İnsan Haklarında Yeni Taktikler Uluslararası Sempozyumu'nun Uluslararası Çalışma Grubu üyesi Kjaerum, 1995'de tüm dünyada yalnızca beş ülkede ulusal İnsan Hakları Merkezi varken, şu anda 60 değişik ülkede İnsan Hakları Merkezi kurulduğuna işaret ediyor.
Türkiye'de de bağımsız bir İnsan Hakları Merkezi kurulmasının önemli olduğunu söyleyen Kjaerum insan hakları mücadelesinde "yeni taktikler" bulmanın yalnızca yeni buluşlar anlamına gelmediğini, Birleşmiş Milletler organları gibi mevcut mekanizmaların etkin biçimde kullanılmasının da önemli olduğunu söylüyor.
Morten Kjaerum'la sempozyum ve insan hakları hareketi üzerine konuştuk:
Sempozyum sizce hangi noktada önem taşıyor?
Sempozyum önemli çünkü insan hakları alanında soğuk savaş sonrasında; son 10 yıl içinde bir çok gelişme oldu. İnsan hakları birdenbire uluslararası planın dışına taşıp, yerel ve ulusal ölçeklere yaygınlaştı. İnsan Haklarını İzleme Örgütü (HRW, Human Rights Watch) ve Uluslararası Af Örgütü gibi uluslararası planda çalışan NGO'lar dışında ulusal sivil toplum kuruluşları (STK) da önemli işler yapmaya başladı.
Böylece STK'lar 1990'ların ve yeni 10 yılın insan hakları gündemini de belirleyip damgasını vurdu. Bu sürede ne yaptık, hangi taktikler işe yaradı, neler işe yaramadı, daha iyisini nasıl yapabiliriz, daha önemlisi bu mücadeleyi nasıl sürdürebiliriz; bu toplantıda bunlar sergilenecek.
Yeni taktiklere ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?
Bir yandan şu ana kadar uygulanan taktiklerin bir bilançosunu yapıp, nelerin geliştirildiğini görmeye, böylece birbirimizden öğrenmeye ihtiyacımız var. Sempozyumda benim için yeni olan da bu bilgi alışverişi ve deneyim aktarımı olacak.
Diğer yandan, yeni bazı ciddi mücadele alanları bizi bekliyor. Terörizmle mücadele, terörizmin kendisi, ırkçılık, islam fobisi, anti-semitizmin terörizm biçiminde ifade edilmesi... Tüm bu sorunların yalnızca Avrupa'da değil ama dünyanın geniş bir bölümünde çok şiddetli biçimlerde ifade bulması... Bu alanlarda da kafa kafaya verip sorunları nasıl çözeceğimizi tartışmamız gerekiyor. Örneğin uluslararası hukukun terörizmle mücadele adına marjinalleştirilmesine karşı neler yapmamız gerekir; bu bir soru olarak önümüzde duruyor.
Marjinalleştirildiğini düşünüyor musunuz?
Dünyanın tek süper gücünün uluslararası hukuku hiçe saydığını görüyoruz. Guantanamo'da, Ebu Guraib'de, verilen bir dizi demeçlerde... Tabii bunun çok büyük önemi var. Çok daha önce bazı ülkelerde örneğin bazı üçüncü dünya ülkelerinde başlamış olan reform sürecinin birdenbire durdurduğunu görüyoruz. Çünkü bazı uluslararası sinyaller, deyim yerindeyse, "terörizm"in reform sürecine devam etmemek için bahane olarak gösterilebilmesine neden oluyor. Bu bakımdan ABD'de neler olduğu kadar Avrupa'da neler olduğu da çok çok önemli.
Sempozyumun açılış oturumunda insan hakları örgütlerinin ve sivil toplumun Birleşmiş Milletler ve BM'ye bağlı kuruluşları insan hakları açısından daha etkili bir platform olarak kullanması gerektiğinden sözettiniz. Bu nasıl gerçekleştirilecek?
BM sistemi içindeki organlarda ülkelerin belirli aralıklarla rapor verme yükümlülükleri var. Ülkelerin çoğunluğu da "her şey iyi gidiyor, sorun yok veya sorunları çözeceğiz" şeklinde rapor veriyor.
Burada önemli olan STK'ların ve ulusal insan hakları kuruluşlarının başka hikayelerle gelmesi, gözlemledikleri sorunları aktarması... Böylece BM, devletlere bazı tavsiyelerle gelebilir, ki bu öneriler de yine NGO'ların işine yarar.
