Kadın canlı müzik eşliğinde, onun girişiyle sahne önüne yığılan, sırıtkan erkek kalabalıkları ve meraklı kadın müşterilerin önünde dans ediyor ve sonra yine alkışlarla sahneden ayrılıyor...
Bu kadın bir striptizci. Ancak bu görüntüler bir striptiz kulübünde ya da ortama renk katsın diye yarı çıplak dansçı kadınların çalıştırıldığı pahalı bir gece kulübünde yaşanmadı.
Müşteri kitlesi çoğunlukla üniversiteli ya da üniversite mezunu, "sola bir ucundan bulaşmış", feminizmin bahsini duymuş, çok defa popüler kültüre burun kıvıran gençlerin müdavimi olduğu orta halli bir barda konser veren ve benzer bir dinleyici profiline sahip Baba Zula grubunun "sahne şovu"nun bir parçasıydı bu.
Erkek çalsın, kadın oynasın
Baba Zula, 1996 yılında Levent Akman, Murat Ertel ve Emre Onel tarafından İstanbul'da kurulmuş olan bir grup.
Müziklerini "kayıdı alınan doğal seslerin, çalınan akustik ve elektrikli, geleneksel ve modern müzik aletlerinin çeşitli elektronik efektlerle zenginleştirilmesi" olarak tanımlıyor; kendilerinden ise, "geleneksel Türk müzik aletlerinin kullanımını elektronik öğelerle" birleştirerek "Türk Halk Müziği'ne yepyeni bir soluk" getiren bir grup olarak bahsediyorlar.
Baba Zula, Derviş Zaim'in "Tabutta Rövaşata" filminin müziklerini yapan grup. Şimdiye kadar Ahmet Uğurlu, Tuncel Kurtiz, Semiha Berksoy gibi sanatçıları albüm ve konserlerine konuk sanatçı olarak aldılar.
Baba Zula'nın görsellik anlayışı
Grup kendileriyle yapılan röportajlarda "görselliğe" büyük önem verdiklerini şu sözlerle anlatıyor:
"Zula konserine gelen bir kişi yalnızca müzik bulmayacak. Olayın içinde görsellik olmazsa zaten bizim için sıkıcı olur."
Grup "görsellik"ten sahneye dansöz çıkarmayı kastediyor. Grup elemanlarından Murat Ertel "sahnede şova da önem veriyoruz. Dansöz figürü de bizim için çok önemli. Bu albümde de üç ayrı dansözle çalışıyoruz büyük bir zevkle."
Grubun İnternet sitelerinde sizi dansözlerin hareketli resimleri karşılıyor, "dansöz...dansöz...eyoooo dansöz" başlıklı linke tıkladığınızda konserlerde çıkan dansözlerin resimlerine göz atabiliyorsunuz.
Sitede, grupla birlikte sahne almak isteyen dansözlere de bir çağrı var: "Baba Zula ayrıca siteleri aracılığıyla dansöz olayını başlattı, büyütüyor! Baba Zula ile dans etmek için dans fotoğraflarınızı veya videonuzu gönderin..."
"Kadınlar Yok Oldu Soyuna Soyuna!"
31 Mayıs 2006 Çarşamba gecesi Ankara Nefes Bar'daki Baba Zula konserinde de, erkek müzisyenlerden oluşan grubun müziğine geleneksel dansöz kıyafetiyle bir kadın dansçı eşlik etti.
Konsere birlikte gittiğimiz feminist bir arkadaşın "Baba Zula karı mı oynatıyor yani" sözüyle ifade ettiği ilk anki şaşkınlığımız, sahneye kırmızı tanga ve siyah file çorapla çıkan ve belden yukarısı çıplak kadının striptiz figürlerini andıran dansıyla önce şoka, sonra öfkeye dönüştü.
Şaşırtıcı olan, konseri izleyen diğer müşterilerde böyle bir tepkiden eser olmamasıydı.
Los Angeles'ta striptizci olarak çalışan kadın dansçının sahnede yaptığı şovla, ilk anki şaşkın bakışlar yerini erkek müşterilerin keyifli sırıtışlarına bıraktı; kadınların çoğu ise bir yandan dansçı hemcinslerini izlerken, bir yandan da çalan müzik eşliğinde kendi aralarında dans etmeye devam ettiler.
Salonda tek tepki gösteren, konserin sonunda "Kadınlar yok oldu soyuna soyuna/Bunu senden beklemezdik ah Baba Zula" sloganıyla grubu protesto eden, ancak sesleri müzik yayınına başlanmasıyla boğulan Ankaralı Feministler üyesi 10 kadın olduk.
