Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Cengiz Aktar, Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün sözleri için "Dile getirdikleri hakikattir; ifadelerinin yol açacağı tepkileri ne kadar hesapladı, bilmiyorum, ama 'Türk ulusu'nun içerik itibariyle İslam diniyle şekillendiğini söylemek hiç yanlış değil" dedi.
Gönül, dün (10 Kasım), AB Savunma Bakanları toplantısı için gittiği Brüksel'de, Türkiye Büyükelçiliği'ndeki 10 kasım töreninde yaptığı konuşmada "Bugün eğer Ege'de Rumlar devam etseydi ve Türkiye'nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi?" dedi.
Tehcir ve mübadelenin ekonomide de olumlu sonuçları olduğunu öne süren Gönül, ayrıca şunları da söyledi: "İzmir Ticaret Odası’nda bir dönem görev almıştım. Bu odanın kurucuları arasında bir tek Müslüman yoktu ve tamamı Levantenlerden müteşekkildi. Cumhuriyetin kuruluş öncesi de Ankara’da Ermenilere, Rumlara, Musevilere ve Müslümanlara ait dört mahalle bulunurdu. Ege’de verimli topraklar azınlıkların elindeydi."
"Gönül'ü Allah söyletmiş" deyip bu sözleri bir tür "itiraf" olarak nitelendiren Aktar, "İstenmeyerek söylenmiş çok cesur ifadeler bunlar. Bugün bunu dile getirebilmek işin adını koymaktır" diyerek şu saptamaları yaptı.
Uluslaşmada din: Gönül, 20. yy başında, bu coğrafyada ortaya çıkan milliyetçi akımların temelindeki birleştirici unsurun din olduğunu, üstü kapalı dile getiriyor. Nitekim İttihatçıların ve ardından cumhuriyetçilerin zihinlerinde şekillenen Türk ulusunun en somut dayanağı İslam dinidir. Herhangi bir ulusu tarif eden diğer özelliklerin -dil, ırk, kültür, iktisadiyat- hiçbiri Türk ulusunun icadı aşamasında bu coğrafyada din kadar mevcut değildir. Uluslaşma sürecinin temel öğesi olan din, doğal olarak o dinden olmayanı süreçten dışlar, gayrımilli sayar. Ermeni, Rum ve Yahudiler, bu ulusun doğal ötekisi ya da hasmıdır.
Türk olmayan Müslüman Türkleştirilir: Gönül'ün veciz bir şekilde ifade ettiği gibi, ulusun kuruluş aşamasından bu yana Müslüman olmayanlara yer olmadığı gibi, Türkler dışında kalan diğer Müslüman unsurlar da ancak Türkleşir ve kimliklerini unuturlarsa bu yeni ulusta yerlerini bulabilirler.
Yunanistan da benzer: Bu din temelli ululaşma sürecinin benzeri, Yunanistan'da yaşanmıştır. Orada, Ortodoksluk dışındaki hiçbir inanca -Katoliklik dahil- yer yoktur. Nitekim 1912 sonrasında, Makedonya'yı ele geçiren Yunanistan da, ilk iş olarak buradaki Müslüman ve Yahudi unsurları sürmüştür. Bu süreç Türkiye'yle yapılan mübadeleyle birlikte doruğa ulaşmıştır.
Ders çıkaracağına: Önemli olan, bu uluslaşma sürecini günahıyla sevabıyla doğru okumak, verdiği acıları kabulllenmek, anlamak ve ilerisi için buradan ders çıkarabilmektir. Uluslaşma muhtemelen insanını başına yakın zamanda gelen en vahim hadisedir. Ama içinde yaşadığımız dünyanın, hele 21. yüzyılı yakalama iddiasında olan Türkiye'nin, 20. yy başındaki homojenleştirici, "etnik ve dinsel temizlikçi" uluslaşma sürecini bu sefer Kürtlere yaşatma lüksü yoktur.
"Bu uluslaşma süreci Türkiye'yi zayıflattı"
Ekonomi: Anadolu çapında mülkiyetin el değiştirme operasyonunun -ki son etabı Varlık vergisidir- iktisadi akıl anlamında ne kadar etkin olduğu son derece şüphelidir.
Ermeniler, Doğu Anadolu ve Kürt sorunu: Ermeni tehcir ve katliamları sonrasında Doğu Anadolu'nun ekonomisi, bir daha iflah olmayacak şekilde çökmüştür. Bugün Kürt meselesinin arkasında bu ekonomik çöküşün de büyük payı vardır.
Rumlar: Rumların gönderilmesiyle doğan ekonomik boşluk bir nebze Balkanlardan ve Yunanistan'dan gelen Müslüman unsurlarla doldurulmuşsa da, Batı kıyılarının uzun müddet ekonomik olarak kendine gelememesi, iktisat tarihçilerince kabul görmüş bir gerçektir. Çağlar Keyder'in "Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye" çalışması aydınlatıcıdır.
Sermayeyi biriktirenler kovuldu: Sermayeyi biriktiren burjuva ve zanaatkar kovuluyor. Buradaki operasyon sermayenin el değiştirmesinden ziyade, bir talan operasyonudur. Zira Rum ve Ermeni mallarının üzerine konanlar bunları hemen üretken sermayeye dönüştürememişlerdir. Zira böyle bir bilgi ve görgüleri yoktur. O bilgi ve görgüye ulaşmak çok uzun zaman almıştır ve Türkiye bu yüzden zayıflamıştır. Uluslaşma süreci, ekonomik anlamda Türkiye'yi zenginleştirmemiş, bilakis zayıflatmıştır. (TK)