Seks işçilerinin çalışmak zorunda bırakıldığı evlerin patronu olarak bilinen Matild Manukyan'ın hayatından bir kesit sunan "Manukyan" oyunu geçen haftalarda yasaklandı.
Tiyatroyla pek içli dışlı olmasam da ilk Manukyan’ın ilk temsiline gitmeye karar verdim ve ne kadar rahatsız edici olabileceğini görmek istedim.
Manukyan’ı 2014’te kaleme alan Bahar Hacıbektaşoğlu, bir saat boyunca dizeleri ışık hızıyla sahneden fırlatan bir şiir yazmış adeta.
Tek kişilik oyunda birbirinden farklı kadınlar var bedeniyle, sesiyle, diliyle, duygusuyla… Sahnede Tanrıyla konuşan rahmin sesi var. Ve evet Tanrı da kimsenin tekelinde değil.
“Sevgi şiddetin önünü acayip derecede kesiyor”
Manukyan’dan ilhamla ortaya çıkan tiyatro oyununu ve oyuna yönelik sansür sürecini Bahar Hacıbektaşoğlu anlatttı.
Neden temsilinizi iptal ettiler?
Alanya Belediye’sinden oyuna son üç gün kala “oynanamaz” telefonu geldi ve bu sansür uygulaması, organizasyonu yapan Çetin Bey ve benim için sürpriz oldu. İptal nedenini de öğrenemedik ama öğrenmek benim hakkım.
Sonuçta oyunu izlemek isteyen seyircinin hakkı elinden alındı. Ben de bir seyirci olarak bu hak benim elimden alınsaydı Alanya Belediyesi’ne gidip derdim ki: “Neden iptal ettin ben bu oyunu izlemek istiyorum. Herkes seninle aynı düşüncede değil ki, herkes herkesle aynı düşüncede olmak zorunda da değil.” Tasvip etmeyebilirler ama o zaman tahsis etmeyeceklerdi. Artık bir şeylere sahip çıkmamız, değişmeye doğru gitmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Ben sanatçıyım dolayısıyla bu oyunu izleyen seyircilerim var. Bu bir kadının yaptığı, yazdığı, oynadığı bir tiyatro oyunu. Bunun içinde birini incitecek hiçbir şey yok. Metni onlara gönderebilirdim okuyabilirlerdi. Tabii ki eleştiriye açığım.
Benimle tanışmak isteselerdi, “Bahar biz bu oyunu burada oynamanı istemiyoruz” deselerdi ya da “Burada oynaman doğru değil bu süreçte sonra oyna” deselerdi, “Çok teşekkür ederim” diyerek oradan ayrılabilirdim. Ama beni üzerek, farklı şekillerde inciterek yaptıkları şeyi ben onlara sevgiyle gönderiyorum. Bu kadar.
Temsili izlemediği halde oyuna karşı çıkanlar kadınlar ve kız çocukları ile ilgili tahakküme dair sözde savunuşa geçtiler. Oysa kadına kadın olduğu için yönelen şiddeti önlemek için dünyada üretilmiş en kapsamlı yasa ve yaptırımları içeren İstanbul Sözleşmesi ‘nin amacı da ayrıştırmadan kaynaklı bu tahakküme son vermekti.
Şiddet kimin tekelindedir? Şiddeti kendine güvenmeyenler, korkaklar, özgüveni olmayan insanlar uygular. Bu herkes için geçerli. Ama sevgiyle bakmaya başladığımızda şiddetten eser kalmıyor. Biz kadın ve erkekler olarak şiddete bu kadar mı alıştık, çok mu kabullendik?
Kaos böyle yaratılıyor zaten. Bu kadar kabullenmiş insanlar olmamalıyız diye düşünüyorum. Biz istediğimiz kadar konuşalım kadına yönelik şiddet devam ediyor, bu sistemin sorunu.
