The Guardian'ın 40 yıllık çevre muhabiri Paul Brown, Bölgesel Çevre Merkezi (REC) tarafından 24-27 Mayıs'ta düzenlenen "Çevre Gazeteciliği Eğitimi"nin eğitmeni olarak geldiği Ankara'da bianet'in sorularını cevapladı.
Yerel medya muhabirlerinin katıldığı atölyenin amacı, "çevre gazeteciliği"nin temel prensiplerini aktararak, çevre konusunda bilinçli bir kamuoyu oluşturmaktı.
Anadolu Ajansı, Zaman Gazetesi, Bianet, Uçan Süpürge, Gölbaşı Express, Anadolu Doğa ve Kültür Belgeselleri Derneği'nden katılımcıların oluşturduğu 10 kişilik ekibin diğer eğitmeni, REC Budapeşte Merkez Ofisi tarafından yayınlanan Yeşil Ufuklar (Green Horizon) dergisinin baş editörü Pavel Antonov'du.
Dünyanın daha temiz olduğu, en azında ekolojik farkındalığın çok daha az olduğu zamanlarda "çevre muhabirliği" yapmaya başladınız. Şu anda bile medyada özellikle böyle bir yapılanma yokken siz bu alanda branşlaşmaya nasıl karar verdiniz? Bu işe nasıl başladınız?
Üniversiteye hiç gitmedim. Genel olarak habercilikle ilgileniyordum. Günlük gazetelerde çalışmışlığım vardı. Ayrıca o dönemde doğa çok ilgimi çekiyordu. Bu işlere 25 yaşında başladığımı söyleyebilirim.
Bir gün The Guardian'ın bilim muhabiri hastalanmış. Editör de geçici süre onun yerine çalışmamı istemiş.
O sıralarda Greenpeace yeni bir organizasyon düzenliyordu. Ben de bir çevre haberi hazırlamak için onlara katıldım. Antartika'ya Greenpeace'in gemisiyle gittim.
Böylece gazetenin Antartika'ya giden ve bağlantı kurulan ilk muhabiri oldum. Ayrıca Antartika'yla ilgili tam 27 sayfalık bir makale yazdım.
Aynı dönemde Margaret Thatcher'in çevreyle ilgili yaptığı uzun bir konuşmanın geniş yankı uyandırması üzerine editörüm "çevre muhabiri" olmamı istedi. Geçen yılsa "yarı emekli" oldum ve hâla çevre haberciliği yapıyorum.
"Çevre haberciliği" eğitimi vermek üzere Türkiye'desiniz. Şuana kadar kaç eğitim verdiniz? Hatırınızda kalan ilginç bir anınız var mı? Eğitimlerin kısa bir değerlendirmesini yapar mısınız?
Çok farklı ülkelerde sanırım on eğitime katıldım. Türkiye'deki eğitimin diğerlerine göre standartların biraz üstünde olduğunu söyleyebilirim.
Örneğin Arnavutluk'ta gazeteciliğin temel ilkelerini anlatmak için ayrıca çaba sarf etmem gerekmişti.
Ama bu eğitimler her açıdan çok keyifli oluyor. İtiraf etmem gerekirse, en keyifli kısmıysa eğitim bittikten sonra muhabirlerin bana yazılar, haberler yazmaları ve öğrendiklerini gösterme gayretleri oluyor.
İlk çalışmamı Pakistan'da gerçekleştirdim. Orada bir öğrencim, eğitimden bir yıl sonra "Asya'nın en iyi gazetecilik" ödülünü almış. Bu çok mutluluk vericiydi. Ama daha çok mutlu olduğum bir ayrıntıyı anlatmadan edemeyeceğim.
Bu ödülü aldığını kendisi tarafından yazılmış bir elektronik postayla yani ondan öğrendim. Sonuçta başarısını benim duymamı istemişti. Bu çok kişisel bir mutluluk verdi bana. O gün gördüğüm bütün arkadaşlarıma bu olayı anlattığımı hatırlıyorum.
"İklim Değişikliği ve Bilimsel Verilerin Halka Aktarılması" konulu seminerin bir konuğu da sizdiniz. Orada çok çarpıcı bir örnek verdiniz, "çevre haberciliği"nin kamuoyu üzerindeki etkisiyle ilintili.
Herkesin ekolojik yıkımdan, küresel ısınmadan ya da buna benzer sorunlardan bahsederken "10 yıl kaldı veya gelecek 10 yıl içinde..." gibi kalıplar kullandığını ve aslında bu kalıplar kullanılırken bile zaten bir yılın geçtiğini ve geriye dokuz yılın kaldığını, ancak medyanın bunu görmezden geldiğini aktardınız.
Evet, özellikle durumun vahametini anlatmakta tercih ettiğim ve doğru olduğuna inandığım bir ayrıntı. En son gelen bilimsel verilere göre artık Greenland'da hava o kadar sıcak ki buzullar inanılmaz derecede hızlı eriyor.
Dünyayı soğutmamız artık imkânsız. Burada geri döndürülemez bir tahrip söz konusu. Dolayısıyla her geçen gün aslında zamansal olarak bu tahribata katkıda bulunuyor. Deniz seviyesi giderek yükseliyor.
