"Ben Eren Baskın, 1987’de Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde üç çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldim.
"Henüz, devlet-millet-din-dil-ırk cümlelerinin anlamını bilmediğim yıllarda babam Abdülmecit Baskın 1993’te Ankara’daki Altındağ İlçe Nüfus Mürlüğü görevindeyken müdürülüğünün kapısında 'polis yelekli' kişilerce gözaltına alınarak katledildi ve böylece benim 'yarım kalmış’ hikayem dünyadaki tüm çocuklardan ayrılmış oldu...
"Yarım hayat. Babam öldürüldüğünde ben henüz 4 yaşındaydım...
"Yaşıtlarımın aksine okul sıralarında öğrendiğimiz harflerle kurulan cümlelerin hiçbirinde "cinayet, zorla kaybedilme, gözaltı, devletin yetkili kıldığı kişiler’’ gibi cümleler yoktu... Çünkü bunlar sadece bizim evde konuşulurdu. Bundan mütevellit çocukluğumdan, gençliğime her şey her zaman korku kaplı ve yarımdı...
"Evet ben Eren Baskın... Ben yarım bırakılmış bir hikayeyim!"
Cumartesi Anneleri/İnsanları'dan avukat Eren Baskın'la bu kez Babalar Günü versilesi ile bir araya geldik.
Eren'in babası Abdülmecit Baskın, 1994'te öldürüldü. Gözaltına alındıktan sonla işlenen cinayet önce "faili meçhul cinayetler", sonra "cezasız" dosyaları arasına yerleştirildi.
Eren, babası öldürüldüğünde dört yaşındaydı. Bugün ise kayıpların bulunması ve faillerinin cezalandırılması için hem sokakta hem adliye koridorlarında mücadele ediyor.
Eren Baskın anlatıyor...
"Eksiğin anlamını babam öldürüldüğünde anladım"
Babanıza dair en son hatırladığınız “an” var mı? Onu hatırlıyor musunuz?
İşte hayatım boyunca içimi en çok acıtan soru! "Devlet baba"’ benim babamla bir "an’’ım olmasına izin vermedi! Beni yetim ve eksik büyüttü! Bunu yapanları bilmesine rağmen yargılmadı, bir tiyatro oyunu sergiledi ve hepsi beraat kararı ile ödüllendirildi...Bu tiyatro oyununda, ceza alırlar diye bir his beslediğim için kendimi de asla affetmeyeceğim...
Onun faili meçhul bir cinayetle yaşamdan koparılması sizi nasıl etkiledi?
Babam 2 Ekim 1994'te iş yerinden çıktıktan sonra bir daha eve gelmedi! Henüz küçük bir çocuktum ve ölüm kelimesinin anlamını bile bilmiyordum. Tek bildiğim babamın bir daha eve gelmeyecek olması ve etrafımdaki herkesin feryat figan ağlamasıydı.
Günler ve yıllar ardı ardına sıralanırken ben de büyümeye başlamış ve benliğimi babamın anılarıyla doldurmaya çalışıyordum, lakin "eksik" kelimesinin anlamını tam da bu yıllarda öğrendim.
Büyüyorsun ve bir baban yok! Dünyada sadece benim babam ölmüş gibi yaptığıma bakmayın, benim bu büyük üzüntüm göğüs göğüse bir dövüş olmamasından ötürüydü...
Elleri arkadan kelepçelenmiş, vücudundan üç tane mermi çıkmıştı, işkence edilmişti bakmaya kıyamadığımız babamıza... Oysaki ben de herkes gibi olabilirdim...
Mesela babamla bir tavla bile oynayamadık, ilk kız arkadaşımı anlatamadım, beraber çok sevdiğimiz Beşiktaş maçına gidemedik, hiç kızamadı mesela bana, öpemedi doya doya. İşte tam da bu yüzden çok eksik ve yarım büyüdüm ve büyüyorum...
Bir öfkeniz var mı?
Öfkeliyim... Tek bir an beni düşündürüyor; babamı kaçıranlar ona silah doğrulttuğunda acaba babam beni düşündü mü? Ölümü hissettiğinde acaba oğlumu bir daha göremeyeceğim diye korktu mu? Zihin dünyamın 28 yıllık evresinde aklıma geldiğinde kalbimin patlayacak gibi atmasının bu öfkeyle bir bağı olmalıydı zaten. Öfkeliyim; cahil bir grubun, siyasi güç elde etmiş insanların emri ile babamı katletmesine! Öfkeliyim; ölülerin üzerinden çıkan değerli eşyalar için birbirleri ile kavga eden sözde polislerin beraat ettirilmesine.
