* Onnik Şenorkyan 29 Eylül 2014’te, 75 yaşındayken hayatını kaybetti. Cenaze töreninin düzenlendiği 1 Ekim 2014’te Şenorkyan röportajını tekrar yayınlıyoruz.
Onnik Şenorkyan, ya da herkesin onu bildiği ismiyle "Orhan", Cağaloğlu Bâb-ı Âli Yokuşu'nda kalan üç kitapçıdan biri.
İnkilap Kitabevi'nde 62 yıldır çalışan Şenorkyan, geçen hafta Türkiye Yayıncılar Birliği'nin ağır ekonomik ve siyasal koşullar altında mesleklerini inatla sürdürmeye devam eden kitapçılara verdiği ödülü aldı.
Ortaokulu bitirdiğinde eniştesi Gabris Fikri'nin 1927'den beri açık dükkanına çırak olarak gelen Şenorkyan, o günden sonra bir daha mesleği bırakamamış, o derece ki hiç uzun süreli izin yapmamış.
Hem kitabevi hem yayınevi
O zamanlar yani 1950'lerde, kitapçıların İstanbul'daki tek merkezi Bâb-ı Âli'de 50-60 kitapçı var.
Şenorkyan, hepsinin ismini hafızasını zorlamadan tek tek sayıyor: Remzi, Cumhuriyet, Halit Polat, İkbal, Siluet, Ahmet Yaşaroğlu, İnsev, Zaman, Gayret, Çığır, Semih Lütfü, Suhulet, Kanaat, İnsel, Atlas...
"O zamanlar buraları hem yayınevi, hem kitabeviydi. 25 kişi sabahlara kadar kitap basardık. Beş binden aşağı kitap basılmazdı. Nuri Osmaniye Caddesi olduğu gibi matbaaydı. İşte oraya kâğıtlar inerdi, kitap basılırdı. Sonra da buraya gelirdi, satış yapılırdı. Şimdi matbaalar Güneşli'ye kaydı. Kitapçılar da alışveriş merkezlerine."
İçlerinde 10 Ermeni, birkaç Musevi kitapçı da varmış. "Hiç mi kadın kitapçı yoktu?" sorumu Şenorkyan, "Bir Ermeni madame vardı, ne kadar yardımseverdi" diye yanıtlıyor.
İsmini hatırlamıyor ama Madame kitap satmazmış, küçücük bir dükkanda kanun kitapları varmış. O zamanlar kanunlar bu kadar sık değişmediği için işi düşen gelip "Şu kanunun, şu maddesi" dermiş, madame da o maddeyi kitaptan daktiloya yazar öyle para kazanırmış.
Üstteki fotoğrafı (1950-60'lara ait) kastederek "O zamanlar kitabevi sahipleri çok başkaydı. Okumuş etmiş, sohbetçi insanlardı" diyor Şenorkyan.
Yazarlar da Yokuş'ta
İki tarafı kitapçı dolu Bab-ı Ali yokuşu, yazarların da merkeziymiş. Belli günler yazarlar toplanıp yemek yiyip, kitapçılarda kahve içerlermiş. 70'lerde kapanan meşhur Meserret Pastanesi de ortak buluşma mekanıymış.
"Çok yazar tanıdım, o zamanlar yazarlara ulaşmak şimdiki gibi zor değildi. Buraya gelir, herkesle sohbet ederlerdi. Şimdi bir yazarı nerede bulacaksın ki" diyor Şerokyan.
Reşat Nuri, Yaşar Kemal, Necati Cumalı, Orhan Kemal, Saik Faik, Abdül Baki Gölpınarlı ilk aklına gelenler. Bir de aklında kalan tek kadın yazar Kerime Nadir.
"Bu kadar kitapçı yanyana rekabet yok muydu" soruma Şerokyan şaşırıyor; "Müşteriler herkese yetiyordu; kapıda kuyruk olurdu."
"Mesela çok sol kitap satardık; böyle dağıtımcılar kucaklarında yukarıdan aşağıya koşarlardı. Herkese deste deste kitap bırakırlardı."
"Darbelerden sonra kitap 'suç' sayıldı"
Peki ne oldu da Bab-ı Ali böyle boşaldı?
Şerokyan, bir sonraki nesilin ekonomik nedenlerle kitapçılığı bıraktığını söylüyor, yüksek gelir sağlayan okul kitaplarını devletin basmaya başlaması da etkilemiş kitapçıları ancak işin siyasi boyutuna da dikkat çekiyor:
"Teker teker gitmeye başladılar ama esas 70'lerden sonra azaldılar. Darbelerden sonra kitabı bitirdiler. Kitap bir 'suç' olarak ortaya çıktı. Bunun da büyük etkisi var."
Kitapçıyı otel yapmak istiyorlar
Şimdi Bab-ı Ali'de genelde lokantalar ve kırtasiye dükkanları var. Hatta Şerokyan'ın da dükkanını "otel" yapmak istiyorlar. Ama o direniyor; "Mülk bizde olmasa biz de kiraya dayanamazdık" diye de ekliyor.
"Kitapçılık sabır işi" diyor Şerokyan ve ekliyor:
"Bir koyup beş alamazsın. Şimdi saatte ya bir insan geliyor ya da gelmiyor. Öyle kitaplarımız olur ki, çocuklar 'ağabey bu kitap satılmıyor' der, derim ki 'her kitabın bir alıcısı var'. Birisi gelir, doğrudan o kitabı ister. İşte onu bulduğunuz vakit o müşteri artık sizindir. Sabretmek lazım."
Bulamadığınız kitap varsa...
Şerokyan'dan okuyucu profili çıkarmasını istedim.
"Bilinçli okuyucu var; geliyor, seçiyor, alıyor. Ama çoğunluk elinde listeyle geliyor; öğretmen diyor ki Reşat Nuri'yi alacaksın, onu alıp çıkıyor. Bir de kitap kurtları var ki; mesela Refik Halit'in yeniden bastığımız sadeleştirilmemiş kitabını istiyor; üslubu değişmemiş şeklini merak ediyor. 'Bana sürükleyici bir kitap tavsiye eder misiniz' diyenler var; ondan da birkaç ipucu öğrenip tavsiye ediyoruz. Müşteri ayırt etmeyiz."
Şerokyan, her gün sabah 9, akşam 6 dükkanın başında. Bulamadığınız bir kitap varsa, baskısı olduğu takdirde arar bulur; çünkü "Orada yoksa hiçbir yerde bulamazsın" diye nam salmışlığı var. (NV)