Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani'nin 2016'nın başlarında yaptığı "Kürdistan halkının kendi kaderini referandum yoluyla tayin etmesi için artık zaman doğru, koşullar da uygundur" açıklamasıyla başlayan bağımsızlık tartışmalarında artık son günlere yaklaşılıyor.
7 Haziran 2017'de Mesud Barzani'nin danışmanı Hemin Hawrami, referandum tarihini 25 Eylül olarak açıklamıştı. Haziran'dan bugüne uluslararası tepkiler en çok referandum tarihin ertelenmesi üzerinde yoğunlaştı. Bağımsızlık isteğine en çok Irak merkezi yönetimi, İran ve Türkiye karşı çıkıyor gibi görünüyor.
Referanduma beş gün kala gelişmeleri İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş, bianet için değerlendirdi.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde alınan referandum kararına yönelik bir algı yaratılmış gibi geliyor bana, bu algı özellikle Türkiye’de var; sanki bunun tarihi bir altyapısı yak, ekonomik nedenleri yok, Kürtler durup dururken fırsattan istifade bağımsızlığa gidiyor. Mesela merkezi hükümetle bir takım sorunları yok mu? Bu isteğin altyapısını nasıl tanımlarsınız?
Barzani’nin tabiriyle söyleyelim “Bu çok eski bir Kürt rüyası”. 2003’ten sonra bölgesel yönetim şekillendiğinde bağımsızlıkla ilgili tartışmalar için Barzani şöyle diyordu. Mealen söyleyeyim “Bu şu an gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir rüyadır”. Bölge tam olarak 2004’de şekillendi; o zamanki yaklaşım buydu.
Şimdi bu rüyanın zamanının geldiğini düşünüyor. Irak Kürtleri açısından politik gelişmeler yaşandı bu süreçte. İstedikleri toprak genişliğine, IŞİD saldırılara karşı verilen mücadele sırasında ulaştılar. Bu süreçte Irak Merkezi Hükümeti’nin IŞİD saldırılarına karşı gösterdiği zayıflık da bölgedeki Kürtlerin yalnızlaşmasına neden olduğu gibi bir yandan da bağımsızlığa doğru atılacak adımda güç kazanmalarına da yol açtı. Diğer yandan ülkeler bazında bağımsızlık referandumuna doğrudan destek açıklaması olmasa da uluslararası kamuoyunun tam anlamıyla gerek YPG gerek Peşmerge olsun Kürt gruplarının arkasında olması başka bir avantaj oldu. IŞİD’e karşı mücadelede verilen bu destek, referandum için de veriliyor denilebilir. Bu momenti kullanmak istediler. Özellikle Kerkük konusunda somut bir noktaya vardıkları andan itibaren bu adımı attılar.
"Bu tarihsel bir iddia"
Turuncu bölgeler tartışmasız IKYB yönetiminde, turuncu çizgili bölgelerin IKYB'nin yönetiminde olduğu tartışmalı.
Uluslararası kamuoyunda baskın olan tavır referandumun ertelenmesi yönünde ama…
Zamanlama meselesi bir miktar karışık. IŞİD meselesinin tümüyle ortadan kalkmasını bekleyebilirlerdi. Bir dönem Irak’ta anayasal süreç içinde taleplerini dile getirip müzakere yürütebilirlerdi. Bunun üzerine bir anlaşmazlık noktasında böyle bir karar alabilirlerdi ya da hareket alanlarını genişletmek için zaman kazanma yoluna gidebilirlerdi. O zaman soru şu: Neden şimdi yapıyorlar? Bu sadece benim yorumum değil; konuşulan ve sık dile getirilen bir durum nedeniyle Barzani referandum için erken denilen bir tarihi verdi; o da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi içindeki Kürt siyasilerin ve partilerin arasında yaşana gerilim ve yarışma. Goran (Değişim) Partisi ve asıl olarak Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) yani Talabani, Kerkük’te Kürdistan Bayrağı asılmasıyla başlayan ve “siyasi kriz” olarak yorumlanan sürecin baş aktörüydüler. Bunlar Kürdistan siyaseti içinde el artırmış oldular. Barzani iki yıldır siyasi bir kriz yaşıyordu, parlamentoyu işlemiyor ve başkanlığının statüsü tartışmalı halde çünkü. Barzani bu sıkışmışlık hali içinde KYB’nin Kerkük atağına karşı, bana kalırsa referandum kararını öne alarak yanıt verdi.
Bir iç mesele midir yani? Doğru mu anlıyorum.
Zamanlamanın öne çekilmesi için bir iç mesele etkisinden söz edilebilir, ama bağımsızlık fikri tümüyle bölgede oluşan konjektürel durumu değerlendirme, tarihsel bir iddia olarak okumak gerek.