Öfkeliyim; sanık sandalyesine siyasi gücü olduğu için hiç oturtulamayan Mehmet Ağarı’ı kollayanlara. Öfkeliyim; adaletin tecelli edebilmesinin önüne taş koyan savcıya. Öfkeliyim; elinde üç satır yazıyla ‘’beraat verdik’’ diyen ve talimatla çalışan heyet başkanına. Öfkeliyim; Tansu Çiller’in oğlunun arazileri için 28 yıl sonra bile kıyak yapılmasına. Öfkeliyim; mazlumun çıkaramadığı sesiyiz diyenlerin, Mehmet Ağar’ın oğlunu milletvekili yapmasına. Ve öfkeliyim; iki yüzlüye, acımızla dalga geçene, fırsatçıya, fesatçıya, hayına...
"Katilleri ile gazetede karşılaştım"
Avukatlık mesleğini seçmenizde babanızın faili meçhul cinayetle yaşamdan koparılmasının bir etkisi oldu mu?
2011'de bir gazetenin en ön sayfasında babamın çok sevdiğim bir resmi yer almıştı ama az aşağısında ise onu öldürmekle suçlanan ve haklarında ‘’ağırlaştırılmış müebbet hapis’’ istemi ile dava açılan özel harekat polislerinin ve her duyduğumda içimde müthiş bir sızı hissetiğim Mehmet Ağar’ın resmi yer alıyordu.
İlk defa o gazetede karşılaştım katillerle...2013 yılındaki ilk duruşma gününde karşımza tüm aymazlığı ile sıralanmış bu ekibi koruma içgüdüsü ile müşteki ailesinin hiçbir talebini kabul etmeyen bir mahkeme heyeti vardı.
O gün o duruşmada avukatlarımızın yapmış olduğu muhteşem savunmalar her ne kadar mahkeme heyetini terletse de hiçbirinin benim "eksik" büyümek zorunda kalan bedenimde biriktirdiklerimi anlatmadığını hissettim... Sahi nasıl hissedilir ki? Babası öldürülmemiş birisi beni anlayamazdı, babamın hikayesini benim gibi anlatamazdı...
İşte tam da o gün karar verdim hukuk okumaya. Okudum, bitirdim ve o mahkeme salonuna girdim, içimde ve benliğimde biriktirdiğim onlarca yakarış olmasına rağmen karşımda duran heyet, Çiller ve Ağar’ın bürokratik duvarını yıkamadı, beni ve içimde yıllardır büyüttüğüm öfkemi dinlemediler ve yüzsüzleşmeyi seçtiler.
Ankara JİTEM davasında yargılanan tüm sanıklar için beraat kararı verildi, buna tepkiniz nedir?
"Zaten bişey çıkmaz" cümlesi tüm sevdiklerimin dilinde gezerken ayak bastım Ankara Adliyesine. Tüm iyi dilekleri gerginlik ve hafif tebessüm ile savuşturmaya çalışırken duruşma başladı. "Can güvenlikleri" olmadığı için duruşmadan vareste tutulan katillerin gelmediği duruşmada, mahkeme heyetinin karşısına tabiri caizse ip gibi dizilip adaletin zerresini bekler olduk.
'Mahkamenin en azından özür dilemesini isterdim'
Duruşma savcısının akla mantığa sığmayacak bir biçimde tüm sanıklar için beraat talep etmesi bile içimdeki o ufak umut parçasını öldüremedi... Evet umut besledim inkar etmiyorum. İçimde beliren o umut parçası mahkeme başkanın üç satırlık beyanı ile yerle bir oldu. Yahu arkadaş bi dur, niye öyle hızlıca okudun o "elde delil yok herkese beraat veriyoruz" kararını, neden kaçarcasına gittin? Hiçbir zaman anlayamadım.
O gün anladım bizler yani mağdurlar çok insancıl insanlarız. Niye diye sorcak olursanız; ben o mahkeme başkanından en azından bir özür bekledim! Diyebilirdi ki, sizlerin acısı var, kaybedilmiş, öldürülmüş aile bireyleriniz var, sizi anlamaya çalışıyoruz ama elde delilimiz olmadığı için bu kararı verdik. Özür dileriz! Çok imkansız şeyler hayal ettim biliyorum, affedin! Duruşmadan çıktığımızda amcamla göz göze gelemedim, o benden kaçtı ben ondan...
"Derin boşlukla mücadele edeceğim"
Babalar Günü'nde neler hissediyorsunuz?
Bugün bir kesim babasını ne kadar sevdiğini anlatacak ve gösterecek, bir taraf da babasız büyüyen çocukların canını yakmayın diye bağıracak ama aslında eksik büyüyen çocukları kimse anlayamayacak.
Ailemdeki büyüklerim beni görünce çocuklarını kucaklarından indirip konuyu kapatacaklar, çocuklar da benim babam için yaptıklarımı gördüklerinden babalarına yaklaşmayacaklar. İçim bir hoş olacak, tebessüm edeceğim sağa sola ve içimdeki o derin boşluğu kapatmakla cebelleşeceğim gün boyunca, akşam olacak bir başka hüzün çökecek yüreğime.