Bence kadın erkek diye ayrıştırmadan herkese bir bütün olarak bakabilirsek, herkes eşinde kardeşinde kendini görürse, herkes kendinde herkesi görürse ne kadar büyük bir sevgiyle birbirimize bağlı olduğumuzu göreceğiz.
Tek sıkıntımız o kadın bunu yaptı o erkek bunu yaptı, yapamaz. Neden? Ben sevgi dolu bir kadınım. Sevgiyle besleniyorum. Bana karşı gelen herkese de sevgiyle yaklaşmayı önemsiyorum. Sevgi şiddetin önünü acayip derecede kesiyor.
“Ben Manukyan’ı severek oynuyorum, bu hayatı yaşamış bir kadın”
Temsiliniz hakkında Manukyan’ı aklama yakıştırmasını yapanlar, vicdani özgürlüğe saldırdı bana göre. Tanrı’nın tekelleştirildiğini hissettirdi bu söylem. İzlemeyenler için temsilden bahseder misiniz?
Bu bir kadın oyunu. Bu bir yüzleşme oyunu. Bir şeyi savunmuyorum da aklamıyorum da tabii ki. Tiyatroda aklama diye bir şey yoktur, tiyatro bir ayna yeridir. Orada biz sanatçılar olarak gördüğümüz şeyleri sahneler ve seyirciyle buluştururuz bu kadar. Bunun bir biyografik oyun olduğunu düşünüyorlar. Bu bir biyografik oyun değil.
Manukyan, ölmeden önceki bir saatini, kendiyle yüzleşmesini anlatıyor. Kendiyle, vicdanıyla, tanrıyla yüzleşiyor aslında vicdanıyla yüzleşiyor. Tanrıyla konuşuyor ölmeden önce.
Kadınlar için yaratılan kadınlık imgesini değil de gerçekliğin temsiline sansür geldi o halde. Özellikle gündelik dilde popüler biçimde yankılanan “orospu” gerçekliğinin temsiliyle yüzleşmek birilerini rahatsız mı etti acaba?
Hepimiz için bıçak sırtı bir konuyu sahneye koyuyorum ve bunu etik kurallar çerçevesinde yapmam lazım tabii ki. Manukyan ile yanında çalışan kadınları da incitmeden, kırmadan yazmak istedim. Herkesin kendi özgür iradesi, mesleği ve yaşama biçimi var. Manukyan’ın da bir yaşama biçimi vardı, böyle yaşamayı seçti, yaptığı iş zor bir iş.
Bir şeye fayda sağladı. Biri çıkıp bana manukyan fayda sağlamadı da diyebilir ama benim düşüncem sağladı. Ben Manukyan ‘ı severek oynuyorum, bu hayatı yaşamış bir kadın. Bu işi bir kadın olarak yapmış bir kadın. Yanında çalışan kadınları da seviyorum. Oyunumu izlemeden beni suçlayanlara da sevgiyle cevap vermek istiyorum. Yani kinle ve nefretle bir şeylerin ilerleyebileceği inancında değilim.
“Aslında seyirciyi su yüzüne çıkaran bir oyun"
Yıllarca ülkenin vergi rekortmeni olarak Manukyan da büyük bir hizmette bulunduğunu düşünüyordu. Kadın bedeninin politik olarak araçsallaştırılması üzerinden bir hizmetti aslında.
Evet zaten günümüzde kadının ne kadar metalaştığını görüyoruz. Yani kadın birileri için sadece bir tek şeye hizmet ediyor. Hayır kadın birçok şeye hizmet ediyor. Kadın dünyanın en güzel varlıklarından biri erkek gibi.
Biz birbirimizsiz yapamadığımız gibi biz bir bütünün içinde var oluyoruz, bunu birinin anlamasını da beklemiyorum. Biz bir bütünüz kadın, erkek. Kim ayrıştırmaya çalışıyorsa da çalışmasın, ayrıştıramayacak.
