Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise, B1 vitamini takviyesiyle ölüm orucunun 300'lü günlere kadar uzayabileceğini, ancak bu sürenin uzamasının kişilerin ölüm orucu nedeniyle sorun yaşamadığı anlamına gelmediğini, kalpte, gözde ve sinir sisteminde hasarın 100'lü günlerden itibaren başladığını açıklıyor.
Çölaşan'ın "şeyini şey etme" eleştirisi
Avukat Behiç Aşçı'nın F Tipi cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek amacıyla başlattığı ölüm orucu eylemi 268. günündeyken, Çölaşan, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Bülent Arınç'ın soruna çözüm bulmak için sivil toplum örgütleriyle görüşmesini eleştirdi. Çölaşan'ın yazısında şu ifadeler yer aldı:
İstanbul'da bir avukat, F tipi cezaevlerini protesto etmek amacıyla açlık grevi yapıyormuş. Bu açlık grevi tam 280 günden beri devam ediyormuş. Avukat ölüm orucunda imiş! Bunun nasıl bir açlık grevi, nasıl bir ölüm orucu olduğunu anlayan beri gelsin. Açlık grevi, ölüm orucu, saygın ve kutsal kavramlardır. Bu yolla ölen insanlar vardır. Fikirlerimiz uyuşmasa bile onlara saygı duyarım... Çünkü inançları uğruna canlarını feda etmişlerdir.Çölaşan'ın ölüm orucunun uzun süre sürdürülemeyeceği konusundaki görüşünü 1996 yılındaki ölüm oruçlarında, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan da dile getirmiş, eylemin 54. gününde, "Açlık grevindekiler gizlice yemek yiyorlar" demişti. Kazan'ın bu sözlerinden 9 gün sonra, 63. günde Aygün Uğur hayatını kaybetmişti.Sen 280 gün boyunca açlık grevi, ölüm orucu yaptığını iddia edeceksin ama -maşallah- yaşamını sürdüreceksin! "Şeyini şey ettiğimin şeyi" Bay Arınç iki gün önce İstanbul'a gitti ve bu avukatın ailesiyle birlikte İslamcı kesimlerin ve terör örgütünün yandaşı olan bazı sivil toplum örgütlerinin temsilcilerini Dolmabahçe Sarayı'nda kabul etti.
Fincancı: B1 Vitamini ani ölümleri engelliyor
bianet'in sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Fincancı ise, 268 gündür ölüm orucunu sürdüren Avukat Behiç Aşçı'nın -Çölaşan'ın düşündüğünün tersine- fiziksel sorunlar yaşamaya başladığını ifade ediyor.
1996 yılında gerçekleştirilen ölüm oruçları ile 2000'de başlayan ölüm oruçları arasında temel bir fark olduğunu hatırlatan Fincancı, 1996'da ölüm orucuna başlayanların yalnızca sıvı aldığını, bu yüzden vücutlarının hızla çöktüğünü, bedensel ve zihinsel aksaklıkların yaşandığını ve Werniche Korsakoff hastalığının ortaya çıktığını söyledi.
1996 ölüm orucunda edinilen bu deneyim sonucunda 2000 yılında başlayan ölüm orucunda, B1 vitamini alınmaya başlandığını kaydeden Fincancı, B1 vitaminin sindirim ve sinir sisteminde önemli etkileri olan bir vitamin olduğunu belirtti.
Bu nedenle 2000 yılında başlayan ölüm orucunu sürdürenlerin 96'dakilerin aksine 60'lı günlerde hayatlarını kaybetmediklerini, ölüm sürecinin 200'lü günlere kadar uzadığını vurgulayan Fincancı, B1 vitamini sayesinde, sıvı alımının sürdüğünü, mukozaların sıvı tutabildiğini söyledi.
"Kalp kasları zayıflıyor"
Fincancı, B1 vitamini desteğine rağmen ölüm orucunu sürdürenlerin ilerleyen günlerde farklı sorunlarla karşı karşıya kaldığını söylüyor, bu sorunları şöyle sıralıyor:
* Kaslarda zayıflama
* Göz sinirlerinin zayıflaması
* Kaslardaki zayıflama nedeniyle kendi de bir kas olan kalbin zayıf düşmesi, kalp yetmezliği sorunu
* Protein yıkımı başlaması, dokularda küçülme, buna bağlı denge bozukluğu
Fincancı, Aşçı'da da bu tarz sorunların yaşanmaya başladığını hatırlattı.(AÖ/TK)