Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, Başbakan yardımcısı Beşir Atalay'ın "Türkiye'de son iki üç yılda sadece iki işkence olayı yaşandı, bu olaylarla ilgili olarak da failler yargılanıyor" yönündeki açıklamalarıyla ilgili olarak "TİHV olarak tüm yetkilileri biraz ciddiyete davet ediyoruz" dedi.
Bakkalcı TİHV'in işkence görenlerin tedavi ve rehabilitasyonu ile uğraştığına dikkat çekerek, kendilerine gelen başvuruların Türkiye genelinde yaşanan işkence ve kötü muamele olaylarının çok az bir bölümünü kapsadığına dikkat çekiyor.
"Buna rağmen 2012'de 553 kişi işkence gördüğü gerekçesiyle başvurdu. Bunların 220'si kendisine yönelik işkence ve kötü muamele uygulamasına 2012 yılı içinde maruz kaldığını ifade etti. 2011'de ise TİHV'e 519 başvuru oldu ve bunlardan 224'ü 2011 içinde işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını belirtti.
"Dolayısıyla sadece TİHV'e son iki yılda 444 kişi işkence gördüğünü söyleyerek başvurdu. TİHV bilimsel çalışmayı esas alan bir kurum olduğu için bu kişilerin işkence ve kötü muamele gördüğünü bilimsel yöntemlerle tespit ederek tedavi sürecini gerçekleştirmiştir."
"İnsanlar ikiden fazla işkenceyi televizyonda izledi"
Bakkalcı, uluslararası ortamda işkence ve diğer kötü muameleye ilişkin bir tek tanım olduğunu vurguluyor: "Kişinin özgürlüğünden alıkonulduğu andan itibaren kişinin kişi güvenliğine yönelik her türlü fiziksel ve ruhsal şiddet içeren eylem işkence ve kötü muameledir."
Atalay'ın "iki işkence oldu" sözlerini eleştiren Bakkalcı, insanların son iki yılda sadece televizyonlara yansıyan pek çok işkence görüntüsüne tanık olduğunu ifade etti.
"Milyonlarca insanın tanıklığı olmasına rağmen siyasi iktidar temsilcilerinin böyle bir söylemi kullanabilme cesareti gösterebilmesi büyük bir problemdir.
"2011 Temmuz'unda İzmir'de bir kadının karakolda ne denli doğrudan işkenceye maruz kaldığını gördük.
"Gerçek bu ise ve böyle bir söylem kullanabiliyorlarsa ülkemizde kritik bir sorun alanı olan cezasızlığın önemli bir zemininin siyasi iktidarlar tarafından oluşturulduğunu söylemek mümkün.
2005 sonrası yeni TMK ve PVSK
Başbakan dahil kamu otoritelerinin "güvenlik" gerekçesiyle şiddetin kullanabileceğini çağrıştıran cümleler kullandığına dikkat çeken Bakkalcı, 2000-2005 arası kimi olumlu yasal düzenlemeler gerçekleştiğini ancak 2006'dan itibaren durumun değiştiğini ifade ediyor.
"Mart 2006 sonunda Diyarbakır'da 12 kişinin hayatını kaybettiği bir olay sonrasında 203'ü çocuk 563 insan gözaltına alınmıştı. Tamamı emniyetin spor merkezinde işkenceye maruz kalmışlardı.
"Bunlar olurken Başbakan televizyona çıkıp 'Çocuk da olsa kadın da olsa güvenlik görevlileri gereğini yapacak' cümlesini kullanmıştı.
"Bunun sonrasında 2006'da Terörle Mücadele Kanun'unda (TMK) değişiklik yapılarak çocukların aleyhine kabul edilemeyecek düzenlemeler yapıldı. 2007'de Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu (PVSK) değiştirilerek olağanüstü keyfi uygulamaların önü açılmıştı.
"Yetkililerin söylemleri ve yasal düzenlemelerle 2005'ten sonra başlayan olumsuz gidiş arasında paralellik gözükmektedir."
Cezasızlık
İşkencenin son derece açık olmasına rağmen işkencecilere yönelik etkin soruşturmanın her türlü çabalarına rağmen yapılamadığını ifade eden Bakkalcı, İzmir'de bir kadına karakolda yapılan işkenceyi örnek veriyor.
"İzmir'de yaşanan olayda bir kadın kapalı bir mekanda çok sayıda erkek polis tarafından işkenceye maruz kalmasına rağmen kadın aleyhine davalar açıldı. Dört polisi darp ettiği gerekçe gösterilerek hakkında altı buçuk yıl hapis istenmişti. İşkence yapan polisler için ise bir buçuk yıl hapis istendi.
"Türkiye'de yasal mevzuatlar 2005'ten sonra işkence ve kötü muamelenin önlenmesine yönelik zayıflık yaratmıştır.
"İstanbul Terörle Mücadele Şubesi'nin başına işkence ve kötü muamele yaptığı gerekçesiyle Türkiye'de yargılanıp ceza alan, Yargıtay tarafından aldığı ceza az görülerek bozulan sonra da zamanaşımına uğradığı için ceza almamış bir kişi getirilmiştir." (EKN)