısı da katmerli oluyor, yarattığı öfkesi de… ne var ki birer birer ölen, biner böner çoğalan her “mücadele”nin “yoldaşları” bu öfkeyi umuda çevirmek için direnmeye, yaşamaya, söylemeye, haykırmaya devam ediyor.
Tam da bu nedenle işte “arkadaşlarımız” Baki Koşar, Dilek İnce, Ege Tanyürek, Ahmet Yıldız ve adlarını sayamadığımız onlarcası için, Türkiyeli LGBTT örgütlerinin hep işaret ettikleri gibi “Nefret cinayetleri politiktir! Katilleri biliyoruz!” demek daha da anlam kazanıyor.
Nefret cinayetleri üzerine araştırmalar yapan ve bu konuda çalışan, kendisi de bir nefret cinayetiyle öldürülen Koşar’ın “Kilidi Sırlı Anahtar” adlı kitabından bir alıntıyla bitirelim. Kendi gibi kalemi de fevkalade olan Koşar’ın, ya da daha samimi bir ifadeyle Baki’nin bir Nostradamus edasıyla kendi sonunu gördüğü/yazdığı dizleri bize mücadele etme kudreti versin.
“…anladım ki ‘azınlık’ olan herkes, hayatın ve dünyanın neresinde olursa olsun, neresinde durursa dursun, nihayetinde “azınlıktır.” Ve en küçük bir ayrıntıda, sıradan bir kıvrımda veya alelade bir diyalogda, bunu bir ‘yazgı’ gibi taşımak zorunda olduğunu bazen yüreği sızlayarak, bazen sarılarak, bazen de öleyazarak kavrar…”
Yaşayayazarak bizi “azınlık” kılmaya çalışan “azlara” direnebilmek ümidiyle…
Baki Koşar kimdir?
1970'de Batman'da doğan Koşar'ın çocukluğu Hasankeyf'te, Dicle Nehri'nin kıyısında geçti. İlk şiiri, ilkokulda okurken, Adile Naşit'in Kelebek gazetesinde hazırladığı Uykudan Önce adlı köşede yayımlandı.
Ortaokul ve lise yıllarında, yazılarını, İbrahim Sadri'nin yönettiği Çocuğa Selam dergisine göndermeye başladı. Şiirlerini ve öykülerini bu dergide sıklıkla yayımlayan Sadri, ilk, orta ve liseyi Batman'da tamamladıktan sonra Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne kaydolan Koşar'ın İstanbul'a gelmesi için ilk kıvılcımı çakan kişi oldu.
Koşar'ın profesyonel gazetecilik yaşamı, 90'lı yılların başlarında Nokta dergisinde başladı. Reha Muhtar, Duygu Asena, Ahmet Altan, Sevin Okyay, Tülay Bilginer, Deniz Som gibi isimlerin yer aldığı ekiple çalıştı.
Nokta dergisinden ayrıldıktan sonra sırasıyla, Aktüel, Akis, EP ve Tempo dergilerinde çalıştı. 1997 yılında Aktüel'de yaptığı "Vildan'ın Ölümünde MİT Parmağı" başlıklı haberi, MİT'in tarihinde ilk kez resmi olarak açıklama yaptığı haber oldu. Kızı Vildan'ın yüksek dozda eroin nedeniyle ölümünün ardından Baki Koşar'a konuşan Nur Cemaati Lideri Mehmet Kutlular, kızının ölümünden MİT'i sorumlu tutuyordu.
Flash TV'de televizyonculuğa başladı. Ardından Nurseli İdiz'in sunduğu Kanal D'de yayınlanan Prizma, Cem Kurtoğlu'nun sunduğu Show TV'de yayınlanan Sıcağı Sıcağına programlarını hazırlayan ekiplerde yer aldı. Odağında insan ın olduğu, toplumsal meseleleri, söyleşileri ve analitik haberciliğiyle masaya yatırdı.
Cnn Türk'te çalıştığı dört yıl boyunca ilk olarak Birecik Barajı'nın suları altında kalan Gaziantep'in Nizip İlçesi'ndeki antik Zeugma Kenti'ne ilişkin aylar süren canlı yayınlarıyla kamuoyunun dikkatini çekti. Zeugma'nın dünya gündemine taşınmasında önemli katkıları oldu. Habertürk kanalında çalışmaya başlayarak, haber editörlüğü ve canlı yayın muhabirliği yaptı.
Buradan ayrıldıktan sonra yazıları, Sabah, Radikal, Cumhuriyet gazetelerinin kitap ya da haftasonu eklerinde, Picus dergisinde, Beyoğlu, Birgün ve Özgür Gündem gazetelerinde yayınlanan Baki Koşar, son romanını bitirmek üzere olduğu bir dönemde, 24 Şubat 2006'da Pangaltı'ndaki evinde ölü bulundu.(BÇ)