Irak Merkezi Yönetim’le ekonomik anlaşmazlıklar da gündeme getiriliyor. Petrol gelirlerinin paylaşımı gibi konular var mesela. Bunların etkisi için ne dersiniz?
Irak petrol gelirlerinden yüzde 17’lik payın merkezi hükümet tarafından verilmemesi filan gibi konular var. Ama Barzani yönetimi buna karşılık kendi bölgesinden çıkan petrolü Türkiye ile anlaşma yaparak merkezi hükümetin kontrolü dışında satıyor. Bence bunlar işin biraz bahanesi. Dolayısıyla esas itibariyle ekonomik bir konu değil. Merkezi hükümet tamam sizin yüzde 17’nizi veriyoruz hata artırıyoruz payınızı dese bile Kürt yönetimi geri adım atmaz. Mesele petrol gelirlerinin yüzdesi noktasını çoktan aştı.
Ama bu petrolün paylaşılması meselesi, verilmesi gereken payın verilmememi, tarihsel olarak Irak merkezinin Kürt bölgesine bakışının bir sonucu değil mi? Yani bir dışlama, geri bıraktırma politikası olarak okunamaz mı?
Şu anki merkezi hükümetin Kürdistan bölgesini, Kürtleri dışladığını söylemek çok kolay değil. Her şeyden önce Cumhurbaşkanı bir Kürt. Sembolik bir şey ama böyle bir durum var. Tabii tüm bölgeyi düşündüğümüzde Irak’ın kuzeyinde birçok dışlanmış gruplardan bahsedilebilir. Statüleri Katalan ve Bask bölgesinin çok üzerinde. Bakın kendi orduları var, kendi istihbaratları, polis teşkilatı var, müftülükleri var, okulları var, eğitim sistemini kendileri belirliyor. Hatta IKBY, federalden öte konfederal bir yönetim olarak değerlendirilebilir; çünkü dış anlaşmalar da yapıyor. Tüm bu kurumsallaşmasıyla konfederasyon durumunda.
"Bağımsızlık isteği çok güçlü"
Katalonya’da da bağımsızlık referandumu isteği var şu günlerde. Karşılaştırma yapmak mümkün mü?
Geçtiğimiz hafta Barselona’daydım. Kente iner inmez bağımsızlık yürüyüşünün ortasına düştük. Kent ve tüm Katalonya’da tıpkı IKBY’de olduğu gibi birinci gündem maddesi bağımsızlık. Katalonya’da refah seviyesi çok yüksek, bugüne kadar hiç çatışma olmamış, Avrupa’da sınırların büyük ölçüde kaldırıldığı bir döneme girilmiş vesaire ama çok güçlü bir biçimde bağımsızlık istiyorlar. Bunu anlamak lazım ya da bu konu hakkında düşünmek lazım.
Kürtlerin bu kadar güçlü biçimde bağımsızlık istemelerini açıklamak çok zor değil. IŞİD saldırıları başladığı andan itibaren bölgedeki Kürtler yalnız bırakıldıklarını hissettiler; kendilerini savunma durumunda kaldılar. Irak hükümetinin o dönemdeki tavrı, Kürtlerin bağımsızlık isteklerini daha da güçlendirdi.
Tüm erteleyin çağrıları, Türkiye ve İran’ın sert çıkışlarına rağmen referandum yapılır mı?
Bu karardan bu saatten sonra dönmezler. Tabii ki tarih ortada kesin konuşmak doğru değil. Bir ordu girer ülkeyi dümdüz eder işler değişir. Kürt kamuoyu bu karardan dönmeyecektir; Kürt siyasi hareketleri de çok büyük ölçüde hemfikirler; bu ulusal bir mesele haline gelmiş durumda.
Bahsettiğiniz gibi dışarıdan bir basınç var. İran ve Türkiye’den özellikle. Bu basınç nedeniyle ve referandumu erteleme isteklerine rağmen yapmaları nedeniyle IKBY’yi bekleyen bir ambargo dönemi var. Her ne olursa olsun bu korkutucu bir şey. Çünkü sonuçta denize çıkışı olmayan bir kara ülkesi olacak ve etrafı bağımsızlık uğruna ilişkilerini bozduğu yönetimlerle çevrili olacak. Ekonomisi petrol satışlarına dayalı, ticaret yapmak zorunda olan bir ülke. Nereden bakarsanız bakın sıkıntılı bir süreç. Uluslararası heyetlerin erteleme talebiyle yaptıkları görüşmelerde Kürt yönetiminin beklediği bu sıkıntılı süreci yaşamadan bir geçişi sağlayabilecekleri bir program önerilmesiydi. Ancak ve ancak böyle bir program sunulsaydı ertelemeye razı olacaklardı. Görünen o ki, bu görüşmelerden somut bir program ya da yol haritası çıkmadı. Bugün Kürt kaynaklarının geçtiği bir haber vardı, eğer doğruysa ABD bölgeye referandumun güvenliğini sağlamak için ek kuvvetler gönderiyor.
