Bir film düşünün vizyona girdiği ilk hafta 26 şehir, 100 salonda izleyiciyle buluşuyor. Henüz bir hafta gösterimde kalmış ve kulaktan kulağa "güçlü bir film" olduğu yayılacakken ve belki daha çok izleyiciye ulaşacakken ikinci haftada sadece 4 salona düşünüyor.
100 ve 4.
Sözü geçen film, Kıvanç Sezer'in "Küçük Şeyler"i. Film için yakın zaman önce sosyal medyada kendiliğinden bir kampanya bile başladı. Bazı kurumlar, kişiler filme gidenlere kitap, oyun bileti ve hatta bedava fön hediye edeceklerini duyurdu.
Ben de,KÜÇÜK ŞEYLERE destek olmak için, yarından itibaren,filmimize giden 10 kişiyi, 18 Aralık Tim Show Center’de oynayacağımız BÜLENT BEYİN HİKAYESİ oyunumuza davet ediyorum. Filmin biletinin fotoğrafını bana mesaj atmanız yeterli.#küçükşeyler
— Bülent Emrah PARLAK (@bulentparlak) December 8, 2019
Ben de naçizane, film biletinin fotoğrafını yollayan ilk üç arkadaşımıza kapaklarını yaptığım Sabahattin Ali kitaplarından hediye etmek isterim.@kucukseylerfilm ‘i izleyin, izlettirin https://t.co/DDRXHRg1sb
— Ethem Onur Bilgiç (@ethemonur) December 7, 2019
Film, Herceg Novi - Montenegro, Antalya Altın Portakal Film Festivali, Adana Altın Koza ve Malatya Film festivallerinden ödüllerle döndü.
Beyaz yakalıların tuhaf dünyasını absürt bir şekilde ele alan bir film "Küçük Şeyler."
Baş rollerinde Alican Yücesoy, Başak Özcan ve Bülent Emrah Parlak'ın rol aldığı film; orta yaş işsizliği, kariyer yükselmesi için çabalar, acayip sorularla gülünç geçen iş görüşmeleri, acımasızca işten atılma süreçlerini merkeze alıyor.
Bir yandan da şu soruyu ortaya atıyor: Koca koca sitelerle büyüyen ekonomi mi, yoksa beyaz yakalının garipliği mi?
Orta sınıf, kapitalizm eleştirisi Türkiye sinemasında çok yer bulsa da bu duruma beyaz yakalı çalışan merceğinde bakan nadir filmlerden biri "Küçük Şeyler."
Ekip ruhunu 'coşturan' hobi çalışmaları
Yönetmen Kıvanç Sezer, beyaz yakalıların Türkiye'de 5 milyona ulaştığını belirtiyor.
"Aslında ana akım filmler dahil beyaz yakalı karakterler çok görüyoruz filmlerde: Doktor, mühendis, mimar, reklam şirketi çalışanı... Ama bu karakterlerin sınıfsal konumları, oradaki çalkantılar ve meseleler üzerine çok fazla film yok. Film, hem bu noktadan ele alıyor durumu hem de biraz ikili ilişkiler özelinde o insanların nasıl bir yere doğru gittiğini anlatıyor."
Bir beyaz yakalı olmasanız bile çevrenizde, eşiniz, dostunuz, kocanız, arkadaşınızdan hikayeler çok dinlemiş olma ihtimaliniz yüksek. Tuhaf ofis partileri, müdüre özel kutlamalar, motivasyon etkinlikleri, ekip ruhunu "coşturan" hobi çalışmaları...
İlk sahne de aynı böyle bir etkinlikle açılıyor. Göz bandı takmış bir grup kişi ormanda adeta kaybettikleri anlamı yeniden yakalamaya çalışıyor. Şirket bu sayede artık neyi hedefler, bir tek o etkinliğin öznesi çalışanlar anlamaz belki de.
"İzleyince kendimi buldum diyen çok oluyor. Filmin tür olarak absürt olması da aslında o dünyanın absürtlüğünden kaynaklanıyor" diyor Sezer.