Manukyan’ı temsil etmek nasıl bir his?
Bu benim için hassas ve ciddi bir konu bir kadın olarak. . Bir sanatçı olarak ağır. Seyirci izlediğinde bile yerinden kalkamıyor. Sahnede o kadınları ve Manukyan’ı oynarken inan bana ağır geliyor aslında. Şöyle bir silkeleniyorum oyun sonunda. Silkelenme hissine kapılıyorum çünkü onlara hayat veriyorum, onlar oluyorum orada.
Oynarken, ağlarken bile onları gözümün önünde görebiliyorum, belki yoksa oynayamam. Orada bir güç beni oynatıyor. Ben Manukyan’ı oynadığım için şanslı hissediyorum kendimi, iyi ki de oynuyorum. O kadınları seviyorum çünkü onlar çok değerliler benim için.
Sahneden seyirciyi gözlemleyebiliyor musunuz?
560 oyuna imza attım, sahneledim. Ben sahnedeyken seyircilerle tek oluyorum. Kadınla da erkekle de. Orada Gözlemlediğim şey, erkekler üzgün bir ifadeyle izliyorlar oyunu, kadınlar da öyle. Çünkü bu onlara ve herkes için uzak bir hayat.
Bir nebze olsun onu görüyorlar ve buluşuyorlar. Oyuna odaklanıyorlar ve benden bir şey almaya bakıyorlar neticede. Çünkü merak duygusu var ve bizleri bir şeylere sürükleyen de merak duygusu. Oyun interaktif bir oyun, gözlerinin içine bakıyorum oynarken, gözünü kaçıran da oluyor gözüme bakan da oluyor. Şaşkınlık, kendini kapatıp tepki vermeyenle, gülenle ve ağlayanla da karşılıyorum. Bütün duygularla karşılaşıyorum oyun boyunca.
Ağlama raddesini aşan seyircilerim de oldu. Yani seyirciyi de biraz kendiyle yüzleştiren, aslında seyirciyi su yüzüne çıkaran bir oyun. Bir saat bunu anlatıyorum, bununla buluşturuyorum seyirciyi.
“Kendisiyle yüzleşmeye cesareti olanların dayanışması”
Oyun iptali dayanışmaya başka bir yol açtı, nasıldı o süreç?
Bu şey başıma geldiğinde her şey 360 derece döndü gözümde. Savunmam arkasında durmam gereken bir şey var demek ki bu karşıma çıktı. Ben tiyatro sanatçısı olma yolunda ilerleyen bir bireyim, kadınım. Dayanışma olunca herkes bir anda su yüzüne çıkar. Özellikle kadın kuruluşları, sanatçı arkadaşları ve seyircilerim dayanışma gösterdi.
Daha önce tanımadığım insanlardan gelen dayanışmayla karşılaştım. Çok öfkeliydiler. Ancak ben o kadar değildim. Öfkem gurura dönüştü.
Çünkü dayanışma içinde olduğumuzda daha güçlü olduğumuzu hissediyorum, ben tek başıma güçlüyüm zaten. Korkmam gereken bir şey olduğunu da düşünmüyorum. Dayanışma, birlik ve beraber olmak demek. İletişim içinde olalım, paylaşalım. İnsanlar o kadar yokluk çekiyor ki o yüzden bunlar oluyor. Varlık bilince olanlar her şeye sevgiyle bakıyorlar.
Manukyan’ı oynamaya devam edecek misiniz?
Bu oyuna devam edeceğim, bu oyun bitse de yüzleşmeye devam edeceğim, mesleğim bu benim. Diğer projelerimde de bunu yapmaya devam edeceğim.
Birbirimize ayna olmakla yükümlüyüz. Ayna olabiliyorsak ne mutlu ama taş geldiğinde gelen taşı atıyorsak olmaz. Gelen tepkiye aynı şekilde karşılık vermemek gerektiğini düşünüyorum.
(GY/EMK)