Baba Zula'nın sahne şovundan, erkek izleyiciler için cinsel nesneye dönüştürülmüş kadın dansçıların/dansözlerin yarı çıplak erotik dansını anlıyor olması, muhtemelen feministlerin protestosundan daha az keyif kaçırıcı bulunmuş olmalı.
Bu şaşırtıcı mı? Tam değil. Çünkü erkeklerin konuştuğu, kadınların susturulduğu; erkeklerin çaldığı kadınların oynattırıldığı; erkeklerin izlediği, kadınların soyulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ve görünen o ki, kadınlara biçilen cinsiyetçi roller artık göze batmıyor, kadın bedeninin erkek cinsel arzusuna sunulmuş bir nesne haline getirilmesi artık kanıksanıyor.
Popüler kültüre mesafeli "entelektüel" çevrelerde bile...
Yaygınlaşan Pornografi Kültürü
Kadınlar, erkek egemenliği sürdüren, yeniden üreten ve zenginleştiren kapitalizmin sadece ücretsiz ev emekçileri değil, aynı zamanda cinsel metaları.
Seks işçisi olarak çalışmak zorunda bırakılanlarımız, şiddet, taciz ve ölümle burun buruna, erkek egemen sistemin muktedirlerinin libidolarını doyurmakla mükellef.
Bedenlerimiz, ülkenin en çok satan "günlük siyasi gazete"lerinin manşetlerini ve arka sayfalarını "süs"lüyor; erkekler haberleri okusun diye dekoratif malzeme görevini görüyor.
57 milyar dolarlık küresel pornografi endüstrisi, küfür edilen, aşağılanan, nesneleştirilen, bedenlerine uygulanan şiddetin erotikleştirildiği kadınların üzerinde yükseliyor.
Kadın bedeninin erkek arzusunun nesnesi haline getirilmesi ve cinsel arzunun tek taraflı olarak, erkek bakışı üzerinden kurgulanması artık sadece pornografinin unsuru değil.
Pornografinin yaygınlaşması ve normalleştirilmesi ile yaygın medyadaki çoğu kadın temsili, kadınların, erkeğin zevkine amade cinsel nesnelere dönüştürülmesinden ibaret.
Pornografi kadını şiddete savunmasız kılıyor
Kadınlar pornografide ve onun uzantısı olarak yaygın medyada, ezici oranda cinsel nesne olarak, yani arzulanan, seyredilen vücut parçalarından ibaret gibi sunuldukça, tekil kadınların insan olarak varoluşları, özne olarak tarihsellikleri, kimlikleri, tercihleri "hayır" diyebilme hakları ve beden bütünlüklerinin dokunulmazlığı gözden siliniyor.
Cinsel nesne haline getirilen kadının bedeni, artık ona ait değil. Hepimizin, en çok da erkek arzusunun malı haline geliyor. Cinsel nesneye dönüştürüldükçe eşyalaşıyor, şiddete karşı daha savunmasız hale geliyoruz.
Cinsel arzu kurgusu, cinselliğin bir "yapan" ile "yapılan"dan ibaret olmasına, böyle konumlandırılan kadın ile erkek arasındaki iktidar farkının erotikleştirilmesine ve "yapılan" kadının aşağılanma ve acıya maruz bırakılmasına dayanan pornografi; özgür, doğal ve karşılıklılığa dayalı bir cinselliğin temsili değil.
Erkek seyrine sunulmak
Aynı şekilde erotizmi, kadın bedeninin tek taraflı olarak erkek seyrine sunulmasından ibaret gören medya temsillerinde arka sayfa güzelleri özgür, doğal ve dolayımsız bir çıplaklığı temsil etmiyorlar.
Bu nedenle, Baba Zula konserindeki yarı çıplak dansçının file çoraplı ve kırmızı tangalı bedeni, aslında "çıplak" değil; erkek odaklı bir erotizm kurgusuyla, kadın bedeninin meta haline getirilmesinden kar eden kapitalizmle, kadınları erkeklerin cinsel arzu nesnesi olarak tanımlayan erkek egemenlikle sarılı.
Onlar Giyinik, Biz Çıplak
Kapitalist ve erkek egemen toplumda, otomotiv sektöründen, kültür endüstrisine kadar her alanda, pazarlanan ürünün niteliğinden bağımsız olarak, sırf satışı artırmak için kadın bedeni cinsel nesne olarak kullanılıyor.
O yüzden erkekler otomobil üretip satarken, bize düşen rol, topuklu ayakkabıların üzerinde gün boyu dikilerek, baştan çıkarıcı olduğunu düşündüğümüz zoraki bir gülümseme ile erkek müşterilere poz vermek oluyor.
O yüzden erkek müzisyenler çalarken, biz onlar için dans ediyoruz file çoraplar ve kırmızı tangalarla. Onlar giyinikken biz hep çıplağız ve Baba Zula masum değil... (AS/EZÖ)