TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, İzmir Aliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki Çocuk ve Gençlik Cezaevi'ndeki kötü muamele iddialarına ilişkin incelemelerin ardından bugün TBMM'de bir basın toplantısı düzenledi.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İzmir Şubesi’nin Aliağa Cezaevi’nde çocuklara yapılan işkence ve kötü muamelelerle ilgili hazırladığı raporun ardından cezaevine giden ve 40’a yakın çocukla görüşen Kürkçü, düzenlediği basın toplantısında çocukların kendisine aktardığı yaşanmışlıkları kamuoyu ile paylaştı.
Kürkçü, ÇHD raporunun ardından Adalet Bakanlığı’nın yaptığı açıklamayı da gerçekleri yansıtmadığı gerekçesiyle eleştirdi.
İlk ziyaret sonrası muhalefet şerhi
Adalet Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada ÇHD raporunun gerçeği yansıtmadığı, kendisinin de daha önce TBMM Cezaevleri Alt Komisyonu ile bu cezaevindeki incelemeye katıldığı ve Komisyonun cezaevi ile ilgili olumlu görüş beyan ettiğini ileri sürdüğünün ifade edildiğini hatırlatan Kürkçü, Bakanlığın açıklamasını “gerçekleri örtmeye yönelik” olarak değerlendirdi ve ekledi: “Ayrıca Adalet Bakanlığı’nın bu açıklamasına benim Cezaevleri Komisyonu üyesi olmamı da bir suç ortaklığı haline getirmek için yaptığı beyhude çabayı da esefle karşılıyorum.”
Kürkçü, Komisyonun incelemeleri ardından 7 Ocak'ta yaptığı basın toplantısı ve bunun ardından komisyon raporuna koyduğu muhalefet şerhini hatırlatarak, raporu eleştiren ifadelerini paylaştı:
“Kurum girişinde tüm mahpusların onur kırıcı şekilde arandıklarını, çırılçıplak kalmaya zorlandıklarını, kadın erkek fark etmeksizin mahremiyetlerinin hoyratça ihlal edildiğini, konuştuğumuz kadın, erkek, siyasi adli tüm mahpuslardan dinledik.
“Mahpusların en çok yakındıkları uygulamalardan biri de gardiyanlar ve yöneticilerin kendileriyle iletişim kurma tarzı. Kendilerine her zaman saldırgan bir biçimde, adlarıyla değil, ‘lan’ diye hitap edilmesi ve sistematik bir taciz altında yaşamak zorunda bırakılmaları, koğuşlarına her giriş ve çıkışlarında ayakkabıları ve ağız içlerinin aranmasının mahpusları bezdirdiğini gözlemledik.
“Genel olarak Aliağa Cezaevi’nde modern görünüm altında klasik zindancılık uygulamasının sürekliliği ve mahpusların hak sahibi yurttaşlar değil, düşman olarak göründüklerini saptayarak ve halkı, mahpus yakınlarını ve insan hakları kuruluşlarını ve yetkilileri uyarmak isterim.”
Bakanlık iddialarını çürüttü
Adalet Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada sadece cezaevini incelemeye katılan heyette olduğunun değil, bu muhalefet şerhini de göz önünde bulundurması gerektiğini ifade eden Kürkçü, şöyle devam ediyor:
* “Adalet Bakanlığı ne yazık ki, olan biteni inkar etmektedir. Bakanlık, açıklamasında iki çocuktan bahsederek bunların "yağma" suçundan yargılandıklarına atıfta bulunmaktadır. Bu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır.
“Haklarında kesinleşmiş mahkeme hükmü olmayan çocukları, ki olsa da fark etmez, damgalama yoluna gitmiştir. Çocukların hangi suçtan yargılandığı değil, tartışma konusu hangi muameleye maruz kaldıklarıdır.
* “Çocukların hortumla dövüldüklerine dair müracaatlarının olmadığını söylemekteler. Bu çocuklar herhangi bir müracaattan sistematik olarak caydırılmaktadırlar. Kaldı ki bu açıklamayla birlikte İzmir ÇHD müracaatta bulunmuştur. Adalet Bakanlığı’nın bu müracaat hakkında ne yaptığını söylemesi gerekmektedir ama bunu da yapmadılar.
* “Diğer bir nokta da çocukların 283 kamerayla izlendiği söylenmektedir. Cezaevini gezdiğimde kamerayla izlenmeyen müşahede odaları ve idare odalarında kamera olmadığını gördüm. Çocukların tutuldukları yerlerde de kamera yok. Zaten işkence de buralarda yapılmaktadır.
Müşahade dedikleri hücredir
* “Tüm çocuklardan bir müşahede öyküsü dinledim. Müşahede dediğimiz, gözlem altında birkaç saat ya da birkaç gün tutulduktan sonra çocukların koğuşlara sevk edilmesi için yapılmış birer kişilik hücrelerdir. Bu hücrelerde bir yatak ve koku yayan açık bir hela var. Çocuklar darp ve zulme burada maruz kalıyorlar. Bu yerlerde Adalet Bakanlığı’nın açıklamasının aksine beş gün değil, iki aya kadar tutulabiliyorlar.