Herhangi bir alanda, örneğin ayrımcılık konusunda, "ayrımcılık var" diyen, kadınlara karşı şiddet uygulanıyor diyen veya işkence var diyenler yalnız STK'lar olmaktan çıkar. Aynı zamanda BM organları da bu alanlarda sorun olduğuna işaret eder. Bu da soruna karşı çıkan sese, eleştirilere ve taleplere güç kazandırır. Bu BM organlarını kullanmanın bir yolu.
Diğer yolu da BM organları içinde hak ihlallerine karşı kişisel başvurularda bulunmak. Örneğin ayrımcılık, kadınlara karşı şiddet, işkence, ifade özgürlüğü konularında.
Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'ne yapılan başvurular gibi...
Evet, BM organları nezdinde de bu yapılabilir. Bu prosedürü çok fazla bilen yok. Bu nedenle fazla kullanan da yok. Irkçılık Komitesi'ni örnek alacak olursak, bu komitede ele aldığımız dosyaların yaklaşık üçte biri bir tek ülkeden geliyor: Danimarka.
Bu küresel bir komite. Irkçılık açısından Danimarka'da durum kötü olabilir ama dosyaların oranını düşünürsek o kadar da kötü değil. Bu durumun tek nedeni Danimarka'da bu mekanizmanın kullanabileceğini bilen avukatlar olması. Çok sayıda başka ülkede ise bu mekanizmanın kullanılabileceği bilinmiyor.
Yani BM sistemi içinde de bazı araçlar var ki hiçbir zaman kullanılmıyor. Bunları kullanmak da "yeni taktik" olabilir. "Yeni taktik" yalnızca yepyeni şeyler bulmak değil, mevcut olan mekanizmaları işletmektir de. Burada önemli olan yerel ve küresel güçleri biraraya getirmek.
Türkiye'deki insan hakları durumuna ilişkin görüşleriniz ne?
Bence Türkiye'de çok olumlu bir gelişme var. Türkiye'de son birkaç yıldır gelişen bir hareket var. Bu olumlu sözlerin, olumlu mevzuatın tek tek her polis merkezindeki uygulamalara, tek tek tüm hakimlere, kadına karşı şiddetin mevcut olduğu her eve yansıması için uzun bir süreç gerekli.
Uygulama aşaması bundan sonraki adımı oluşturuyor. Burada da hızlı çözümler mümkün değil. "Anında demokrasi" veya "anında insan hakları" diye bir şeyden sözetmek mümkün değil. Ama önemli olan uygulamanın nasıl olacağını tatışmak ve adım atmak. Şu anda 900'den fazla İnsan Hakları Kurulu kuruldu. Kanımca bu çok olumlu bir mekanizma. Yapılması gereken bu kurulların kendi rollerini anlayabilmesi, insan haklarının ne olduğunu anlamaları ve aktif olmaları. Bu da bir sonraki adım. Şimdi bir yapı kuruldu. Bu yapı içinde oturacak insanları, kapasiteyi oluşturmak gerekiyor.
Bu amaçla bence Türkiye'de bir bağımsız, özerk İnsan Hakları Merkezi oluşturulması önem taşıyor. Bağımsız, insan hakları standardını geliştirme fikrini sürükleyen bir lokomotif olmalı. Ondan sonra da, hükümet bu kuruluştan gelecek eleştirileri kabul etmelidir. Bu bakımdan merkezin bağımsız olması önemli.
Herhangi bir devlet bakanlığı bünyesinde böyle bir merkez oluşturulmasının bir anlamı yok. Diğer STK'larla sıkı bir işbirliği içinde çalışacak devlet kurumlarıyla da ilişkisi olacak bağımsız bir İnsan Hakları Merkezi gerekli. Bu alanda Türkiye ile bir işbirliği başlatıldı.
Açılış oturumunda, "Louis Armstrong'un caz çalarken enerji ve ilhamı biraraya getirişi gibi" bir sempozyum dilediniz...
İnsan hakları hareketi ve örgütlerin Armstrong'un müzik yapışındaki enerjiyi çalışmaya katması önemli. Armstrong müziğin tüm renklerini kullanıyor. Aynı zamanda iyi bir etki yaratmak için şimdi şu tona ihtiyaç var, şimdi şu kombinasyon olacak, şimdi şu trompet soloya geçeceğim diye müziği örüyor.
Eğer bu enerjiyi insan hakları hareketi içine alabilirsek çok daha fazla yol alabiliriz. İnsan haklarının gelişmesi bir o kadar da dinlemekle ilgili. Bu alanda kendi hareketimize yönelik küçük bir eleştiri yapabilirim. Biz biraz mutlakçıyız. Ama başka insanlar hareketi nasıl görüyor, insan haklarına ilişkin ne düşünüyor bunu anlamak ve birlikte hareket etmek önemli. Şimdi aşağıdan gelen fikirleri dinlemek ve hareket içinde müzikaliteyi zamanı.(YS/EÜ)