Peki IKBY dışındaki Kürtlerin tutumunu nasıl değerlendirebiliriz? Sanki çok destek verilmiyor gibi bir izlenimim var.
Özellikle karşı olduklarını düşünmüyorum. Demirtaş’ın makalesini okudum; referandumun arkasında duruyor. Şöyle bir durum var tabii, Kürt hareketlerinin içinde bir rekabet var. Orta Doğu’daki Kürt hareketlerinin liderliğinin Öcalan çizgisindeki gruptan, Barzani çizgisindeki bir odağa kayması anlamına gelecek. Bundan dolayı bir rahatsızlık var. Çünkü politik bir çizgi olarak demokratik konfederalizmi savunuyorlar. Bu çerçevede IKBY’deki bir bağımsızlık referandumuna karşı olamazlar ama öte yanda bunun Barzani liderliğinde gerçekleşiyor olması bir rahatsızlık nedeni. HDP olsun, DBP olsun böyle bir atmosfer içinde açıklama yapıyor. Bağımsızlığa karşı çıkmaları kategorik olarak mümkün değil ama bir takım küçük amalar var diyelim. Teferruatı geçecek olursak; tüm Kürt kamuoyu için ortak bir görüş var.
"Çatışmasız bir referandum süreci yaşanacağını sanmıyorum"
Kısa süreli Kürt Krallığı’nı saymazsak Kürtler bu bölgedeki tarihlerinde ilk kez devlet kurmuş olacak. Bu tartışma biraz kurucu değerler ve liderlik meselesinde tartışılıyor diyebilir miyiz?
Kısmen doğru. Ama yorumunuzdaki ‘tarihte ilk kez bir Kürt devleti’ vurgusu daha önemli. Bu yılın şu ana kadar en önemli olayı olarak değerlendirilecek bir potansiyele sahip bir adım; bölgesel olarak demiyorum, küresel anlamda önemli bir adım. Referandum sonrasında da bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz. İç politikalarında politik konular tartışılıyor ve tartışılacaktır. Mesela Goran da benzer bir eleştiri getiriyor. Klişe olarak değerlendirildiğinde İran’a yakın bir parti olarak tanımlanır KYB ile birlikte. KDP de Türkiye’ye yakın diye değerlendirilir mesela. Ama bu klişeler çok tartışmalı. Nitekim Kerkük meselesinde İran’a yakın olduğu söylenen iki parti ve diğer politik hareketler, İran’ın ve Bağdat’ın çıkarlarının tam tersine hareket ettiler. Dolayısıyla bunlar adı üzerinde klişe; politik tavırlardaki değişimleri açıklamakta yetersiz. Mesela Goran’ın eleştirisi özünde “neden bağımsızlık referandumu kararı aldınız” itirazı gibi bir şey yok; iki yıldır parlamentonun çalıştırılmamasını eleştiriliyorlar, bu kararın parlamentodan tartışılarak verilmesi gerektiğini söylüyorlar. Özetle hiçbir grup referandumun işaret ettiği bağımsızlığa karşı çıkmıyor.
Zaten dünyada ya da bölgede bağımsızlığı meşruiyeti tartışılmıyor, zamanlaması tartışılıyor dikkat ederseniz. Diğer tartışma konusu ise referandumun sınırları yani toprak genişliği meselesi. Tam da bu nedenle çatışmasız bir referandum geçeceğini düşünmüyorum. Sonrasında da yaşanacaktır. Doğrusunu isterseniz bu referandum olmasaydı da bu çatışma yaşanacaktı. Sınır tayin edilecek çünkü Kuzeyde Kerkük – Talefer sınırında ve güneyde Hanekin’de çatışma yaşanması çok muhtemel. Bu iki bölge de Türkmen bölgesi. Güneyde Şii ve Bektaşi Türkmenler, Kuzeyde ise Sünni Türkmenler var ağırlık olarak. Bu yapıda Türkmenlerin nasıl bir karar vereceği önemli. Benim görebildiğim kadarıyla güneydeki Türkmenler fiilen Peşmerge’nin kontrolüne alınmış durumda ve bu durumdan rahatsızlar. IŞİD saldırılarının ardından tavırları Sünni bir yönetimden ziyade Irak Merkez yönetiminde yani Şii yönetiminde olmak istiyorlar. Buna karşılık Sünni Türkmenler ise bir yandan Türkiye ile paralel açıklamalar yapıyorlar ama diğer yandan Bağdat yönetiminde olmak istemiyorlar. Çok arada kalmış durumdalar Sünni kimlikleriyle milli kimlikleri arasında kalmış durumdalar. Çok aktif politik tavır sergileyen grupların dışında bu bölgedeki çoğunluk Türkmenlerin ortada kalmış olduklarını söyleyebilirim. Buradaki sınırları sadece bu gruplar belirlemiyor; Araplar, Süryaniler de var. Bu grupları da içine kattığınızda sınırlar belirlenirken silahların devreye gireceğini öngörmek zor değil. Muhtemelen fiili bir ateşkese kadar sürecek ve sınırlar böylece tayin edilecek. Tansiyonu yüksek bölgeler bunlar.
