Bugünlerde gazetelerdeki köşeleri okuma müptelası oldum. Vakur duruşlu, öyle komşuya misafirliğe gelmiş gibi sallapati, gözlüğün üstünden muzip muzip bakan, kolej yıllarından kalma bir sürü fotoğraf sahibi köşe yazarları, onların afili bir isim çaktıkları köşe yazılarını okudukça bu akıldanelerini şimdiye kadar niye görmedim diye kendime kızdım.
'Köşe'lerde neler konuşuluyor
Efendim kendimce gazetede köşe sahiplerini ayırdım ki, birbirini karışmazsın, fikrimiz diri,.ruhumuz pek olsun... Kısacası bu hafta Biamag sayfalarına aslında ben değil onlar konuk olacak.
Akıl fikir verenler
Mehmet Barlas'ın köşesine "Gözlem" diyor, adı üzerinde gözlüyor. Mehmet Bey, " Batı ile ittifak tek başına anlam taşımıyor... Çünkü Doğu kalmadı" deyip entegrasyonun gerekli olduğunu buyuruyor.
Zeynep Atikkan'ın sorusu şu: "Avrupa,herkesin kendi gizli gündemine cevap veren bir proje midir yoksa toplumu 'muasır medeniyetlere ulaştırma hedefi midir?"
Ahmet Taşgetiren "uygarlık ve kaypaklık" demiş, ve "uygarlığı Batı ile özdeştirenlerin şu sıralar fena halde yüzlerinin kızardığını" belirtiyor.
Engin Ardıç, "Bırakın refiklerimiz bugün gene belki sekiz bininci kere o bitmez tükenmez Avrupa Birliği tantanasını sürdürsünler" demiş, başlığı da "İstihdam Vergisi" diye atmış.
İsmet Berkan, "Biraz AB, biraz Irak, biraz Kıbrıs" başlıklı yazısında " Zaten meseleye AB açısından bakılınca, bir kılçıka yani size tarih vermek için şu tarihte toplanacağız cinsinden bir karara çok da ihtiyaç yok" diyor.
Mahfi Eğilmez, "Kopenhag zirvesi bizim açımızdan Türkiye hakkında alınacak karar demek. Ama Avrupalılar açısından bu zirve kanımca AB'nin ABD yanında küresel bir güç olmaya cesareti olup olmadığını sorgulama toplantısı haline dönüşmüş bulunuyor " diye yazmış.
Gezip dolaşıp gördüklerini anlatanlar
Serdar Turgut Bey'in "Renkler"i her zaman bir alem oluyor, kimi zaman büyük bir tespit yapıp halkı meşgul eder, kimi zaman eşi dostu hakkında fikir verir bize. " Kritik gezinin perde arkası" başlığı da hayli heyecan verici doğrusu. Recep Tayyip ile uçaktaki konuşmalarını aktarıyor, en alta da Recep Tayyip'le ciddi bir mevzu konuşuyormuş havası veren fotoğrafını koymuş, sağda solda, ben onu balıkçıda gördüm ne uçağa binmesi diye konuşanlar da sus pus olmuştur artık.
Cengiz Çandar, Amerika'da uyku dahil 32 saat vakit geçirdiğini yazıp, "Tayyip- Bush görüşmesinin havasına bakalım" demiş...
Mühim tespitçiler
Oya Berberoğlu "İzler" köşesinde "2009 yılında AB parlamentosunda Almanya ile Türkiye'nin en güçlü ülkeler olacağını" söylüyor.
Ali Kırca, "Tarihi zirve yarın . Yarın önemli gün. Ama asıl önemlisi yarından sonrası" diyor
Erdal Şafak "Sabah Diyor ki" deyip eklemiş: Bu kargaşada bir şey belli oldu. Zirveden Türkiye'ye tarih çıkacak.
Gülelim, düşünelim diyenler
Mehmet Tezkan'ın köşesinin ismi de kışkırtıcı yani:"Aslında ne oldu?" Yazı başlığına bakılırsa (Erdoğan üç ay sonra başbakan), Tezkan aslında ne olacağını da biliyor.