* “Yine açıklamada çocukların Ercan adındaki müdür tarafından dövülmediğini söylüyorlar. Ercan diye müdür yoktur, çocuklar bunun müdür olup olmadığını bilemezler. Ancak Ercan diye bir idareci vardır ve bu idareci işkencelere bizzat katılmıştır.
* “Çocukların tedavi haklarının engellenmediğini söylüyorlar. Ancak engellenmektedir. Çocukların hepsi hekim ilgisine ihtiyaç duyduklarını söylediklerinde hekimle görüşmelerine izin verilmediğini, günler haftalar sonra hastaneye götürüldüklerinde de hekim yerinde olmadığı için cezaevine geri getirildiklerini söylemekteler. 17 kez hastaneye gitmiş olan, gözünden rahatsız olan çocuğun 17 kez hastaneye gitmesinin sebebi Ankara’dan gelmesi gereken bir yazının hastaneye 17 kez gelmemiş olmasıyla ilgilidir.
“Dilekçelerinin alınmadığı doğru değildir diyorlar. Ancak dilekçeleri alınmıyor. Bu çocuklar kendi durumlarını şikayet eden dilekçeleri pek çok makama yazmışladır. Bunların hiçbiri bize gelmemiştir.
Can sıkıntısından çamaşır suyu içmiş
“Çocuklardan birinin baskılar nedeniyle intihara teşebbüs ettiği iddiası ile ilgili olarak Bakanlık çocuğun can sıkıntısı nedeniyle çamaşır suyu içtiğine karar vermiş.
Canı sıkıldığı için çamaşır suyu içen tanıdığı olan var mı?
“Askerlerin hastane sevki sırasında kötü muamele yapmaları istisnai bir olay değildir. Tüm çocuklar, hastaneye götürülüp getirilirken hakaret, aşağılama, dayağa maruz kaldıklarını söylüyor.
“Bakanlık çocukların aktivitelere katılamadığı iddiaların yalanlasa da çocuklar katılacak aktivite bulamamakta. Cezaevinde iki aktivite var. Bilgisayar ve İngilizce kursu. Ancak çoğu çocuk okuma yazmadan yoksun oldukları için bu kurslara gitmek istemiyorlar. O zaman da müşahede altına alıyorlar. Yani hücre cezasına çarptırılıyorlar.
“Bakanlığın etnik ayrımcılık yapılmadığı iddiası da gerçeği yansıtmıyor. Bu cezaevinde kalan çocukların yüzde 90’ı Roman ve Kürt’tür. Bu çocukların kendi dillerinde türkü söylediklerinde siyasi propaganda yapılıyor denilerek gardiyanlar tarafından dövüldüklerini tüm çocuklar anlattı.
“Adalet Bakanlığı yaptığı açıklamada doğruya kendileri soruşturulması gereken yöneticilerin sözlerine itibar ederek kamuoyu önünde bizleri ve çocukları yalan beyanla suçluyor.
“Çocuklara ‘güzel konuşun’ demişler”
Aliağa ve benzer diğer cezaevlerini fiyasko olarak değerlendiren Kürkçü, taciz ve tecavüz iddialarını da çocuklardan dinlediğini ifade ediyor. Görüştüğü çocukların “Bana yapılmadı ama şuna yapıldı” dediğini aktaran Kürkçü, cezaevi yönetiminin çocukları “cinsel suçlar koğuşu”na göndermekle tehdit ettiğini de söyledi.
“Eğer cezaevinde taciz tecavüz olmuyorsa bile taciz tecavüz imasının tehdit olarak kullanılması başlı başına çocuklara karşı suçtur.
“Ayrıca çocukların Adalet Bakanlığı ve cezaevi yönetimi tarafından suçlu görülmelerini kabul edemiyorum. Çocuk ile suç arasında modern yasa ilişki kurmuyor. Onları kanun ile itilaf halindeki çocuklar diye tanımlıyor. Dolayısıyla suç ile onların kimlikleri arasında ilinti kurmak modern pedagojiye ve modern hukuka aykırıdır.
“Diğer bir sorun da açlık. Çocukların günlük beş liralık yemek yeme hakları var ama karınları doymuyor. Ailelerinden binlerce kilometre uzakta fakir çocuklar bunlar. Kantinden bir şeyler alarak da karınlarını doyuramıyorlar.
“Aliağa Cezaevi’nden pis kokular çıkmasını engellemek istiyorlar. Ben cezaevini ziyaret etmeden tüm çocukların olumsuz konuşmaması için uyarıldığını duydum. Hatta çocuklara ilk hal hatır sorduğumda hepsi bir ağızdan çok iyi olduklarını, orada kendilerine çok iyi baktıklarını söylediler. İki soru sonra ise tüm hakikatleri konuşmaya başladılar.
“Adalet Bakanlığı bizim siyasi faaliyet dolayısıyla, rekabet nedeniyle bunları açıkladığımızı düşünüyor. Oysa bu çocukların durumu düzeltilmediği için aramızda siyasi çatışma çıkıyor. Çocukların haklarını koruyan bir yönetim olsa neden onlarla didişelim?” (EKN)