Ablalarım babalar günün kutlu olsun "küçük baba" diye arayacaklar, annem de sen bu evin babasısın diye sarılacak biliyorum. Anlıyacağınız lokmamız boğazımıza dizile dizile geçireceğiz bu güneşli Pazar gününü...Tüm aile bireyleri gözlerini kaçıracak birbirinden.
"Babalar Günü, buruk, yarım.."
Neler yapıyorsunuz Babalar Günü'nde?
Babalar gününde sadece benim değil, tüm ailemin içinde garip bir his oluyor. Aynı çatı altında yaşadığım insanlar benim yanımda çocuklarından uzaklaşıyorlar, çocuklar herhangi bir hediye vermiyorlar, yayınlamıyorlar... Her babalar gününde babamın mezarına giderim. Uzun uzun bakar binlerce hayal kurarım, özlemimi dile getiririm... Çok buruk ve yarım geçer...
28 yıl oldu ama her babalar gününde o sızı ilk günki gibi beni ve babamı seven herkesi çok derinden üzer... Ailemde baba demek Mecit Baskın demek...
“Baba” kelimesini duyunca aklınıza ne geliyor?
Benim gibi çocuklar için ‘’baba’’ kelimesi maalesef ki hiçbir şey ifade etmiyor! Bizler baba ile ne yapılır bilmiyoruz, bizler bir babanın evladı için neler yapabileceğini bilmiyoruz, yarın babam çıkıp gelse ne yaparım bilmiyorum, inanın bilmiyorum. Bizlere baba ile ilgili sadece ‘’hüzün’’ kelimesini layık gördüler.
Baba cümlesinin geçtiği her yerde ben ve benim gibi binlerce insan için sadece hüzün vardır. Hüzün iliklerimize işlemiş, gözlerimize yansımış...Ben baba diyemiyorum, utanıyorum, üzülüyorum! En çok da bana üzülmelerine üzülüyorum, diyeceğim o ki babasızlık zor... 21 Haziran 2020 yılında, babalar gününde 32 yaşında bir insanın babasına olan özlemini, sevgisini, yarım kalmışlığını anlatmaya çalıştım size...
Mutlaka bu birçok insan için bir şey ifade etmeyecektir, birçok insan hüzünlenip belki de çocuğuna daha sıkı sarılacaktır, birçoğu adalet sistemimize ve bizlere yapılan bu haksızlığa ses çıkaracak bazıları da oh olsun diyecektir... Olsun!
Babasız ve babalı çocuklara ne söylersiniz bugün için?
İçinizdeki "adalet olgusunun bir gün mutlaka yerine geleceği" inancından vazgeçmeyin... Unutmayın hayata tutunmak ‘’umut’’etmekle başlar. Ben tüm hayatımı babamın katillerinin bir gün gerekli cezayı alacaklarına inanarak geçirdim. Sizler de, siyasi saiklere göre değişkenlik gösterse de adalet topuzunun onların da bir gün kapısını çalacağını asla unutmayın!
Babanızı da çok sevin... Eğer hayatta ise ve bu yazıyı okuyorsanız ona benim için sarılın. Tüm babaların babalar günü kutlu olsun. Gözaltında katledilen babaların "yarım bırakılmış çocuklarına’’ saygılarımla...
Mecit Baskın cinayeti İHD Kayıplar Komisyonu'nun açıklamasında Mecit Baskın'ın öldürülmesine dair bilgiler şöyle: 41 yaşında 3 çocuk babası olan Abdülmecit Baskın, Ankara Altındağ Nüfus Müdürüydü. 2 Kasım 1993 tarihinde iş yerindeki makamından çıktıktan sonra özel harekat polisleri tarafından gözaltına alındı. 4 Ekim 1993 tarihinde elleri arkadan bağlı, üç kurşunla öldürülmüş bedenini bir çiftçi Ankara Gölbaşı mevkiinde buldu. Bulunduğu yer Milli İstihbarat Teşkilatı Genel Koordine Merkezi'ne çok yakın ıncsafcdcki metruk bir binanın arkasıydı. Ailenin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. Abdülmecit Baskın'ın gözaltına alındığı inkar edildi. Tünı başvurular etkin bir soruşturma yapılmadan sonuçsuz bırakıldı. 26.03.2011 tarihinde özel harekât polisi Ayhan Çarkın, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na verdiği ifadede 1993 yılında Özel Harekât Daire Başkam İbrahim Şahin'in emriyle, Abdülmecit Baskın'ı gözaltına aldıklarını ve Baskın'ın Ziya Bandırmalıoğlu ile Ayhan Akça tarafından öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Ayhan Çarkın'ın anlattıkları, olay yeri tutanakları ile karşılaştırıldı. İfadeler ile yer gösterme tutanaklarının "örtüştüğü" savcılık dosyasına eklendi. 2011 yılında Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan ve halen Ankara l . Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor. |
(EMK/NÖ)