"Beyaz yakalıların geliri arttıkça fakirleşiyorlar"
"Orta sınıf işsizliğinin yanı sıra film, orta yaş işsizliğiyle de ilgili bir şeyler söylüyor aslında. Çünkü belli bir konuma geldikten sonra oradan geriye dönmek psikolojik anlamda geriye dönmek çok zor insanlar için. Ana karakterimiz Onur'un bir şekilde duvara toslayışını izliyoruz. O küçük hayatının, küçük detaylarına, şeylerine yeterince anlam, kıymet vermediğini, bir büyüklük hayalleri içinde kendini belki patronla özdeşleştirdiğini görüyoruz."
"Şöyle tuhaf bir durumu var beyaz yakalıların: Geliri arttıkça fakirleşmeye başlıyor. Geliri arttıkça geliri yetmemeye başlıyor. Geliri ne kadar artarsa harcaması da o kadar artıyor. Sürekli bir şeyi ucu ucuna yettirme durumu var. Ama yaşadığı duygu durumu hiç öyle değil. Yani sanki her şeyin en iyisini yapıyormuş gibi bir hal içinde. Şehrin uzak bir yerinde de olsa o evi almak bir amaca dönüşüyor. Bu amaç, belki de yaşayabileceği en güzel on beş yılını tamamen bir mülke ipotek etmesiyle sonuçlanıyor. Filmin arka planında da böyle bir durum var. Bu ülkenini de gerçekliği bir taraftan."
"Sinema salonları bir filmden kolayca vazgeçebiliyor"
Vizyon meselesine gelirsek... Şu an film İstanbul ve Ankara'da toplam 4 salonda gösterimde. Peki ama neden bu sert düşüş?
Kıvanç Sezer anlatıyor:
"Dağıtımcılar da dahil pek çok nedenin yanı sıra salonların bu yoğun aylarda az seyirci gelen filmleri ilk haftasında hemen kaldırması. Temel sorun bu. O salonlara daha fazla seyirci getirebilecek yeni bir film girdiğinde önceki filmden kolayca vazgeçebiliyor. Bir taraftan da filmin gösteriminin olduğu yerde afişlerini asılmaması, bazı seanslarının oynatılmaması ya da o filmin sabah seanslarına konulması... Bu durumda seyirci de gitmiyor o filme. Sinema salonları kendi kehanetlerini doğru çıkarmış oluyorlar. Daha büyük dağıtımcıların ticari şansının daha yüksek olduğunu düşündükleri filmleri veriyorlar salonları. Biz de bağımsız sinema adına bu kurbanlardan bir tanesiyiz.
Bizim de tanıtım bütçemiz çok yüksek olmadığı için böyle bir şey bekliyorduk ancak 100'den 4'e düşeceğini beklemiyordum. Sert bir düşüş oldu bu."
"Gelecek hafta film vizyonda kalacak mı?" sorusuna ise şöyle yanıt veriyor Sezer
"Bu henüz belli değil ama belki birkaç kopya eklenecek gelen talep ve başlayan kampanya doğrultusunda. İşte o zaman ilginç bir durum olur. 100'den 4'e düştü, sonra 8,9,10' çıkması belki. Buradaki tek şey insanların filme gitmesi."
Bu nedenle kısa süre önce sosyal medyada da bir kampanya başladı ve insanlar Küçük Şeyler'e gidenlerin biletlerini getirmeleri takdirde kitap, oyun bileti hediye edeceklerini duyurdu.
"Kuaförden ücretsiz fön, saç kesimi hediye eden bile oldu" diyor Kıvanç Sezer.
"Kapısı sokağa açılan sinemalar artmalı"
Bağımsız sinemaya destek için önerilerini ise şöyle sıralıyor:
"Kısa vadede belli filmlere sahip çıksın izleyici. İzleyici filmlere vizyonda sahip çıkmalı. Vizyonda gidilirse bağımsız sinemanın ayakta kalması için bir karşılığı var. Yoksa çok zor. İşin maddi tarafını da bir yana bırakın bir derdiniz var bir şey anlatıyorsunuz ve bunun sadece 80 milyonluk ülkede 10 bin kişi izliyor. O zaman 'ben ne yapıyorum, kime ne anlatıyorum' gibi bir duygu oluyor.
"Orta vadede ise önerim, sokağa kapısı açılan salonların sayısının artması. Özel teşebbüs ya da devlet destekli... AVM'lerin içindeki sinemalar bir aparata dönüşmüş durumda.
Devlet destek verdiği filmlerin dağıtımına da destek olmalı ayrıca." (AÖ)