Zülfikar Doğan, "Tükenmez kalem" namlı köşesindeki yazısına "Konya kadar hadi bilemediniz Ankara kadar adem oğlu beşer toplamı 4 milyonu zor bulan Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da bugün ne olacak" diye giriyor.
Büyük lokma ye büyük laf et klanı
Deniz Gökçe köşesine bir isim bulamamış besbelli ama fotoğraf unutulmamış, onu da bulamayacak değil ya... Haberi mühim gibi: "Merkez Bankası'nın 2002 yılındaki yaklaşımında para politikasında parasal taban nominal çıpa olarak kullanılmış" diyor.
Necati Doğru, "uysa da uymasa da"sında "Bu kadar ahtan...oftan..vahtan sonra gelip vidalandığımız soru şu. Avrupa olmazsa biter miyiz" diyor.
Ali Bayramoğlu, AB üyeliğinden cayacak mıyız diye sorup, "bu oyunda da bir tarafta Türkiye, diğer tarafta Avrupa'nın bulunduğunu" söylüyor.
Rauf Tamer, Kopenhag'la ilgili 150 yazı yazmış, "vatan borcu" gibi elinden geleni yapmış, öyle diyor.
Her yere tezgah açanlar
Şakir Süter, "Galeri"sinde, bir fıkra, 4 yazı, 3 alıntı 2 anekdot buluşmuş. " Sabah Yazarı Yaman Törüner" Avrupa bizi ne zaman anlayacak" dediğini aktarıp ekliyor: Demek ki Törüner'in hala bir umudu var..."
Yavuz Donat'ın Vitrin'inde, DYP'de son durum, Almanya'da yaşayan bir bilim adamı, Yaşar Okuyan, ANAP, DYP ilişkisi, İlhan Cavcav konu edinilmiş.
Erdal Bilallar "Sözün Doğrusu" köşesinde faks, e-mali ve telefon numaralarını verdikten sonra, "Alkış", "Sifonu çek", "Yuh", "Eyvah", "Sarı Kart", "Kırmızı Kart", "Doğru Söz" başlıkları atmış, yazmışi yazmış... Konu bolluğuna nazar değmesin valla.
Teşrifatçılar
Burhan Ayeri, "Ekran Polisi"nde, " Sırf Hıristiyan kulübü lafını engelleyebilmek için Bulgaristan ve Romanya'yı bizimle birlikte yakabilirler" buyuruyor.
Yüksel Aytuğ'un Yakından Kumanda'sında Maraton programına haksızlık yapılmaması gerektiğini söyleyip reytingmetre veriliyor...
Halka yakın markaj yapalım diyenler
Savaş abi, (Savaş Ay'ın köşesinin ismi) " Ulaştırma Bakanı'na nasıl ulaşılacağını " sorup, Zaga programındaki kemancıya dikkat edilmesi gerektiğini söyleyip medyanın yakışıklı erkeklerini, seksi hanımlarını sorduğunu söylüyor.
Cevher Kantarcı "Recep Bey ben bu milletin ferdiyim..(iki noktayla biten bir cümle) Sakın benim onurumla oynayıp sonra da "onurumuzla oynamasınlar" diyerek, onurumla oynama" diyor.
Boncuk Buldum diyenler:
Umur Talu "Dipsiz Kuyu"da, "Bu işin enteresan taraflarından biri, AB için sürekli AB...D'li olmamız " diyor. Yazısının başlığı ise, "D'li mi ne!" Bir nevi "D" takıntısı!
Ümit Aslanbay, "Nafta naftalin, mandalina mandarin" başlıklı köşesinde, 'kalinka gaydasıyla' Tayyip Erdoğan'ın NAFTA'ya gireceğz sözü üzerine yazı kaleme almış.
Bir işe başlayınca sonunu getirmek gerekir biliyorum, ama köşe sahibi çok..Bunun için de ara sıra yazanlar, baygın baygın bakanlar, sevgilimle kahve içtik diyenler, kadınları ayartmanın püf noktalarını, erkekleri avlamanın inceliklerini yazanları, hatta televizyonda kendine köşe kuranları bir sonraki yazıya bırakıp huzurlarınızdan ayrılıyorum...(NK)