Şu an tartışmalı bölgeleri de katsak bile referandum sonrası oluşacak yeni devletin Suriye ile bağlantısı olmayacak, arada bir Irak toprağı kalacak. Doğru mu?
Evet bağlantı kopuyor. Telafer bölgesinin yanı sıra Sincar (Şengal) bölgesinin ne olacağı sorusu çok önemli.
"Türkiye müdahale eder mi?"
Peki ABD’nin Körfez Savaşı olarak adlandırdığı iki saldırısı sırasında Irak’ın kuzeyinin merkezden uzaklaştığı düşünülürse ve özellikle yeni kurulacak devlet ile Suriye arasındaki bölgedeki etkinliğini daha da kaybetmesi söz konusu olamaz mı?
Demokrafik olarak orası Türkmen. Türkiye bir hamle yapacak gibi görünüyor. Irak içerisinde özerk bir Türkmen bölgesi için bastırma gibi bir politika izler mi sorusu var?
Fırat Kalkanı gibi bir harekattan mı bekliyorsunuz?
Tabii, bunlar masada, Türkiye bunu Dışişleri ve Cumhurbaşkanlığı kaynakları bunu ima etti. İma aşamasında olduğu için temkinli konuşmak gerekir. Ancak olayların gelişimi Türkiye’nin bir karar verme aşamasına geleceğini gösteriyor: Ankara milliyetçilik mi yapacak, Sünnicilik mi yapacak? Bunun kararını verme aşamasına geliyor. Biliyorsunuz yakın zamana kadar Sünnicilik yaptı. Dolayısıyla bunun karşılığı bugüne kadar Barzani ile devam etmekti ki, öyle yapılmıştı. İşin ilginci bu Sünnicilik meselesi o kadar etkin bir hal aldı ki Orta Doğu’da Suudi Arabistan geçtiğimiz hafta Barzani’ye heyet gönderdi. Körfez ülkeleri de bu konuda Barzani’ye dolaylı destek verir duruma geldi. Politika çok hızlı gelişiyor. Şii Sünni karşıtlığı çok belirleyici olmaya başladı. Ankara çok hazırlıksız yakalandı; Kerkük meselesinde bunu zaten görmüştük. İtiraz edildi alternatif politika üretemedi.
Türkiye referanduma destek verse bir dert vermese başka dert olarak açıklayabilir miyiz durumu?
Tam öyle değil. Çok konuşulmayan bir hatırlatma yaparak açıklayayım. Kürtlere bağımsızlık referandumu yolunu açan Irak 2005 Anayasası aslında Türkmenlere de benzer bir hak veriyor. Türkmenlerin bağımsız ya da özerk bölge teşekkül etmesine cevaz veriyor yani. Bunun için Türkmenlerin birleşip talep etmesi gerekiyor. Bakın Türkiye’nin hiçbir zaman böyle bir açıklaması, talebi, desteği olmadı. Türkiye’nin en milliyetçi partisi MHP bile bunu telaffuz etmedi. Burada bir tuhaflık var. Ben bu tuhaflıkları okumaya çalışarak anlamaya çalışıyorum. Çünkü bölgedeki Türkmenler Türkiyeli yetkililere deyim yerindeyse sabah akşam söylüyor. Mesela Türkiye sert açıklama yapıyor gibi görünüyor ama tuhaftır İran ambargo diyor ama Türkiye’den daha ambargo kelimesi çıkmadı. Ben şöyle anlıyorum bu tuhaflıklara bakarak şöyle bir yorum yapıyorum: Bu gelişmeleri engelleyemezsek bile buradaki oluşan yapılar Türkiye’nin hinterlandı haline gelsin fikrine daha yakın duruluyor şu an. (HK)
* Fotoğraf: Azad Muhammedr - Duhok/AA