Belki binlerce yıl bu değişimlerle kıtaların da yerleri değişecek. Mesela Pasifik'teki adalar sular altında kalacak. Bu bahsettikleri gelecek "10 yılda" dünya daha da sıcaklaşacak ve bizler geldiğimiz yere geri dönemeyeceğiz.
Bilimsel dilde "pozitif geri dönüşüm" diye bir şey var. Sibirya'da buzullar eridikçe yüzeye de tabakalar bırakacak ve küresel ısınma hızlanacak. Ama işte asıl önemlisi önümüzdeki sene çok daha belirgin olacak tüm bu söylediklerim.
"Çevre gazeteciliği" İngiltere'de nasıl yapılıyor?
İngiltere'de sivil toplum örgütleri (STK) çok güçlü kurumlar. Hükümet, bürokratlar adlarının bu raporlarda herhangi bir ihlal ya da yolsuzlukla yan yana geçmesinden çok rahatsız olurlar. Bu durum onları utandırır.
The Guardian "sol liberal" kanattan. Editörlerin aynı zamanda sahibi olduğu bir gazete. Ben haber yaparken kişisel olarak şuana kadar ciddi bir baskıyla karşılaşmadım.
Bir de bilim insanlarıyla olan ilişkiler önemli. Benim için olmazsa olmaz haber kaynağı, bilimsel verilerdir.
STK'ların güçlü olması, muhalefetin tepkili olması benim de bu alanda haber yapmamı kolaylaştıran faktörler.
"STK çalışanı olmak, aktivist olmak ve çevre gazetecisi olmak" birbirinden bağımsız görünse de aynı zamanda çok bütünleşik alanlar. Bir "çevre gazetecisi" bu ilişkiler içinde nasıl hareket etmeli?
Gazeteci kendisini bütün bu ilişkiler içinde gerçeği bulmaya adamalıdır. Dolayısıyla herkesi ve her kurumu dinlemek zorunda. Dinlediklerini aktarmak zorunda. Gazeteci, kişilerin ilgi ve çıkarlarını yansıtmalı.
Ama bütün bunlar, onun hak savunucusu olmasını engellemez. Burada sanırım kritik olan şey; gazetecilerin halkın hizmetinde olduklarını unutmamaları gerektiği. İşimiz onlara bilgi vermek. Eğer biz işimizi iyi yaparsak, emin ol herkes iyi yapacaktır.
Brown'dan "inciler"
Brown, "çevre gazeteciliği"nin zorluğuna ilişkin detaylı tanımlar yapmaktansa örnekler vermeyi tercih ediyor. Eğitim boyunca katılımcılara da yol gösterebilecek pek çok örnek verdi. Bunlardan bazıları şöyle:
* Çevre muhabirleri editörlerini nasıl atlatır?: Daha ben "çevre" dediğim anda editörüm "Evet, çok güzel ama neden biraz da herkesin hoşuna gidecek haberler yapmıyorsun?" diye sorardı. O çok sıkıldığı için ben de zaman içinde çok ilginç taktikler buldum.
Bir keresinde odasına girip "Bugün harika bir hikâyem var" dedim. Oturup merakla beni dinledi. Mühim bir "çevre haberini" "çevre" sözcüğünü hiç kullanmadan özetledim. Çok ilgilendi. Bu yöntemi ona karşı çok defa kullandım.
* Okuyucular için de aynı şey geçerli: Okuyucular açısından da haberin girişinde "çevre" ya da "çevre sorunu" kelimelerini kullanmaktansa onların gündelik hayatlarını etkileyecek sonuç ilişkisine dayalı ifadeler kullanmayı önemsiyorum. Bu yöntemi de benden daha kıdemli bir editörden öğrenmiştim.
"Çevre haberciliği"nin diğer zor yanları neler?
Çevre haberciliği gerçekten çok zor bir alan. Çevre haberciliğinde "bağımsızlık" çok önemli. Çünkü savunduklarımızı ispatlayabilecek durumda olmalıyız. Bu da kendine özgü, hassas bir duruş ister. Siyasetçileri, iktidarı utandırmak gereklidir.
İkincisi çevre gazeteciliği deneyim ve artalan bilgisi ister. Vurucu ve yeni olan bilgiyi bulmak için de, bulduktan sonra haberi geliştirmek için de bu konuda bilgiye gereksinim var. Dolayısıyla daha fazla çalışmak gerekiyor.
Çevreyle ilgili haber yapmak zeka gerektirir. Düz mantıkla yapamazsınız. Çünkü tek bir gerçek yoktur. Birden fazla gerçek olabilir ve bu gerçekler çoğu zaman karmaşıktır. Ayrıca görüşler arasında denge kurmak için de keskin zekaya ihtiyaç vardır.
Söylediğim gibi ben bir kampanyacı değilim, bir gazeteciyim. Ama her şeyden önemlisi ben bir insanım. "Çevre gazeteciliği"nin en güzel yanı "dünyanın iyiliği" için haber yapmaktır. (EZÖ)